Kefen, gözyaşı ve demagoji
AKP’nin sayısal çoğunluğuyla TBMM’den geçirdiği anayasa değişikliği için son sözü halk söyleyecek. Partiler TBMM’de birbirlerine sataşmaktan yeni anayasa değişikliklerinin ne getirip ne götürdüğünü tartışmaya fırsat bulamamışlardı. Siyasiler yine meydanlarda polemik yaratarak referandum kampanyasını yürütüyorlar.
Referandum her türlü devlet imkânını elinde tutan AKP ile diğer partiler arasında geçiyor. Resmen devlet seçime sokuluyor. Kamuoyu inanılmaz bir biçimde tek yanlı olarak manipüle edilmeye çalışılıyor. Yüksek Seçim Kurulu bu tek yanlı yayınlarını gördüğünden TRT’yi uyarmak zorunda kalmıştı. Konu TRT’den ibaret değil. Devlet, devlet gücü, devlet etkisi ve diğer kamu imkanları referandum için iktidarın yanında devreye sokulmuştur. Adeta referandumu AKP bir seferberlik ruhu içinde yürütmektedir.
Allah’ın emri ile partinin emri!
Olanın bitenin medyaya yansıması her şeyi özetliyor gibidir. Referandum için yalnız devlet değil aynı zamanda inançların da devreye sokulduğunu yaşananlar gösteriyor. Konuyla ilgili basına yansıyan bir haber aynen şöyledir: “AKP Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek, MKYK’da parti yönetimini şöyle uyarmış: “Ramazan umresi için 80 bin kişi başvurdu. Bunların büyük bölümü “Evet” oyu verecek kitleden.../... Bayramı da Mekke’de geçirecekleri için referandumda oy veremezler.” Uyarı üzerine Erdoğan, teşkilata 12 Eylül’e kadar yurt dışına çıkış yasağı getirdi.../... “Umreyi başka dönemde yapın” demiş. Bu haber 4 Ağustos 2010 tarihli Haber-Türk Gazetesinde manşet olarak yer bulmuş.
Türkiye’de ilk kez böyle bir şey oluyor. Vatandaşlar için bir yanda Allah’ın emri umre, diğer yanda da partinin emri ‘referandum’ var. Vatandaşların hangisini tercih edeceklerini önümüzdeki günler gösterecek.
Devlet memurlarına miting izni!
Aydın’da valilik, devlet gücünü kullanarak MHP’nin parti binasına astığı afişi indirmişti. Bu defa skandal Aydın’ın Söke ilçesinden geldi. Basına yansıyan haberlere göre olay şudur: “Aydın Söke’de İlçe Milli Eğitim Müdürü bütün okullara mail atarak müdür, müdür yardımcısı ve diğer personeli Erdoğan’ın mitingine çağırdığı öne sürüldü. Yazıda mitinge katılacak personelin resmi izinli sayılacağı vurgulandı. Milli Eğitim Müdürü yazının Valilikten gönderildiğini öne sürdü. Vali ise “Biz yollamadık” dedi. Bu haber de 6 Ağustos 2010 tarihli Milliyet’te yer aldı.
Bu durum referandumun iktidar ve yandaşı çevrelerde bir siyaset sorunu olarak değil bir var olma yok olma sorunu olarak algılandığını göstermektedir. AKP, iktidarı bırakmamak için dini, devleti ve her türlü kutsalı pervasızca kullanmaktadır. Bunlardan birisi de Menderes ve ülkücülüktür.
Menderes’in ve Ülkücülerin idamı!
Son zamanlarda merhum Menderes’in 27 Mayıs ve ülkücü gençlerin 12 Eylül cuntası tarafından idam edilmesi de referandumda işlenen en önemli propaganda figürü oldu: Başbakan Erdoğan, Aydın’da “Merhum Menderes siyaset sahnesine çıktı, mertçe zeybeklere, efelere yakışır biçimde ’Demokrasi’dedi, ’özgürlük’dedi, ’yeter söz milletin’dedi. 12 Eylül Menderes’in vasiyetinin yerine getirileceği tarihtir” dedi.../... Bana Menderes’in akıbetini bilmiyor musun? diyorlar. Biz bu yola beyaz gömleğimizi giyerek çıktık. Ruhumuzu, bedenimizi bu uğurda vakfettik. Bir canımız var, bunu Allah’tan başkası alamaz. Bu uğurda feda etmekten kaçınmayız” diye konuştu. Aydın’da “kefen” giymekten söz eden Başbakan Erdoğan, eğer referandum süreci olmasaydı Ankara’da idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun uğradığı haksızlıktan da haberi olmayacaktı.
Türkiye’de, bugün referandum’a “evet” denmesi için devleti, dini, ahlâkı vb. her kutsalı kullanan güçlü bir iktidar var. Kuşkusuz iktidarın amacı anayasayı değiştirerek bu değerlere hizmet etmek değil gücünü daha da artırmaktır. Vatandaş “kefen”, “gözyaşı” ve demagoji üzerine bina edilen bu propagandaya aldanmamalıdır.