Kendi vatandaşını “iç düşman” sayan Başbakan!
Aşağıdaki cümleleri, Tayyip Erdoğan’ın kaptan şoförlüğünde (kaptan makinist mi demeli yoksa bilemedim) Eskişehir Konya yolculuğu yapan Ankara temsilcileri yazdı. Onlar “süreçte gelinen aşama”yı sormuş, Erdoğan da yazdıklarına göre aynen şöyle demiş:
“Bu konuyla ilgili tabii gelinen nokta çok çok önemli bir nokta. Burada benim özellikle medyadan beklentim, doğrusu çok çok büyük, onu söyleyeyim. Eğer bu işi taçlandıracaksak bunu medya ile birlikte taçlandıracağız. (...) Akil adamların oluşması toplumsal psikoloji için önemli. (...) Halkı buna hazırlamak önemli. Eskiden
o psikolojik harekât denen ifadeler vardı ya. Bu toplumsal algıyı akil adamların hazırlaması lazım. Bu eğer hazırlanırsa birisi Meclis’te kürsüye gelip bayrak açmaz, mikrofona bayrak asmaz...”
Bu sözler -eğer gerçekten söylediyse- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına savaş ilanıdır!
Tayyip Erdoğan -eğer gerçekten bunları söylediyse- pazar günü itibarıyla Türk Milleti’ne gayrinizami harp ilan etmiştir;
“Psikolojik harekat” bu demektir!
Erdoğan medya ve Öcalan’ın talebiyle oluşturulan “akil adamlar” grubu eliyle topluma “operasyon” düzenlediklerini itiraf etmiştir!
Nazlı Ilıcak, Sabah’ta sadece 15 gün önce (20 Mart) yayınlanan yazısında Silivri’de haklarında “ağırlaştırılmış müebbet” istenen gazetecilerin, akademisyenlerin, TSK mensuplarının adına “darbe” diyelim veya demeyelim “gayrinizami harp suçu!” işlediklerini savunmuş ve gayrinizami harbin ne kötü, ne korkunç bir şey olduğunu izah etmek için de şu ifadeleri kullanmıştı:
“PH, hedef olarak belirlenen kitlenin duygu, düşünce ve davranışlarını etkileyip dönüştürme işlemidir. (...) PH, “gayrinizami harp”in değişmez bir bileşenidir. Özel savaş yöntemlerinin kullanılmasını gerektirir. (...)”
Bakalım Ilıcak o gün Ümraniye davası sanıklarını hedef alarak yazdığı şu cümleyi, şimdi aynı durumda olan Erdoğan için de yazacak mı:
“Kendi vatandaşını “iç düşman” olarak görüp, ona psikolojik harekat ve özel savaş uygulayan bu zihniyet makbulünüzse diyecek hiçbir şeyim yok!”
Ha bir de, madem “psikolojik harekat” ağırlaştırılmış müebbetlik bir suç;
Bakalım Erdoğan hakkında “suç duyurusu”nda bulunacak bir Cumhuriyet Savcısı çıkacak mı!
“Obama şahidim olsun ki...”
Benim bildiğim Müslümanlar, karşılarındakini “doğru olduklarına, doğru söylediklerine, doğru yaptıklarına” inandırmakta güçlük çektikleri zaman Allah’ın şahitliğine sığınırlar:
- Allah şahidim olsun ki!..
“İslam”dan anladıkları benim bildiğime hiç benzemeyen Müslümanlar ise, İsrail’den “biat” garantisi almadan telefona dahi çıkmadıklarına inanalım diye, düne kadar “kendi meclisine bile etkisi olmayan zavallı” diye tanımladıkları Obama’ya sığınıyorlar:
- Üzüntülerini kabul etmedik! İlle özür isteriz dedik. Sözlü özrü de kabul etmedik! Önce yazılıdan haber ver dedik! En son metin geldikten sonra lütfedip çıktık telefonlarına! Obama da bizzat şahit...
İsrail’in bu “kudret” karşısında çaresiz boyun eğdiğine, “Ekmek musaf çarpsın, Kur’an’a el basayım bir daha yapmayacağım abi” diye dizlerimize kapanmış halde Gazze’ye dönük ambargoyu kaldırdığına ikna olalım diye, Başkanı İsrail’e iner inmez Gazze’ye bomba yağdıran askeri üsse koşan ABD’yi “teminat” gösteriyorlar:
-Bu işin şahidi Amerika. Bu zaten uluslararası camiaya deklare edildi.
