Kime sövüyor?
- Komutanım; dışarıda aşiret reisi olduğunu iddia eden biri var! Sizinle görüşmek istiyor
- Hangi aşirettenmiş evladım!
- Komutanım Barzani’nin aşiretindenmiş
- Oğlum bunlara güven olmaz! Dinleyin bakalım ne diyor?
Nöbetçi çavuş makam odasından çıkıp, aşiret reisi olduğunu söyleyen süklüm püklüm adama çay ısmarlayarak dinlemeye başlar
Kafasında sarık, kıçında şalvar olan şahıs, yanındaki tercüman vasıtasıyla Türk ordusunun büyüklüğünden, tarihten bu yana gelen yardımlarından ve babasının Türk askerini öven vasiyetinden bahsederek açlık ve yoksulluk edebiyatıyla yardım talebinde bulunur
Kafasını sağa, sola sallayan çavuş Mehmet içinden, “Ne ulan burası hayır kurumu mu?” dese de vicdanı sızlar. Komutanın kapısın çalıp, el aman dileyen kişinin taleplerini arz eder.
Telefonu çevirip, üst komutanına bilgi veren Hasan Başçavuş, karargahtan aldığı emirleri dikkatlice dinledikten sonra,: “Emredersiniz Komutanım!” diyerek telefonu kapatır.
Karadenizli Mehmet Çavuş’u çağırıp
- Oğlum, şu adama depodan şu kadar un, yağ, şeker vs. verip tutanağı imzalatıp yolla, dedikten sonra sigarasından derin bir nefes çekip, söz konusu aşiretlerin geçmişte yaptığı ihanetleri gözünün önüne getirerek dalıp gider...
Değerli okuyucular!
Yukarıdaki defalarca yaşanmış diyalog çok eski tarihlere ait değil. Başları sıkıştığında Türk askerine sığınarak el aman dileyen söz konusu aşiret reisi de bunu ne ilk, ne de son defa yapmıştır.
Siz bakmayın son üç-beş yıldır biti kanlanıp, palazlandığına... Dizleri titreyerek geldiği sınır karakolundan bazen ayakları kıçına değerek kaçtığı da olmuştur.
“Merhametten maraz doğar” sözünün her fırsatta gerçek olduğunu bile bile vicdanının sesini dinleyerek yardımı esirgemeyen milletimiz, her ne kadar ciğerlerinin kaç para ettiğini bilseler de merhamete devam ederler.
Nitekim sırtına gömlek giydirip, boynuna kravatı, ayağına ayakkabıyı ünlü Fakir-Fukara Fonu’ndan verilen parayla giydirdiğimiz malum kişileri şımartarak, ceplerine bir de kırmızı pasaport verdi aziz büyüklerimiz.
Ömründe ilk defa kimlik sahibi olmanın heyecanı ile dün ayak üstü kırk takla atanlar, bugün yeni dayılarına güvenip yemek yedikleri kaba pislemeye başlıyor.
Neymiş efendim, Türk ordusu sıcak takip yapamazmış... Bizim monşerler de kuzu kuzu dinliyor. Bir Allah’ın kulu “Ne diyorsun ulan sen!” diye ense köküne Osmanlı tokadı patlatmadığı için azıtıyorlar.
Müzakerelerin devam ettiğini ifade eden bizim memurlar sustukça, karşı taraf havlar elbet...
Şirketin genel müdürü ve dış ilişkiler şefi yurt dışında ithalat-ihracat ve de kredi işleri ile meşgul olduğu için seyyar satıcıların pazarı neredeyse işgal etmesi kimsenin umurunda değil. Varsa yoksa “Mahalle Baskısı” mavrası almış yürümüş. Mahalle baskısı yüzünden kılık-kıyafet değişecekmiş. Dün üzengimizi öpen at uşağı, bugün atımızın yolunu kesmek için plan yapıyormuş kimin umurunda...
Yazdan kalma güzel Pazar günü kafama bunlar takıldı. Bir de sigarasından derin nefesler çekerek “Bunlara güven olmaz” diyen Hasan Başçavuş şimdi ne yapıyordur? Karadenizli Mehmet Çavuş ağız dolusu kime sövüyordur?
Bileniniz var mı?