Kıbrıs’ın güvenliği daima gündemde!

Kıbrıs’ın güvenliği daima güncelliğini koruyor. Orta Doğu’daki yangının kıyısında kalan adaya, daha da stratejik ağırlık yükleniyor.
Son yıllarda, deniz taşımacılığı ve petrol bulunma ihtimalinin artması Kıbrıs’a yeni bir pencere açtırıyor.
Kerkük-Yumurtalık hattıyla akan 60 bin varil petrole Bakü’den yola çıkan 50 bin varil de eklenince günde 110 bin varil petrolün güvenli bir şekilde dağıtım işlemi ortaya çıkıyor.
Ceyhan’dan dünyanın dört bucağına, büyük çoğunluğu deniz yolu ile dağıtılmakta olan petrol, hatta gazın öncelikle Kıbrıs’ın kuzeyinden geçen tankerlerin güvenliği, adanın önemini âdeta kanıtlıyor.
Oysa Kıbrıs’ta sürdürülen siyasi görüşmeler, adanın gün geçtikçe adım adım yitirildiğinin ağırlığını hissettiriyor.
Nitekim, okurlarımızdan Kıbrıs sorunuyla ilgili bilgiler, uyarılar geliyor.
Özellikle “petrol organizasyonu” konusunda ilgi çekici iddialarda bulunan bir okurumuzun Kıbrıs notlarından bazı paragrafları paylaşmak gerekiyor.
“Jeolojik olarak adanın Kuzey doğusu ile İskenderun Körfezi arasında aklımızın almayacağı zenginliklerin olduğu kesindir. Türkiye’ye de, KKTC’ye de yeter de artar bile, zamanında TPAO deniz sondajı yaptırmaya çalışmış, aşırı basınçtan devam edememişti). Ama adanın batısında ve güneyinde bir şey yoktur, mesele de tam buradadır:
Düşünün Doğu Timor’u ayıran, bunu kutlayan Kofi Annan neden Kıbrıs’ı birleştirmek ister? Kural basit aslında: Petrol Müslüman tarafta ise birleştir, Hristiyan tarafta ise hemen ikiye böl; hiç jeoloji bilmeseniz bile Kıbrıs’taki durumu anlamak için bu yeter de artar bile, en son örnek Güney Sudan’dır (Müslümanlar daha fazla petrole sahip olmasınlar da ne olursa olsun).
Ama benim endişem şudur: Adalarımız Rumlar tarafından işgal ediliyor, hükümetten tık yok, Rumların bu yapacakları işler 2-3 yıldır belli idi; www.rigzone.com adresinden arşivlere bakabilirsiniz; (ayrıca Mısır’ın, Lübnan’ın, İsrail’in Güney Kıbrıs ile yaptığı anlaşmaların planlarını da bulabilirsiniz bu sitede).
Bir de genele bakalım, bir Türk su-süt içmek için Avrupalıya, Amerikalıya para ödemek zorundadır, iki Türk birbiriyle telefonda (cepten veya evden) konuşmak için gâvura para aktarmak zorundadır, deniz otobüsüne binmek için, kendi ürettiğimiz elektriği kullanmak için ona buna para ödemek zorundayız (kaçağı önleyeceğini iddia ettikleri) özel şirket kaçağı önlemek yerine, kaçağı namuslu vatandaşlara fatura etmeye başladı. Aslında fatura edilen belki sadece kaçak değil aynı zamanda kayıplardır da. Ülkemin limanlarını kullanabilmem için Rum’a para ödemem gerekmektedir. Ülkemin taşından toprağınden üretilen çimentoyu kullanmam için gâvuru zengin etmek gerekmektedir.
İki Türk birbiri ile ticaret yaptığında kredi kartı komisyonu olarak gâvura hisse vermek zorundadır. Say say bitmez... Rumların hiçbir şekilde adada, Türk tarafını istemedikleri, ayrı bir hükümranlıktan bahsedilmesinden bile “tedirgin” oldukları nedense bir türlü fark edilmiyor. Rumlar, yıllardan beri aynı görüşü, aynı tavrı ve aynı planı, çeşitli kılıflar altında savunuyor. En büyük hedefleri ise, anlaşmalara dayalı haklarını kullanarak Türk halkını soykırımdan koruyan Türk Ordusu’nun adadan ayrılmasını sağlamak olduğu da biliniyor... Görülüyor ki, Kıbrıs’ın güvenliği, daha doğrusu KKTC’nin bağımsızlığı Türkiye’yi sanıldığından daha da fazla ilgilendiriyor.

Yazarın Diğer Yazıları