Kılıfına uysun da...
Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi Yedek Üyeliği’ne yaptığı atamayı değerlendiren TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, ‘Şık olmayabilir ama hukuken yetki kullanımı var’ dedi
AKP’li Burhan Kuzu, Vatan’a konuşmuş. Deniz Güçer’in “Baykal’ın gündeme getirdiği, Alparslan Altan’ın atamasına ne diyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap şöyle: “Uygulamada olabilir. Bunlar çok şık olmayabilir belki, ayrı mesele. Ama hukuken bir yetkinin kullanılması var...”
Kılıfına uydurulmuş yani... Mesele yok!
Bir de Anayasa hukukçusu
Burhan Kuzu’nun “AKP’li” olmaktan çok daha önce sahip olduğu başka bir kimliği var; o bir hukuk profesörü. Anayasa Hukukçusu. Yıllarca İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Şu anda da TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı kendisi...
İyi de hukuk bu mudur yani Sayın Kuzu?
Kılıfına uydurma sanatı mıdır? Kişi ve kurumlar, hukukun yapmasına izin vermediği bir işlemi, hukukçuların belirttiği gibi “kanuna karşı hile yaparak” yani suç işleyerek yerine getiriyorsa bu nasıl “hukuken yetki kullanımı” olabilir?
Sizin sözleriniz “minareyi çalarken kılıfı hazırlarsan, -tamam minaresiz cami de hoş olmaz ama - hırsızlık da suç sayılmaz “ anlamına gelmiyor mu?
Bankanın kasasından mı sorumlusun; gece al, sabaha kadar kumar oyna, kazanırsan ne ala, kâr cepte; sabah anaparayı yerine koy, kimse uyanmasın yeter! Borsada yatırımın var; gazetecisin. Baktın işler sarpa sarıyor; patlat iki haber, toparla durumu; kim nereden bilecek!
O zaman biz boşa kızıyoruz onun savcısına, bunun yargıcına... Hukuken yetki kullanımı var sonuçta; istediği gibi hizaya sokar toplumu, mum yapar vallahi, mum; sus, dur, otur... Hukuken yetki kullanımı var abi bir şey diyemezsin...
Tuzağa teşvik
Roma Hukuku, Anglo-Amerikan sistemi, İslam Hukuku, Uluslararası Hukuk, hangisinde var böyle bir ”sıyrılmayı garantilediğin her türlü belaya, pisliğe, suça, insafsızlığa, vicdansızlığa bulaş“ yetkisi? Daha iyi bilirsiniz de ”hak“tan gelmiyor mu ”hukuk“?
Röportajınızda, değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesiyle ilgili, ”İnşallah Anayasa Mahkemesi bu defa çok sağlıklı bakar. Vicdanlarına havale ediyoruz.“ diyorsunuz; peki sizin bu bakış açınız ne kadar sağlıklı?
”Şık“ bulmadığınızı ifade ederken, ”Bu da değiştirebilir. Bu tür yollara gitmenin önünü kapatmak için yasaya bazı hükümler konulabilir“ diyorsunuz. Madem yasaların, ”şık olmayan hareketler“e meydan verdiğinin farkındasınız, bunu değiştirin. Madem yasaya ”tuzaklar kurmak“la oluyor bu işler, siz de yasalar aracılığıyla ”katakullici“lere, ”hülleci“lere tuzak kurun. ”Boşluk var“ diye atlasın sazanlar, hooop kapatın ”adalet“in kapanını üstlerine...
Kast’ın ağababası
Ülkeyi bir yandan ”Cumhurbaşkanlığı Vesayet Rejimi“ne taşımaya çalışırken, ”Biz şimdi şartları zorlaştırıyoruz“ demek toplumun zekasıyla dalga geçmek değil mi? HSYK’nın uygulamalarını ”Kast Sistemi“ diye eleştirirken ”hülleli atama“yı sadece ”şık bulmamak“ reva mı? ”Kast“ın alası bu değil mi?
Diyorsunuz ki, ”Dilin kemiği mi var? Türkiye’de akıl donduran, şeytanın gör dediği görüşler var memlekette..“
Dilin kemiği yok gerçekten. Eee, şeytan da gazeteleri karıştırırken kulağımıza doğru ”gör“ deyince... Katıldığınız bir televizyon programında ”Başbakanın açıklamasını nasıl buluyorsunuz?“ sorusuna verdiğiniz cevap hala hafızalarda: ”Sayın Başbakanım söylemişse doğru söylemiştir!“
Balık baştan kokar diye bir söz var ya... O’nu hatırladım birden.
Bir ülkede Anayasa Komisyonu Başkanı’nın ”adalet“ kriteri ”kılıf“sa, aynı okullarda okuyan, aynı mahkemelerde görev yapan, aynı yasaya bakarak aynı suçun, aynı sanığına, kanunu ayrı ayrı uygulayan hakimler çıkmış çok mu?
