"Kedi göndereyim mi?" desen istemem

Geçtiğimiz Haziran ayında üç gün boyunca hemen her kanalda belki yüzlerce defa duyduk adını, hemen her gazetede okuduk.
Ama ben şimdi size “Mustafa Aydın” desem!
...!
İşte bundan, karşı karşıya kalacağım hafızasızlıktan korkarım; diyemem!
Eruh’a bağlı Görendoruk Köyü Jandarma Karakolu’na giderken uğradıkları PKK saldırısında şehit olan 21 yaşında bir ana kuzusuydu Mustafa.
Babası “İki oğlum daha var, arkasında ben de hazırım. Bu vatan bizimse onu biz koruyacağız. Yaptıklarına da pişman olacaklar. Hiç üzülmüyorum. Onu vatan için yetiştirdim vatan için gitti, vatan sağolsun” diye uğurladı onu.
Kardeşi “Vatanımız sağ olsun, gelecek yıl da ben askere gideceğim. Mustafalar bitmez” derken dimdikti.
Ay-yıldızlı tabutu binlerce omuza değdi; yine de Mustafa’nın vedası eksikti. Kayseri Yahyalı’ya bağlı Senir Köyü’nde toprağa verilmeden önce, belki son defa bütün ailesiyle kucaklaşmak isterdi; bir kişi eksikti. Öz be öz amcası alnını, “vatan-millet aşkına” can veren yeğeni Mustafa’yı saran o kutlu bayrağa değdiremedi.
Çünkü “Şehit Er Mustafa”nın amcası, “Tutuklu Tuğgeneral Ali Aydın”dı; nam-ı diğer “Yörük Ali”!

***


Bilmiyordum. Mustafa’nın şehit olduğu gün, Odatv davasında 15.5 ay tutuklu yargılanan gazeteci Müyessser Yıldız “Yörük Ali Paşam” dediği Tuğgeneral Aydın’ı ziyaret için Hasdal’daymış:
“Amca general hapiste, yeğen er toprakta!.. Ne zulüm ya Rab!..” diyor son yazısında.
“Zulüm” bir olsa...
Ziyaret sırasında Aydın, Hasdal’da tutuklu bulunan Üsteğmen Mehmet Deniz Irak’ın mektubunu iletmiş Yıldız’a.
Feryat ediyor Üsteğmen Irak:
“Müyesser Yıldız: “Bir kedicik olsa.” demiş... “Can yoldaşı olurdu.” demiş...
Tuncay Özkan “Kurabiye” istemiş. Ama o sizin bildiğiniz üzümlü kurabiyeden değil, o da bir kedi. Tuncay Özkan’ın kedisi.
İşin içine kedi girince insanlar hassasiyet göstermişler, duyarlılıklarını sergilemişler ve Bekir Coşkun’a e-postalar göndermişler. Kedi için. İki yüzden fazla...
“Sarman var, benekli var, siyah var, beyaz var, hamilesi bile var. Bir değil, iki gönderelim.” demişler.
Sosyal medya ayağa kalkmış, klavye kahramanları coşmuş. Leman kapak yapmış.
“Duyarlı toplum(!)” dedim kendimce.
Sonra düşündüm, ben de Hasdal’a kedi istesem?
Burada kedi yok, ama at var(!), eşek var(!), köpek var(!). İnanamadınız değil mi?
İnanması zor çünkü...
Hasdal’da içinde at, eşek ve köpek olan “Hayvan pornografisi” bulundurmaktan yargılananlar var..
Görev nedeniyle boş olan subayların evlerine yerleştirilen dijitaller işte. Subayların bilgisayarlarına girmemiş ve o bilgisayarlarda izlenmemişler.
Hal böyle olunca subaylar bu davalardan bir bir beraat ediyor. Asliye Ceza’da beraat ediyorsun, Özel Yetkili’de edemiyorsun. Bu dijitaller Asliye Ceza’da delil niteliğinde değil, Özel Yetkili’de delil niteliğinde!
O yüzden: “Kedi göndereyim mi?” desen, istemem.
Çünkü ben kedi değil, çalınan onurumu geri istiyorum.
Durum bu kadar içler acısıyken, bu memlekette hala benim onurum için e-posta atabilecek duyarlı(!) insanlar var mı?”
Cevaben, “Teğmenimin siteminden, hesabıma düşen kısmını başım gözüm üstüne aldım, kabul ettim, yüzüm kızardı. Ya toplum, ya sorumlular?” diye yazıyor Yıldız
Öyle ya!
“Tarihin en büyük Askeri Casusluk, Şantaj ve Fuhuş operasyonu” deyip tutukladığın genç bir subay hakkında, tutuklu bulunduğu 21 ayın sonunda “fuhuş ve casusluk” suçu bulunmadığına dair mütalaa veriliyorsa...
Aynı subay “Dijital verilerin, depolama ortamlarının sanıklara ait olduğuna dair kesin delil olmadığı” kanaatiyle “hayvan ve çocuk pornosu bulundurmak” suçundan beraat ediyorsa...
Ve Asliye Ceza Mahkemesi’nin inandırıcı bulmadığı dijital veriler ÖYM’de halen temel “delil” ise...
Irak ve arkadaşları hakkında “günlerce şehvetli yayınlar yapanlar sapık ilan edenler”, bütün bu gelişmelere körse, sağırsa, dilsizse...
Yıldız haklı;
Bu işin uzuuuuun bir sorumlular listesi olmalı!




