Kerinçsiz’den mektup var
Bir hukuk adamı olan Av. Kemal Kerinçsiz’in başına gelenleri bu sütunlardan yazmaya gayret etmiştim. Silivri’de davalar bitince ben gidemez oldum. Kerinçsiz de mektup yollamış okuyucularımızla paylaşıyorum:
“Ergenekon, Balyoz ve benzeri isimli davaların asıl maksadının ülkemizin birlik ve beraberliği olduğu, bu tertibin ülkemizin sınırlarını değiştirmek, küçülen kısımları küresel sisteme sıkıca bağlamak ve karşı çıkacak vatanseverleri tasfiye etmek amacı ile uygulamaya konduğunu en iyi bilen gazeteci ve yazarlarımızdan biri olarak, davaları sadece haber değerine göre dışarıdan izleme yerine bu ülkenin mukadderatından sorumlu bir aydını olarak; tüm davaları başından itibaren takip ettiniz, sanık ve ailelerinin yanı başında oldunuz, yargı sürecinde yaşanan hukuksuzlukları kamuoyuna en gerçekçi ve doğru bir şekilde yansıttınız, yaşanan insani acı ve dramları sanıklarla ve aileleri ile birlikte yaşadınız ve paylaştınız, gün oldu cezaevlerinden ve duruşmalardan çıkmadınız, ülke insanını aydınlatmak için tüm ülkeyi gezmekten çekinmediniz, birileri gibi korkmadınız, yüreğinizi ortaya koydunuz, gazetedeki köşenizi sanık ve ailelerin sesi haline getirdiniz.
Altı yıldan bu yana yaptığınız bu mücadelede, kalbiniz yorgun düştü. En azından tutuklu sanıklar kadar, bu davalar size de bir bedel ödetti.
Sizi, iktidarın bu ülkenin değerlerine, hukukuna ve vatanseverlerine yaptığı hukuk dışı saldırılarının bir gazisi olarak değerlendirdiğim gibi, bu tür davaların yeterince algılanamadığı ve istenilen düzeyde tepki konulmayan milliyetçi çevrenin bir temsilcisi olarak şahsınıza samimi sağlık temennilerimi sunmayı borç addederim.
19.10.2013 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşenizde 27 Mayıs ihtilalini birinci derecede araştırmış ve röportajlar yapmış biri olduğunuzu ifade ettiğinizden 1960’daki Yassıada yargılamaları ile aradan 50 yıl geçmesine rağmen Ergenekon, Balyoz ve benzeri isimli davalarda yapılan yargılamaları kıyasladığımızda, kin ve intikam duygularının yoğun olarak yaşandığı siyasal davalarda; iktidarın ileri demokrasiye geçildiğine ilişkin söylemlerinin ne ölçüde içi boş ve aldatıcı olduğu, bırakınız bir arpa boyu yol almanın, tam tersine insan hakları ve hukuk adına hızla bir geriye dönüşün yaşandığı anlaşılmaktadır.
Başbakan ve AKP yöneticilerinin birçok söylemlerinde, siyasi mirasına sahiplendiklerini ifade ettikleri Adnan Menderes’in yargılanma süresindeki hukuk ihlalleri ile Ergenekon ve benzeri davalarda yaşanan hukuk dışılıklar karşılaştırıldığında tüm bu siyasi davaların tek merkezden planlandığı, sadece tertibi infaz eden taşeronların değiştiği görülmektedir.
Suçlamalar ve iddialar ne olursa olsun, bir ülkenin başbakanını görevinden alıp, 1 yıl 3 ay 20 gün sonra temyizi kabil olmayan bir kararla astıran küresel güç ile Genelkurmay Başkanına terörist suçlaması yaparak müebbet hapis cezasına mahkum eden güç odağının NATO’nun üç ülkesinde farklı olduğuna inanmak safdillik olarak değerlendirilebilir.
İki yargılama arasında yarım asır fark olmasına rağmen, işaret ettiğim benzerlikler, aynı merkezli davalarda zamanın nasıl donduğunu yeterince göstermektedir. Şöyle ki;
1) Yassıada yargılamasında; bir sanığın temsili noktasında kovuşturma aşamasında üç müdafi ile sınırlama getirilmiştir.
Ergenekon ve benzeri davalarda da; yasaya ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen müdafi sayısı üç ile sınırlandırılmıştır.
2) Yassıada yargılaması özellikle adada yapılarak kamuoyunun tepkisinden kaçınılmıştır.”
(Yarın mektuba devam edeceğim)