Kekliği düz ovada avlarlar...

BDP’liler hele İmralı’daki cani, Banu Güven’in açıklamalarını okudularsa kafalarını duvarlara vuruyorlardır şimdi... Nasıl oldu da biz böyle militan bir bünyeyi gözardı ettik diye...
“14 yıldır çalıştığım NTV’den, ifade özgürlüğünden dolayı 11 yıl ceza çekmiş bir insanın ifadesini kısıtladıkları için ayrıldım” konseptli PR çalışmasını ibretle izliyorum Güven’in...
Sanırsın bugüne kadar muhalefet partilerinin grup toplantılarını en sert, televizyoncu mantığıyla bakınca aslında en çok da reyting alacak yerinde “cart” diye kesen aynı kanal değildi... Sanki her gün ekranda gözü dönmüşçesine, kontrolsüz jest ve mimiklerle insanları “faşist” diye yaftalayan, adeta nefret kusan ve onlara kendilerini savunma zemini yaratmayarak “ifadelerini kısıtlayan” kendisi değildi...
Kanalının uyguladığı ambargoya kendisi bile tahammül edemezken, Allah’tan Leyla Zana “büyüklük” göstermişmiş de... Banu Güven’in “meslekle ilişkisini, değerlerini bildiği ve samimiyetine inandığı için yayına çıkarılmamayı mağrur karşılamış!”mış... Ne yapacaktı yani? Molotoflu “barış gönüllüleri” mi yığacaktı Taksim stüdyosu önüne... Sen de omuzları üzerinde, giderdin artık onlarla Kandil’e! Eee sonra bir Nobel de tutuştururlardı eline!
Belli ki bu sektörde hep el bebek, gül bebek tutmuşlar Güven’i... Belli ki bir muhabirin hergün kaç haberi çöpe atmak zorunda kaldığından, belki de tarihin akışını değiştirecek kaç röportajın “tarih” olduğundan haberi yok. Bir tek kendi başına gelmiş de başkalarının da başına gelmesin diye özveride bulunuyor havasında: “Yaşananların sadece kişisel bir mağduriyet olarak yansıması eksik olur. Bu durum, memlekette gazetecilik yapmaya dair bir sorun olduğunun resmidir.”
İnsanda birazcık utanma olur be! Madem memlekette gazetecilik yapmaya dair bir sorun olduğunun resmini çekmek istiyordun neden çıkarıp konuşturmadın Bekir Coşkun’u... Neden Necati Doğru’ya uzatmadın mikrofonunu; bir bir sıralasaydı bu mesleğin katillerini... Hangisinin yaşadığı baskıyı “gazeteciliğe” mal ettin de ahkam kesiyorsun şimdi.. Onların yaşadıkları, sizin perdeciliğiniz yüzünden “kişisel mağduriyet” olarak geçiştirilmedi mi!

***


Hanımefendi seke seke giderken duvara çarpmış... Keklik misin sen, terör destekçilerini siyasallaştırmak uğruna sekmeseydin o zaman... Dinlemedin mi, türküsü bile var; kekliği “düz ova”da avlarlar...


‘Yeni Anayasa’nın akıl hocaları intikam meleği gibi

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmelerinin 50. yılı olduğunu hatırlatan İhsan Dağı, Zaman’da dün bütün şuuraltını ortaya koyduğu yazısında Tayyip Erdoğan’a “intikam” çağrısı yaptı:
“1960 darbesi demokrasiden, halk iktidarından, milli iradeden alınan bir intikamdı. ’Rövanşistler’in kurduğu vesayet sistemini değiştirmenin yolu tam demokrasiyi inşa etmekten geçiyor. Bunun da yöntemi, yeni, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmak. Başbakan’dan beklenti, bu tarihî hesaplaşmayı demokrasi lehine sonlandırması.”
Demek ki “balkon”dan yükselen hoş seda aldatıcı imiş...
“Çoğulcu”, “katılımcı”, “eşitlikçi”, “özgürlükçü” maskeleriyle gizlenen “yeni anayasa”nın asıl tetikleyicisi “tarihi hesaplaşma”da “intikam vakti”nin geldiğini düşünmeleri imiş... İntikam silahı da, son model “ileri demokrasi”imiş...
Pardon da “vesayet” diyerek tam olarak neyle hesaplaştığınızı da açıklayın da bu bir savaşsa, hangi cephede yer alacağını ona göre belirlesin bu toplum da...



