Kıbrıs görüşmelerinin sırrı
1960'da Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla kurulan "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin Cumhurbaşkanı Makarios tarafından 1962 darbesiyle yıkılması ve Türklere aynı yılın sonunda başlatılan yaygın katliam, Türkiye'nin Adaya müdahalesine kadar sürmüştü.
Bu çerçevede "uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ve tehlikeye düşüren!" Kıbrıs sorunu, BM Güvenlik Konseyi'nin gündemine girmişti. 1964'de başlayıp günümüze kadar süren çözüm görüşmelerinde ise bir sonuca ulaşılamamıştır. Ancak müzakerelerde; 1975 ve takip eden yıllarda iki uluslu, iki devletli, iki kesimli bir federasyon üzerinde uzlaşıldığı görülmektedir. Meşruiyetin kaynağını belirleyen bu temel parametreler, 2003'den itibaren yapılan açılımlarla gündemden düşürülmüştür. 11 Şubat 2013'de yeniden başlayan müzakereler, BM Genel Sekreteri tarafından hazırlanan "Bildiri"de yer alan parametreler üzerinden "gizlilik" esasına göre yürütülmektedir. Ancak 7 maddeden oluşan Ortak Bildiri'nin parametrelerine ve medyaya sızan bilgilere bakıldığında, Türklerin kurulacak Rum devletinin azınlığı durumuna düşürülmek istendiği ve sonuçta KKTC'nin tasfiyesine çalışıldığı görülmektedir.
BMGK ilkelerine göre hazırlanan Ortak Bildiri'nin 3 maddesinde yer alan parametreler önemlidir. Şöyle ki:
Madde 1) "Mevcut statüko kabul edilemez. İki lider, öncelikle Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara demokratik ilkeler, insan hakları ve temel özgürlüklere, iki toplumun farklı kimliklerine ve bütünlüğüne saygı gösteren ve iki toplumun farklı kimlikleri ile bütünlüğünü, AB içinde birleşik bir Kıbrıs'ta ortak geleceğini sağlayan bir anlaşmayı teyit etti."
"Mevcut statüko" ne demektir? Söyleyelim; 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini kuran Zürih-Londra Antlaşmaları, Türkiye'nin garantörlüğü ve Kıbrıs Cumhuriyetin Anayasasından günümüze kadar yaşananlar; güvenliği sağlayan Türk Askerinin varlığı, yapılan bütün anlaşmalar ile iki kesimli ve iki devletli yapı yok sayılacak demektir. Bu ise, Türklerin meşru hak ve dayanakları ile Ada gerçeklerinin tamamen inkâr edilmesidir.
Maddenin devamında bahsi geçen,"Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar" kavramlarının hepsi de, egemenlikle değil, kişi haklarıyla ilgilidir. Egemenlikle ilgili olan ve devlet kuran ise "halk"lardır. Çünkü, meşruiyetin kaynağı olan halk ve onun kimliğidir. Esasen, Bildiride "halk"tan hiç bahsedilmemesi, gerçek niyetin ne olduğunu göstermeye yetmektedir.
3. ve 4. maddeler de bilinçli olarak kişi esasına göre düzenlenmiştir.
Madde 3- Anlaşma, siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olacaktır. Birleşik Kıbrıs, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak kaynaklanan tek egemenliğe sahip olacaktır. Federal yasa tarafından düzenlenmiş tek birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır. Birleşik Kıbrıs'ın tüm vatandaşları ayrıca, Kıbrıslı Rum oluşturucu devleti veya Kıbrıslı Türk oluşturucu devleti vatandaşları olacaktır.
Madde 4) Federal anayasa, Birleşik Kıbrıs'ın iki eşit statüye sahip, iki oluşturucu [Türkçeye, yanlış olarak kurucu şeklinde tercüme edilmiştir] devletten oluşacağını belirtecektir. Federasyonun, iki bölgeli, iki toplumlu yapısı ve Avrupa Birliği'nin üzerinde kurulu olduğu ilkeler güvence altına alınacak, bu ilkeler tüm adada korunacak ve saygı duyulacaktır.
Bu iki maddede zikredilen "toplum" kavramının, hukukta bir karşılığı yoktur. Toplum, topluluk gibi bir kalabalığı ifade etmektedir. Hukukta karşılığı olan ise, sosyolojideki "Millet" yerine geçen "halk"tır. Ama Bildiri "halk" demekten dikkatle kaçınmaktadır. Bu konuda yaşanan bir gerçek şöyledir: 1990 Şubat'ında New York'da yapılan Denktaş - Vassiliou görüşmesinde, Denktaş'ın Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak "toplumlar" kavramının "halklar" kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılmasını istediğinde, görüşmeler çıkmaza girmiştir.
Diğer kavramlar; "siyasi eşitlik, iki bölgeli federasyon, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak kaynaklanan tek egemenlik, Kıbrıs vatandaşlığı oluşturucu eyalet anlamında oluşturucu devlet, iki bölgeli, iki toplumlu yapı…" gibi ifadelerin tamamı kişilerle ilgilidir.
Konunun değerli uzmanı Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik'e göre; "Ortak Bildiri'de 'Yeni' bir ortaklık devleti kurulacağından" bahsedilmiyor. BM Güvenlik Konseyi Kararlarına yapılan atıflar da bu anlama geliyor. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin varlığının sona erdirilmesi, yerine anayasal yapısı itibariyle yeni bir federal devlet kurulması suretiyle ulaşılacağı" şeklinde bir anlayış, hiçbir zaman var olmamıştır. Yani, Kıbrıs Cumhuriyeti esas alınmakta; iki ayrı halkın değil de, bir halkın iki parçası devlet kuruyormuş gibi kabul edilmektedir. Türk halkının azınlık yapılacağı bir federasyondan bahsedilmektedir."
SONUÇ: Oyun, Rumların istediği gibi BMGK ilkeleriyle kavramların içi boşaltılmak suretiyle oynanmaktadır. Gerçekler böyle iken, acaba devlet büyüklerimiz ve KKTC liderleri neden ağızlarını her açtıklarında, Rum-Yunan ikilisi gibi, BMGK ilkelerine göre çözümden yanayız diyorlar?