Hukuken yetki kullanımı var...
Eeee bir de kılıf...
***
İşkenceci
gazetecilik
Yeni Şafak isimli gazetenin 1 Nisan sayısında şöyle bir haber vardı: ’Haberal İçin Tele Duruşma’
Burası normal. Ama altına yazılan şu cümleye bakar mısınız? ’Ergenekon davasında on aydır tutuklu olmasına rağmen bir gün bile hapis yatmayan Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal’ın ilk duruşması da gizemli olacak.’
Tutuklanan Haberal için bu gazete; ’Bir gün bile hapis yatmadı’ diyor ve açıkça savcıları kışkırtıyor; mahkemeyi etkilemeye çabalıyor. Bu sözde gazetecileri işkencecilikle suçlamam boşuna değil. Tutuklanan birisinin çektiğini normal görmeyerek onun daha kötü duruma getirilmesi dileği var bu haberde. İşkenceci bir ruhun gazete haberine yansıması aynen böyle olur.
Zalimler takımı
Ey Yeni Şafaktan karanlık üretenler! Sizde ne habis bir ruh vardır ki; insanların tutuklanmasını yeterli bulmaz da ’Bir gün bile hapis yatmadı!’diyerek onlara işkence edilmesini temenni edersiniz? Bu hangi dinde, hangi mezhepte vardır?
Gazetenin insafsız tutumu ertesi gün de devam etti ve ağır hakim Oktay Kuban’a saldırdılar. İnsanların içeri alınmasını alkışlayan bu zalimler takımı; tahliye işini bir kötülük gibi göstermeye, hukuka yön vermeye ve yargıçları karalayarak korkutmaya çabalıyorlar. Türkiye hiçbir zaman bu kadar bu kadar kutuplaşmış; insaf da bu iklimde bu kadar azalmış değil idi.
Rıza Zelyut / Güneş
***
Herkes kodesi boylasa keşke(!)
Acayip olduk..
Herhangi bir davada biri tutuklanırsa zafer çığlıkları atıyoruz..
Biri tutuklanmıyor karalar bağlıyoruz..
Biri önce tutuklanıyor, sonra tahliye oluyor diye yas tutuyoruz..
Tahliye eden hâkimi çarmıha germeye çalışıyoruz..
Ne oluyor ya!..
Bunu yapanlar konuşmaya başlayınca hukukun üstünlüğünden, tutuklamanın son çare olduğundan dem vuruyorlar.. Hükümlü sayısı ile tutuklu sayısının aynı olmasını utanç verici buluyorlar.. Yargı zaafıdır diye lanse ediyorlar.. Aynı kişiler biri için tutuksuz yargı kararı çıkınca da ortalığı velveleye veriyorlar.. İstiyorlar ki hakkında iddia olan herkes kodesi boylasın.. Suçlanan kişi birkaç sene yatsın burnu sürtünsün.. Sonra.. Canım isterse hafif bir ceza alsın, isterse beraat etsin.. Önemi yok..
Bunu isteyen de medya!..
Ne adına derseniz..
Valla bunu hukuk adına.. Demokrasi adına.. Ama en çok özgürlük adına istiyorlar.. l Mehmet Tezkan / Milliyet
***
Asıl soruyu
soramadı
28 Şubat döneminde Refah Partisi ile koalisyon ortağı olan Doğru Yol Partisi’nin Genel Başkanı, eski Başbakan Tansu Çiler’in o günlerdeki danışmanlarından Hüseyin Kocabıyık Yenişafak’a konuştu.
Mümtaz’er Türköne ile birlikte çalıştıkları araştırma şirketinden DYP’ya transfer süreçlerini ve danışman sıfatıyla Çiller’e hangi akılları verdiklerini anlatan Kocabıyık “1994 yılında Taksim Meydanı’nda Tansu Çiller’e, Alparslan Türkeş’e ve Murat Karayalçın’a ‘laiklik mitingi’ni kim yaptırdıysa; işte o Ergenekon’dur. Çünkü bu üç lider de o gün Taksim’de o kürsüye isteyerek çıkmadılar. Bir gerekçeyle ikna edildiler. Onları kim ikna etti? Soru budur.” diyor.
Soru bu mudur hakikaten?
Çiller’i kim ikna etti
“O dönem”le “Ergenekon” yaftasıyla maskelenen illegal yapılanma arasındaki bağı şöyle ifade edenler de var:
“Tansu Çiller’e, Susurluk döneminde “Bu devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü kim söylettiyse, ‘Ergenekon’ odur.”
Öyleyse Murat Aksoy’un, niyeti bir çeşit algı mühendisliği değil de gazetecilik yapmaksa, Kocabıyık’a şunu da sorması gerekmez miydi:
Çiller’i bu sözü söylemeye kim ikna etti; siz mi, Mümtaz’er Türköne mi... Kim? Hangi danışmanı?
Belki de sorulması gereken asıl soru budur...