BASINDAN SEÇMELER



Milletvekillerinin tutuklulukları sürerken AKP ile anlaşıp yemin eden CHP’ye büyük tepki

Onurunuzu verin rozetleriniz kalsın

Ce Ha Pe’nin “yemin etmeme” kararı ile “yemin etme” kararı arasında aklınızda kalan tek cümleyi söyleyin...
Başbakan’ın o tek cümlesi: “Tükürdüklerini yalayacaklar...”

*


Doğrusunu isterseniz ben TBMM’ye katılmama kararı alıp oraya geçip oturmalarını da anlayamamıştım... Yemin etmeme kararı aldıktan sonra, çıkıp ilk yemin edenin bir Ce Ha Pe’li olmasını da...
Normalde suçlanan paniklemez mi?.. Bunlar koştular Cemil Çiçek’e...
Dün “Kriz aşıldı” dediler...
Ce Ha Pe’liler sevindiler, çıkıp yemin ettiler...
Ce Ha Pes yani...

*


Size “tükürdüklerini yalayacaklar” diyene altın kemer takmasaydınız bari birader...
Kırkpınar güreşlerinde Ce Ha Pes’li belediye başkanı altın kemer taktı Tayyip Erdoğan’a, “siyasetin şampiyonu” olduğu için...
Ki AKP’liler “Bu seçimi de kazanıp altın kemeri hak edecek” dediklerinde, CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil’in “Oğlunun sünnet altınları yetmiyor mu?” diye demeç vermesinden (30 Ocak 2011) beş ay sonra...
Altın kemeri Ce Ha Pes’li
belediye başkanı eliyle taktı
önceki gün...
1 kilo 400 gram...
22 ayar...

*

Ne diyebiliriz ki?..
Pankart asan çocuk 15 aydır hapiste yatıyor... Yaşlı bilgeler ömürlerinin kalan huzurlu günlerini verdiler...
Kimisi kırılan gururu için kendi kafasına kurşun sıktı...
Kimisi yurdunu, yuvasını, geleceğini kaybetti...
Hapishaneler insan dolu...
Çocuklar babasız büyüyorlar...

*


Teslim mi Ce Ha Pes?..
O zaman götürün teslim edin göğüslerinizdeki:
İlkeleri... İdealleri...
Kimliği...
Gururu...
Onuru...
Milletvekili rozetleri kalsın...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




Gün itibarıyla artık Meclis tek partilidir, muhalefet yoktur, olmayacaktır da.
Can Ataklı / Vatan




Teslimiyet mutabakatı

CHP, yemin etmeme eyleminde öylesine kararlıydı ki... Kemal Kılıçdaroğlu o kararlılığı daha geçen gün “Balbay ve Haberal’ın tahliye olmamaları durumunda yemin etmeme eylemi gerekirse 4 yıl bile sürebilir” sözleriyle dile getirmiş... Ardından Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AKP için “Millet iradesi karşısında diz çökecekler” sözü gelmişti. ...Ricatların başlayabileceği ihtimali ortaya çıkınca kaçınılmaz son geldi. CHP, hiçbir söz ve vaat almadan önüne uzatılan teslimiyet... Pardon, mutabakat metnini imzaladı. ...Ne var ki, CHP’liler suçlayıcı cümlelerden de kendilerine pay çıkarmayı başarıyorlar. Mesela: “Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM’de olmaları gerektiğine inanıyoruz” cümlesi AKP’nin verdiği tavizmiş!
CHP yemin etmeme kararıyla hapisteki milletvekillerine dikkati çekmeyi başardı. O haksızlığı insanların kafasının bir kenarına yazdırdı. Ama sonuç partinin mücadele azmini göstermesi açısından pek iç açıcı olmadı... Ortak siyasi çizgi etrafında bütünleşmeyen bir partinin mücadele başarısı bu kadar oluyor.
Melih Aşık / Milliyet




“İnsan içine çıkamazdım...”

