Kıbrıs’ta karar anı: Türk tarafı olarak ne yapmalıyız?
Rum Ulusal Konseyi’nin geçtiğimiz hafta iki gün süren toplantısı sonunda ortak bir açıklama yapılamadı. Sızan haberlere göre yeni bir milli strateji belirlemek üzere toplanan Konsey’de, parti liderleri arasında “hedefler” konusunda derin bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Partilerin yarısından fazlasının “iki bölgeli, iki toplumlu federal bir çözüm” hedefinin bundan sonraki süreçte terk edilmesinin şart olduğu ve başka bir hedef üzerinde kafa yorulmasının zamanının geldiği hususunda görüş belirttikleri ve belge sundukları bildirildi.
Konsey toplantısına katılan DİKO, EDEK, Vatandaşlar İttifakı, EUROKO ve Yeşiller Partisi başkanlarının prensipte yürütülmekte olan müzakerelere karşı bir tutum içerisinde oldukları ve 30 yıldan fazladır görüşülmekte olan “federal çözüm” şeklini de artık istemedikleri ve desteklemeyecekleri gelen haberler arasındadır. Alternatif çözüm şekli konusunda açık görüş belirtilmediği ve bu hedef değişikliğinin milli tezlere ne kadar faydalı olacağının ise bilinemediği açıklandı. Rum partiler arasında baş gösteren bu anlaşmazlık ilk değildir, son da olmayacaktır. Kendi aralarında dahi çözüm konusunda anlaşamayan Rumların, biz Türklerle nasıl anlaşabileceklerini artık siz düşünün.
Birbirlerini yemekle meşguller
Bu partiler Anavatan Türkiye’ye karşı sözde “işgal ve istila” kampanyasının güçlendirilmesini istemektedir. Türkiye’nin baskılar sonucunda federal çözüm şeklinden vazgeçmesi sağlanırken, daha adil ve kalıcı bir çözüme ulaşmanın mümkün olabileceğini varsaymaktadırlar. Güney Kıbrıs’taki etkili siyasi gözlemciler bu siyasetin, uygulamada başarılı olmasının mümkün olmadığını, tehlikeli ve riskli olabilecek bu sürecin, sorunun çözümünü daha da içinden çıkılmaz bir şekle sokacağını belirtmektedir. Ulusal Konsey’de DİSİ ve kısmen AKEL’in desteğini alan Anastasiaids’in, eğer çözüm konusunda samimi ise bundan sonraki süreçte Konsey’e arkasını dayamadan yol almasının şart olduğu da belirtilmektedir. Anastasiadis’in cesur kararlar alamaması halinde ise siyasi hayatının hüsranla sonuçlanacağına kesin gözüyle bakılmaktadır.
Rumlar kendi aralarında birbirini yiyedursun, Türk tarafı olarak bizim bundan sonra nasıl bir yol izlememiz gerektiği konusunda bazı görüşlerimi siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Bana göre müzakerelere kesinlikle devam edilmemelidir. Nasıl ki Rum tarafı masayı terk ettiğinde dünyanın sonu gelmiyorsa bizim de müzakerelere katılmamamızdan dolayı başımıza büyük bir felaket gelecek değildir. Çözüme Rumlardan daha fazla ihtiyacı olan tarafın biz Türkler olduğu doğrudur. Ancak bugüne kadar da çözüm adına attığımız tüm olumlu ve yapıcı adımlardan, Rumların malum uzlaşmaz tutumu nedeniyle, sonuç alınamadığı da ayrı bir geçektir.
Samimiyetten uzak ve sonuç alınması mümkün olmayacak bir sürece devam etmek zorunda isek; buna bizim şartlarımızda katılmamız daha akıllıca bir yol değil midir?
Zararlarımız tazmin edilmeli
KKTC tanınmadan müzakerelere katılmayacağımız ön şartını artık ortaya koyabilmeliyiz. İki ayrı egemen devlete dayalı bir çözümü öngörmeyen herhangi bir sürece müdahil olmayacağımızı açıklamalıyız. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan ambargo ve izolasyonlar kaldırılmadan, bütün dünya ile entegrasyonumuz sağlanmadan müzakerelere dönmemeliyiz. Ercan’dan dünyanın her yerine direkt uçuşlar başlamadan Rumlarla hiçbir diyaloğa girmemeliyiz. Tek yanlı kararlarla başlatılan sondajlar durdurulmadan, hidrokarbon konusundaki haklarımız somut bir şekilde garanti altına alınmadan görüşmelere katılmamalıyız. Rum-Yunan ikilisinin son 100 yılda biz Kıbrıs Türklerine yaşattıkları tüm olumsuzluklar nedeniyle özür dilemeleri ve zararlarımızın tazmin edilmesi sağlanmadan hiçbir temas kurulmamalıdır.
Rum-Yunan ikilisinin başta ekonomik olmak üzere birçok içinden çıkılması kolay olmayan sorunlarla boğuştuğu bir dönemde, ada gerçeklerine dayanan adil, sürdürülebilir ve kalıcı bir çözümü dayatmaz ve bunu gerçekleştiremezsek, başka hiçbir dönemde istediğimiz sonucu alamayacağımız bilinmelidir. İleride sonuç alınsa bile bunun bedelinin şimdikinden daha pahalıya mal olacağını bilmemiz gerekmektedir.
Rum-Yunan ikilisi yarım asra yakın sürdürülmekte olan müzakerelerde uzlaşmazlık adına her türlü Bizans oyununu devreye koymuştur. Şimdi de masadan kendileri kaçmalarına rağmen, geri dönmek için önşartlar öne sürebilecek kadar pişkinlik içerisindedirler. Bu maskaralığa vakit geçirmeden son vermeli ve gerçek isteklerimizi, taleplerimizi ortaya koymalıyız.