Kahramanlarını ne kadar çabuk unuttun ey halkım!

Bir mektup da, Balyoz davasında tutuklu bir Güneydoğu gazisinin eşinden Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat’a. Aslında bütün topluma. Kırıkkanat sadece “aracılık” ediyor yüreği yanan bir kadının sitem dolu, ızdırap dolu, ve haksız diyemeyeceğimiz isyan duygusuyla yoğrulu satırlarına:
“Ben bir Güneydoğu gazisi eşiyim. Kahramanım, Balyoz davasından tutuklu.
Yıllarca eşimin evimize tek parça dönmesi için, dünyaya getirdiğim iki çocuğumun babasız kalmaması için dua ettim. Eşim, altı ayda bir hafta gibi sürelerle evine gelebildi. Çocuklarımı yalnız büyüttüm. Sizler ve çocuklarınız rahat uyuyun diye biz hasretlik çektik, hep sabrettik. Yine de mutluyduk.
Sonra tutuklandı eşim. Yaklaşık iki senedir, yine ayrıyız.
Önce Saygıdeğer şehit ailelerine sözüm: Şehitlik mertebesine erişmiş sevdikleriniz için üzülmeyin! Ne mutlu onlara ki casus, darbeci, vatan haini damgası yemeden şehitlik mertebesine ulaştılar.
Gelelim Hasdal’a, Silivri’ye... Orada kimler yok ki! Kardak’a bayrak diken SAT komandosu, gurur duyduğumuz bir kahraman Fatih Çınar, eşini tutuklanmadan dört ay önce kaybetmişti. Sonra kendi hapse girdi, iki yetimine fedakâr annesi bakıyor...
Efsane Engin Alan Paşa, tutukluluk sürecinde çok sevdiği damadı Yılmaz’ı son kez göremeden kaybetti. Aynı süreçte annesini babasını kaybedenler, tutuklanmayı gururuna yediremeyip intihar eden onurlu deniz subayımız Ali Tatar...
(...)
Artık dua bile edemiyorum, çok üzgünüm, her şeye olan inancımı kaybettim. Kırgınım. Benim eşim bu halk için ölümü göze aldı, yaralandı, yetmedi.
Sayın Genelkurmay Başkanımız, sözüm sizedir. Bizimle birlikte şehitlere ağladınız. Acaba hapse atılıp kimsenin arkasında durmadığı subaylarınız için de ağladınız mı?
(...)
Ey halkım!
Sürekli askerler tutuklanıyor. Neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Sizin için ölümü göze alan insanlar, gönlünüzde taht kuramamış mıydı, Fenerbahçe kadar?
(...)
Sayın komutanlarımız Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman! Sizlere iyi tatiller diliyorum.
(...)
Abdullah Öcalan’ın yatlarda gezdiği söyleniyor. Bir vatan haini yatlarda gezdiriliyor ve benim eşim, bir vatan haini olmakla suçlanıyorsa, Öcalan ile aynı statüde ise artık eşim; ona da aynı ayrıcalıkları tanırlar mı acaba?
Ordusuz kalan milletlerin halini hepimiz biliriz.
Kalan sağlar bizimdir, demeyin. Sağlarda da şevk ve heyecan kaldığını düşünmüyorum.”



BASINDAN SEÇMELER



Deniz Kuvvetleri’nde tuğamirallikten tümamiralliğe yükselecek general kalmamış. Ne demişti Genelkurmay Başkanı Özel geçenlerde; “Savaşa girecek halimiz yok.”
Haldun Ertem / Milliyet (Açık Pencere)