Ben Hatice’ye değil, neticeye bakanlardanım:
Kriz neden çıkmıştı? Milletvekili seçilen Silivri tutukluları serbest bırakılmadığı için... Peki; dünkü karar, tutuklu milletvekillerinin salıverilmesini sağlayacak mı? Hayır...
CHP’liler kaldırıp kaldıramayacaklarını hesap etmeden büyük bir yükün altına girdiler ve ezildiler. Balbay’a ve Haberal’a oy veren yaklaşık 200 bin seçmenin oyuna sahip çıkamadılar. Şov yaptılar, şov malzemesi oldular! Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları büyük bir yenilgiye uğradı. Yerlerinde olsam; ya hiç insan içine çıkmazdım ya da hemen istifa ederdim!
Mustafa Mutlu / Vatan




Kokart takmakla olmaz

En doğru lafı Tayyip Erdoğan söylemiş...
“Tükürdüklerini yalayacaklar” demişti ve haklı çıktı.
Anlaşıldı ki, ana muhalefet partisi bu konuda bir şantaj denemesi yapmış. O deneme tutmadı. Tutturamadılar. Ya tutarsa diye göle maya çalmışlar. Sen Meclis’e ana muhalefet partisi olarak girmişsin. Bir karar alıyorsun ve yemin etmiyorsun. Peki ama insan bunun birkaç adım hatta bir adım sonrasını o kararı alırken düşünmez mi? Ona göre karar almaz mı? Bu işler böylesine ciddiyetsiz, günübirlik ve değişken kararlarla yönetilir mi? Bu işler dün yaptıkları gibi yakaya kokart takarak çözülür mü?
Emin Çölaşan / Sözcü




Hasan Cemal kendini temize çekiyor

Tarih 17 Şubat 2009... Bakın Hasan Cemal o gün neler kaleme almış köşesinde: ’Kanunsuz dinlemeler konusu? İletişim özgürlüğü açısından kötü, özel hayatın mahremiyeti açısından çok kötü... (...) Peki ya konuşmanın içeriği... Konuşmayacak mıyız? (...)Bunda da kamu yararı olabilir çünkü.’
Tarih 8 Temmuz 2011. Aynı Hasan Cemal bu sefer İngiltere’de patlayan telekulak skandalına değiniyor: ’Özel hayatları parçalamış... Bunu da gazetecilik sanmış...’
Türkiye’de askerlerin, muhalif gazetecilerin telefonlarının dinlenmesi, bu konuşmaların İnternet’e sızdırılması, gazetelerin çarşaf çarşaf bu konuşmaları basmasını alkışlıyordu Hasan Cemal. ’Kamu yararı’diyordu, ’Evet çirkin ama içeriğine bakalım’ diyordu. Türkiye’de olunca Hasan Cemal alkış tutuyor. İngiltere’de olunca Hasan Cemal kınıyor, büyük laflar ediyor, gazetecilikten, etikten söz ediyor. Kendisini Murdoch üzerinden temize çekiyor... Yemezler be Hasan Cemal.
Oray Eğin / Akşam




İsyan için geç

Fenerliler ’İleri demokrasi bize mi patladı?’ diyorlar. Hayır, size patlamadı. Sizden önce gazetecilere, Ergenekon sanıklarının bazılarına, KCK tutuklularına ve imzasız bir Word dokümanında adı yazdığı için gözaltına alınan Balyoz sanıklarına patlamıştı. Fark etmediniz.
Aslı Aydıntaşbaş / Milliyet




Ahlak hocasıydı

Almanya’daki Deniz Feneri iddiaları ortaya atıldığı günlerde Zahit Akman RTÜK Başkanı’ydı.. Ahlak dersi vermeye kalkıyor, televizyonlara ayar çekmeye çalışıyordu.. Aradan yıllar geçti..Zahit Bey de tutuklandı.. Nitelikli dolandırıcılık iddiasıyla!..
Mehmet Tezkan / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları