Kıbrıs’ta yolumuz Rum’un, AB’nin değil Anadolu’n
İflas etmiş Güney Kıbrıs ekonomisini canlandırmak üzere AB ve Rum Yönetimi arasında sürdürülmekte olan görüşmelerde anlaşmaya varıldı. 17 ülkenin finans bakanının oluşturduğu Eurogroup, Güney Kıbrıs’ın çöken ekonomisini ve bankacılık sektörünü düzene sokmak için 10 milyar dolar kredi sağlayacak. Kara para aklama üzerine kurulu Rum bankacılık sektörü yeniden yapılanacak; buna göre 100 bin euro üzerindeki mevduatlardan kesintiye gidilecek ve bazı bankalar kapatılacak. Güney Kıbrıs Rum halkının çok kötü günler geçirdiği ve önümüzdeki yılların onlar için hiç de kolay olmayacağı görünüyor. Krizden kurtulmanın faturası çok ağır olacaktır. Yakın gelecekte yabancı sermayenin, özellikle de Rus sermayesinin adayı tamamen terk etmesi bekleniyor. 2012 yılında, 30 milyar doların Rum bankalarından yurtdışına çıkarıldığı açıklandı. Güney’den kaçış çok yönlü devam ediyor. Anlayacağınız Güney Kıbrıs cehenneme dönmüş vaziyette.
Halbuki dün gibi hatırlıyorum, 2004 Annan Planı referandumu sonrasında referanduma “hayır” demelerine rağmen Avrupa Birliği’ne tam üye yapılan Rum liderliğinin ve halkının coşkusu görülmeye değerdi. AB bayrakları ile meydanlara dolan onbinlerce Rum daha iyi bir geleceğin gelişini günlerce kutlamıştı. O günlerde Kuzey’de ise Rum’un AB üyesi olmasını imrenerek izleyen bir kitle, Türk tarafı olarak AB’ye katılamamamızın suçlusunu bulmuştu bile. Suçlu KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’tı. Denktaş’ı suçlayanların başında 2. Cumhurbaşkanı Talat ve partisi CTP Birleşik Güçler geliyordu. İçlerinde Anavatan Türkiye’yi sevmeyen, Türkiye’siz Kıbrıs Türkünün adada varlığını sürdürmesinin imkansız olduğuna inanmayan üyelerden oluşan bu Rum hayranı zavallılar, insafsızca Cumhurbaşkanı Denktaş’a saldırmaktan hiç çekinmediler. Onlara göre Kıbrıs Türkü, Anavatan Türkiye yerine, Rum’dan, Yunandan ve emperyalist Batı’dan medet ummalı ve adımlarını buna göre atmalıydı. Rum tarafı ile Birleşik Kıbrıs çatısı altında olmamız Kıbrıs Türkü için en iyi yoldu. O günlerde bizler “Yolumuz Anadolu’nun yolu” derken bu kendini bilmez zümre “yolumuz Rum’un, Yunanın, AB’nin yolu” diye köy köy gezip sözde barış ateşleri yakıyordu. Aynı Rum hayranlarının Güney’deki Komünist AKEL partisi ile gizli anlaşmalar yaptığı ve Anavatan Türkiye’nin sözde işgalinin bitirilmesi için işbirliği yapmaya söz verdiği, yıllardır biliniyor. Bu kendini bilmezler her fırsatta “Türkiye ne seni, ne paranı, ne memurunu isteriz, defol git” diyerek Rum’a ve Avrupalıya şirin görünmeye çalışmıştır.
Şimdi bu yüzsüzlerden çıt yoktur. Sesleri solukları çıkmıyor. Kıbrıs Türküne zorla kabul ettirilmeye çalışılan düzene eğer Rum razı olsaydı, yani sözde Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında Rumlarla birleşseydik, bu çatı şimdi bizim başımıza da çökmüş olacaktı. “Ortağımız” Rum’larla aynı kaderi paylaşıyor olacaktık. Ekonomik çöküntünün getireceği sıkıntının fersah fersah fazlasını Kıbrıs Türkü olarak yaşayacaktık. Rum’la birleşmenin getireceği zarar bununla da sınırlı kalmayacaktı; kim bilir kaçımız ırkçı Rum’un kazdığı soykırım çukurlarında öbür dünyayı boylayacaktık. Enosisçi Rum bizi çoktan adadan kovmuş, kökümüze kibrit suyu dökmüştü.
Olanlardan artık ders alınmalıdır. Rum’la bizim yürüyecek tek bir yolumuz yoktur. Barış istemeyen, adayı Yunan malı olarak gören Rum’la birleşmemiz mümkün değildir. Yapılacak tek şey, Rum tarafının yaşadıklarından gerekli dersleri almak, kendi ekonomimizdeki mevcut yapısal bozuklukları süratle düzeltmek, devletimiz KKTC ve Anavatanımız Türkiye’nin refahı için elimizden geleni yapmaktır. Yolumuz Anadolu’nun yoludur, başka da yol yoktur.