Kıbrıs’ta endişeye gerek yoktur yakında KKTC tanınacaktır
ABD’nin etkin bir şekilde devreye girmesiyle yeniden başlayan Kıbrıs müzakerelerini endişe içerisinde izleyenler vardır. Hem KKTC’deki hem de Anavatan Türkiye’deki dostlarımız haklı olarak 2004’te Annan Planı ile yaşadığımız o endişe ve kabus dolu günlerin geri gelmesinden oldukça rahatsızdırlar. Yeni bir Amerikan planının yolda olduğu ve bir kez daha Kıbrıs Türkleri ve devletimiz KKTC üzerinde yeni oyunların devreye sokulmak üzere olduğu konusunda pis kokular havayı oldukça kirletmeye başlamıştır. Ama nedense bu kez bende o 2000’li yılların panik durumundan eser yoktur. Rumu iyi tanımam yanında bu kez Kıbrıs Türkünün 2004 referandumundaki gibi yanlış bir yolu seçeceğine hiç ama hiç ihtimal vermiyorum. Anavatan Türkiye’deki iktidarın da Kıbrıs Türküne yeni bir planı dayatabilecek durumda olmayacağının bende yarattığı rahat bir psikoloji içerisindeyim. Her zaman liderliğiyle bize yol gösteren ebedi liderimiz Rauf Denktaş aramızda yoktur; ancak devletimiz KKTC’ye en az Denktaş kadar bağlı olan Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nun bizi uçuruma götürebilecek bir anlaşmaya imza koymayacağına adım kadar eminim. Vaziyet böyle iken Rum tarafında olan biten, Rum liderliğinin müzakereler ve anlaşma konusundaki malum olumsuz tavırları beni Kıbrıs Türkünün ve devletimiz KKTC’nin geleceği ile ilgili zerre kadar endişelendirmemektedir.
Müzakerelerin başlamasıyla Rum siyasilerin açıklamaları ve Rum tarafında yaşanan son siyasi gelişmeler ileriye yönelik muhtemel endişelerimizi bertaraf etmeye yeterlidir.
‘Ortak Metnin’ 11 Şubat’ta imzalanmasının ardından Rum görüşmeci Andreas Mavroyannis’in açıklamaları ve ortak metne getirdiği yorum dikkatlice okunduğunda Rum tarafının anlaşmadan ne kadar uzakta olduğunu gösterecektir. Rum tarafının müzakerecisi Mavroyannis, Politis gazetesinde yayımlanan röportajında, “devletin varlığını koruyacağını, egemenliğin de sadece buna (Kıbrıs Cumhuriyeti devletine) ait olacağını söyledi ve yetkiler başka şey, egemenlik başka” dedi.
Ortak açıklama metninin 3 ve 4’üncü maddelerinin çok eleştirildiğinin hatırlatılması üzerine Mavroyannis özetle şunları söyledi: “Bizim algımız, insan haklarının, temel özgürlüklerin ve AB’nin 4 özgürlüğünün (kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetin serbest dolaşımı) var olan iç statüye bağlı olmamasıdır. İç statünün tek manası iki bölgeliliği ve iki toplumluluğu güvence altına alacak bazı siyasi hakların kullanılmasına kriterdir, başka hiçbir şey değil. Ada’nın tamamında Avrupa müktesebatı yürürlükte olacak. İki bölgeliliğin, iki toplumluluğun ve siyasi eşitliğin kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına gerekçe değil uyumla uygulanması gerektiği ilk kez netleştiriliyor.”
Mavroyannis egemenlik konusunda ise “Bize göre egemenlik tektir, birleşiktir, bölünmezdir ve devlete aittir. Devlet tektir ve 60 anlaşmalarından kurulmuştur. Bu devlet vardı ve bu kalacak. Egemenliğe sadece o sahip olacak, başka kimse değil! şu anda birileri kelimelerle oynamak ve ’yetkiler’terimini ’egemenlik’olarak isimlendirmek istiyorsa (ortak açıklamanın 3’üncü paragrafını kastediyorum) bu başka bir hikaye” açıklamasında bulunarak iki taraf arasındaki uçurumun ne kadar derin olduğunu ortaya koymuştur. Mavroyannis ayrıca devletin yeniden kurulması diye bir şeyin söz konusu olmadığını da belirtti.
Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Kasulidis ise, “ortak açıklamada çözümün, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek egemenlik, tek uluslararası temsiliyet ve tek vatandaşlığa sahip olmasını sağladıklarını; Kıbrıs Türk tarafının da endişelerini gidererek bu üç ilkeyi sağladıklarını” kaydetti.
Diğer taraftan Rum Başkanlık Sarayı Diplomatik Büro Şefi Nikos Hristodulidis, kapalı bölge Maraş’ın, Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) çerçevesinde iade edilmesi konusunda yakın gelecekte gelişmeler yaşanacağına inandığını belirtti.
Rum yetkililer yakın tarihten gerekli dersi almamıştır. Rumun anlaşmaya niyeti kesinlikle yoktur.
Bana göre Türk tarafı olarak, daha şimdiden başarısızlıkla sonuçlanması kesin olan müzakere süreci sonrası için hazırlıklarımızı başlatmalı, o süreçle ilgili stratejilerimizi belirleyerek enerjimizi buna yoğunlaştırmalıyız: Yani müzakerelerin başarısızlığının ilanından sonra KKTC’nin tanınması için neler yapmamız gerektiğinin ana unsurlarını şimdiden belirlemeli ve buna hazırlanmalıyız.