Kıbrıs'ta AKP kaybetmiştir!
Kıbrıs’ta hikâye “Yes be Annem” ile başladı. Ardından inanılmaz bir siyaset devreye sokularak adeta Rumlara “AB karşılığında devletimizden vaz geçmeye hazırız. Ne isterseniz vereceğiz. Bizim sizden ayrılma diye bir niyetimiz yoktur. Sizsiz yapamayız. Kuzeyi güneyden ayıran sınırları, köprüleri yıkacağız. Yeter ki bizi muhatap alın ve bizim de AB’ye dahil olmamızı sağlayın” diye mesaj verildi. Sonuçta Kıbrıs Türkleri, Türkiye’deki iktidar ve Batılı etki ajanlarının olağanüstü gayretleriyle Annan Planını %65 gibi bir çoğunlukla kabul etti. Her türlü tavize müsait CTP’nin eli böylece iyice güçlenmişti. Talat, Cumhurbaşkanı olmuştu. Soyer de Başbakan. Barışın önündeki adam olarak ilan edilmiş olan Denktaş emekli edilmiş, böylece Ada, barış (!) için uygun bir hale gelmişti.
AKP iktidarı kendi stratejisini uygulayacak bir KKTC yönetimiyle çok rahat çalışabilecekti. Başbakan Erdoğan’ın söylemiyle “Kırk yıldır çözülmeyen Kıbrıs sorunu” çözülecekti. Bütün sorun “çözümsüzlüğü çözüm olarak” görenlerdi. Onlar da artık siyasi etkinliklerini yitirmişlerdi. Şimdi sıra “bir adım önde olma” siyaseti uygulamaya gelmişti.
Başbakan Erdoğan’ın gerçeklerle yüzleşmesi uzun sürmedi. Adadaki Türkler birleşmeye “evet” derken, Rumlar ezici çoğunlukla “hayır” demişti. Rumlar, adeta Annan Planı ile altın tepsi içinde kendilerine sunulan Kuzey Kıbrıs ile birlikte Türkiye’nin de siyaseten teslim olmasını bekliyorlardı. Türkiye’ye “Kıbrıs’ı tanı, sınırlarını aç, askerlerini çek” dayatmasında bulundular. “Ver kurtul” ile Kıbrıs’tan kurtulmanın mümkün olmadığını Türkiye’deki iktidar da zaman içerisinde yaşayarak anlamış oldu.
Türkiye’nin küçük modeli!
Kıbrıs, her anlamda Türkiye’nin küçük bir modelidir, siyasi laboratuvardır. Türkiye’deki her gelişmenin ilk prova yeri her zaman Kıbrıs olmuştur. Kıbrıs ile Türkiye yalnız siyasi değil her anlamda organik bir bütündür. Son zamanlarda devletin bağımsızlığını, milletin bir ve bütünlüğünü, ulusal çıkarları savunan hemen herkes Türkiye’de şüpheli görülüp göz altına alınmıştı. Aynı şey Kıbrıs için de söz konusu oldu. Kıbrıs seçimlerinden birinci parti olarak çıkan Derviş Eroğlu’nun adı da bu bağlamda Türkiye’deki meşhur “Ergenekon” soruşturmasına karıştırılmıştı. Her türlü ithama karşın Eroğlu’nun UBP’si seçimden birinci parti olarak çıkmıştır. Kıbrıs’ta kaybeden de CTP değil gerçekte AKP’dir.
KKTC halkı, bütün yönlendirme ve baskılara karşın sonuçta CTP’nin kendisini barışa değil, teslimiyete götürdüğünü anlamıştır. Kıbrıs, AB’ye tam teslimiyeti esas alan bir iktidardan bu seçimle kurtulmuştur. Nitekim Kıbrıs’taki seçimin galibi UBP’nin lideri Derviş Eroğlu, “Sadece Rumların değil, Kıbrıs Türk halkının da istediklerinin olmasıyla bir anlaşma olabileceğini” söylemek zorunda kalmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki, yeni KKTC yöneticileri “Rumların isteklerine uyma” ve AB’nin teslimiyet şartlarını yerine getirme yerine önceliği, kendi halkına ve devletine verecektir. Türk milleti her yerde aynıdır. Milli çıkarlarını savunanları, eninde sonunda başka milletin çıkarlarının peşinde sürüklenenlere tercih ediyor!
Teslimiyet ve tavizin hem asaleti hem de geleceği yoktur. Kıbrıs’tan sonra Türkiye’de de AKP’nin uyguladığı siyasetin sonu gelmiştir. Yeter ki Türkiye’de birileri, seçmene zamanı gelmiş bir fikre sahip olduklarını göstermiş olsunlar.