***
Eyvah eyvah
M.Ali Birand
Radyo ve televiyonların yayın hizmetlerini düzenleyen kanundaki değişiklikleri içeren yasa tasarısında “Yüz kızartıcı suçtan hüküm giyen kişiler, haber bülteni, haber programı ve güncel programları sunamazlar” ifadesi de yer alıyormuş. Beklenen, daha önceden duyurulan bir gelişmeydi. Buna rağmen, yasalaşması beklenen maddenin medyadaki muhatapları bana mısın demedi. Biliyorsunuz, yüzkızartıcı suç deyince ilk akla gelenler, rüşvet, hırsızlık, ihtilas, zimmet, sahtecilik, dolandırıcılık, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırmak... Böyle uzuyor liste. Bu durumda, Emin Çölaşan’ın ifadesiyle “TRT’den büyük paralar tırtıkladığı için”, evrakta sahtecilik yaparak TRT’yi dolandırdığı iddiasıyla yargılandığı davada 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmış olan Mehmet Ali Birand’ın durumu ne olacak...
En moda deyişle; Eyvah, eyvah!
***
Biyografisinin adı
Rüzgar Gülü olurdu
Hayatı boyunca sadece çıkarları çatıştığı zaman muhalefet olan, bir ömre CHP’ci, 12 Eylül’cü, Özal’cı, Çiller’ci, şimdi de Tayyip’çi olmayı sığdırabilmiş Mehmet Barlas’ın biyografisini yazsam adını “Rüzgâr Gülü” koyardım herhalde...
Oray Eğin / Akşam
***
Yeşil Kuşak’tan bugüne Orta Doğu
Geçenlerde Mardin’de bir konferans düzenlendi. Gerekçesi, “cihat fetvalarının yeniden yorumlanması”ydı.
Konferansın düzenleyicisi, görünürde Londra merkezli “Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi” (GCRG) idi. Ancak, bu merkezin arkasında hangi gücün olduğunu Akşam gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in haberinden öğrendik. GCRG’nin Başkanı Abdullah bin Naseef, Rabıta örgütünün üst düzey yöneticilerindendi.
Mardin konferansından da anlıyoruz ki, yakın geçmişte Sovyet tehdidine karşı ABD kaynaklı “Yeşil Kuşak” yaratma çabasının araçlarından biri olan Rabıta örgütü, bu kez İslamın sömürgeci küreselleşmeye karşı tehlike yaratmaması için devreye girmiş bulunuyor. “Dinsel terörü durdurma” bahanesiyle sömürgeciliğe başkaldırmayan bir “ılımlı İslam”ı yorumlamaya çalışıyor.
Din üzerinden rabıta
Mardin Konferansı’nı yakından izleyen meslektaşımız Utku Çakırözer’e, böylesi bir yorumun toplantıya ne kadar yansıdığını sorduk. İşte yanıtı: “Projelerinin finansmanı İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından karşılanıyor. Bundan önce, benzer bir projeyi, birkaç ay önce Somali’de gerçekleştirdiler. Orada da konu yine cihat yanlısı fetvaların değiştirilmesi ya da yeniden yorumlanmasıydı. Bu merkezin, daha önceki projesi ise ABD ve Kanada’daki Müslüman topluluklarının dini kanaat önderlerini Londra’da eğitmekti. Önümüzdeki günlerde hem ABD hem de Avrupa’dan imamlar, benzer şekilde eğitilecek.”
Egemenler, başkalaştırıp büyüttükleri Yeşil Kuşak yaratığını yine din üzerinden rabıta altına alma peşindeler...
Işık Kansu / Cumhuriyet
***
Mediokrasi
Dest-i izdivaçların, Küstüm Show’ların, Seda Sayan’ların, Nihat Doğan’ların ülkesinde, hangi sanat performansıyla ilgi çekebilirsiniz ki?
Türkiye’nin yeni eşik bekçileri bu
memlekete demokrasi getireceğiz diye mediokrasi getiriyorlar.
Zevzek bir özgüven patlaması içindeki haysiyetsiz ve bilgisiz güruh hepimiz adına istikamet tayin ediyor.
Perdede kuru bir gürültü...
Bu bir trajedi bile değil ne yazık ki... Rahmetli Ünsal Oskay’ın dediği gibi, “Bu bir melodram...”
Serdar Akinan / Akşam
***
MİNİ YORUM
Pardon yanlışlıkla öldürdüm
NATO, Şubat ayında Afganistan’ın güneyindeki bir operasyon sırasında 5 sivili yanlışlıkla öldürdüğünü kabul etmiş. Operasyonu da “yanlışlıkla”mı yapıyordu peki? Kimi zaman ABD savunma kalkanı, kimi zaman da taarruz gücü gibi çalışan NATO için, Orta Doğu’da yaşayan insanların canı bu kadar ucuz işte; Yanlışlıkla oldu, derin üzüntü duyuyoruz... Duy da inanma!