PKK’lı teröristlerin, ömrünü PKK ile mücadeleye adamış TSK mensupları aleyhine tanıklık ettiği yerde neden olmasın tabii;
Irak’ın sadece geçmişini değil kullandığı kimyasal silahlarla geleceğini de yok eden, Orta Doğu’da sadece son 10 yıl içinde milyonlarca Müslüman’ı katleden, katlettiren ABD’den iyisi Şam’da kayısı; tabii siz bu yazıyı okuduğunuz sırada Şam hâlâ ayaktaysa!
***
Ya bizimle kafa buluyorlar...
Ya da geçen Prometheus’un hikayesini yazmıştım ya; kabustu gerçek oldu, burayı Olympos’a çevirmeyi başardılar:
Nihat Genç’in taktığı ismiyle Öcalan APOS oldu; şakşakçıların, yağdanlıkların, yancıların, “akil” aday adaylarının tanrısı!
Obama da OBUS;
Zeus bir nevi; tanrıların kralı!
Yapısı da müsait; o taht için yaratmış Rabbim sanki;
OBUS da Zeus gibi gürlediği yerde gökler yarılıyor, yerler parçalanıyor; alabildiğine korku, panik, işkence, tuzak, ölüm, kan, revan...
OBUS da Zeus gibi kimi gözüne kestirdiyse onun kalbine girecek şekle bürünebiliyor;
Zeus nasıl Leda için kuğu, Danae için altın bir yağmur damlası, Europa için boğa oluyorsa,
OBUS da Orta Doğu’nun Müslüman halkları için Hüssein, İsrail için Barack, Afrika için zenci, muhafazakarlar için İncil üzerine yemin eden bir Katolik, yoksullar için “tüh tüh yazık bursla okumuş”, krema tabakasına göre “Harvard’lı siyah görünümlü beyaz” olmuyor mu?
Hepsi gazoz yüzünden...
Medyanın Diyarbakır’daki terörist kalkışmasını nasıl gördüğünü kalem kalem aktarmıştık. Bugün de MHP’nin Bursa’daki Kuruluş Mitingi için yaptım benzeri bir çalışmayı. Bakın PKK’lılara manşetlerini açan gazeteler Türk Milliyetçilerine “ne ölçüde” kıymet vermişler:
Türk bayraklarının dalgalandırıldığı Kuruluş Mitingi;
Cumhuriyet’in 1. sayfasında yok, içeride fotoğrafsız kuru bir haber. Hürriyet, 1. sayfada küçültmüş, görmüyor gibi yapıp içeride tam sayfaya yakın yer ayırmış (ki en geniş yer veren gazete); ne şiş yansın ne kebap. Milliyet, 1. sayfada tek sütuna küçümen bir anonsla geçiştirmiş, içeride de sayfanın eteğine gizlemiş. Öcalan’a selamla, Kürtçe manşetle çıkan Radikal, 1. sayfada hiç yer vermemiş, içeride de dalga geçer gibi Aysel Tuğluk ve Murat Karayılan’a açtığı iki sayfanın bir kenarına iliştirmiş. Türkiye, 1. sayfasına koymamış içeride eteğe atmış. Vatan, 1. sayfanın eteğinde “Bu nasıl söz” başlığıyla vermiş, içeride sayfa manşeti yapmış; Akşam da öyle... Sabah, 1. sayfadan hiç görmemiş, içeride etekte. Ülkücülere dönük psikolojik operasyonlar söz konusu olduğunda sayfalar dolusu yayın yapan Zaman, 1. sayfaya hiç koymamış, içeride de Kanarya Severler Derneği Kongresi Toplandı haberi muamelesi yapmış. Yeni Şafak, 1. sayfasına almamış, içeride de Bahçeli’nin sözlerini “tehdit” diye tanımlayan kısa bir haber yapmış. Habertürk dalga geçer gibi “kısalar” a koymuş tek sütuna. Star’da ne 1’de ne içeride hiç yok, Taraf’ta hiç yok, Yeni Akit’te hiç yok, Milli Gazete’de hiç yok.
Dikkaldırım’da bize enfes Bayburt yaprak döner ikram eden misafirperver esnaf gazozumuza ilaç atmış olmalı;
biz pazar günü Bursa’da hayal gördük zahir... Yüz binlerce Türk Milliyetçisi oraya hiç gitmedi. Meydan, sokaklar dolup taşmadı. Yer yerinden oynamadı. Olmadı yani.. Hepsi gazoz yüzünden...