MHP’de deprem, Bahçeli sallanıyor

Türk siyasetinde bir ilk yaşandı. Bugüne kadar hiç görülmeyen gerçekleşti. Kazanan aslında kaybetti; buna karşılık yarışa bile katılmayan kazandı. İstanbul İl Kongresi’nde ortaya çıkan bu durum, MHP’de kelimenin tam anlamı ile bir deprem etkisi yaptı.
MHP Genel Merkezi, alabildiğine şaşkın!
Şimdi baştan alalım... İstanbul’da geçtiğimiz hafta sonu MHP İl Başkanlığı için 5 güçlü aday yarıştı. Yapılan seçimin sonunda Genel Merkez’in desteklediği Abdurrahman Başkan, 608 oydan 186’sını alarak yeniden İl Başkanı seçildi; ancak Büyük Kongre delegeliklerini kaybetti.
Delegede aslan payını aday bile çıkarmayan Koray Aydın aldı. Son derece akıllı bir taktik uygulayan Koray Aydın, kongreden 5 gün önce İstanbul’a giderek karargâh kurdu.
Herhangi bir adayı desteklemedi. Kendisi de aday çıkartmadı. Ancak, 4 muhalif il başkan adayının listesine de kendisine yakın isimler yerleştirdi. Seçimin sonucunda parti içindeki dengeleri derinden etkileyecek bir tablo ortaya çıktı. Genel Merkez, İl Başkanlığı’nı kazanmasına rağmen, Büyük Kongre delegeliklerini kaybetti. İstanbul’un 147 üst kurul delegesinden 107’sini muhalifler aldı.
Bunların büyük bölümünü de Koray Aydın’ın verdiği isimler oluşturdu. Bitmedi, dahası var:
Kongre sonucunda diğer 40 delegeliğe kimlerin seçildiği ise belli olmadı. Genel Merkez’in desteklediği listedeki isimlere blok olarak oy verildiği için, hepsi eşit oy aldı. Durum bu olunca, MHP Genel Merkezi’nin desteklediği listedeki 147 isim arasında kura çekilerek, diğer 40 delege belirlenecek. Delegeler kura ile belirleneceği için Genel Merkez’in kontrolü de sıkıntıya girecek.
Tablo ortada. Devlet Bahçeli, Büyük Kurultay delegesinin neredeyse yüzde 20’sine sahip olan İstanbul’da, Koray Aydın’ın uyguladığı taktiğe yenik düştü. Muhalif kanat, son derece büyük bir avantaj kazandı.

***


İstanbul’daki seçimle birlikte MHP’de il kongreleri sona erdi. Devlet Bahçeli ve Genel Merkez’in alabildiğine asılmasına rağmen, pek çok ilde İstanbul benzeri sonuçlar ortaya çıktı.
En çarpıcı örnek Kütahya’da yaşandı.Kütahya’da muhaliflerin aday gösterdiği Nihat Kula, Disiplin Kurulu’na verildi.
Buna rağmen parti içi muhalefetin önü kesilemedi. Muhalifler, bir başka adayla yine kongreyi aldı. Pek çok ilde benzer sonuçlarla karşı karşıya kalındı.
MHP içinde muhalefetin Büyük Kurultay öncesi sessiz ve derinden yürüttüğü mücadele sonucunda, Devlet Bahçeli açısından son derece sıkıntılı bir tablo ortaya çıktı.
Bu tablonun ardından, Koray Aydın’ın önümüzdeki haftadan itibaren düzenleyeceği iftar yemekleri gelecek. Aydın, illerde binlerce kişilik büyük iftarlar verecek. Öyle görünüyor ki, muhtemelen Eylül ayında da MHP Genel Başkanlığı’na aday olduğunu açıklayacak.
MHP, kıran kırana bir kongre mücadelesine sahne olacak.

***


MHP’de yaşananlar şaşırtıcı değil. Bunlar son derece normal ve beklenen gelişmeler.
Ak Parti, son seçimden yüzde 50 oy alarak çıktı. Ardından, oy oranında gerileme beklenirken artış kaydedildi. Kamuoyu araştırmaları, bugün seçim olsa Ak Parti’nin birkaç puan daha fazla alacağını gösteriyor.
Buna rağmen Erdoğan, rehavet içine girmedi.
Sürekli olarak hedef büyüttü. Ak Parti’de çıta hep yükseltildi. Erdoğan, son yaptığı atakla Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu gibi isimlerle partisine güç katmaya çalışıyor.
Daha geniş kesimleri kucaklamak için yeni adımlar atıyor.
Kılıçdaroğlu da farklı değil...
CHP Genel Başkanı, geçmiş hatalarından dersler çıkarıyor. Kurultay’da yeni bir kadro oluşturmaya çalışıyor. O da partisine yeni isimler katıyor. Sağ kesimlere göz kırpıyor. Vitrin yeniliyor.
MHP’de ise hiçbir hareket yok...
Devlet Bahçeli, yıllardır içe kapalı bir politika izliyor. Başarılarını başkalarının hataları üzerine bina etmeye çalışıyor. MHP, yeni politikalar üretemiyor. Geniş kitlelere mesaj veremiyor. Hiçbir iddiası olmayan bir yapı görüntüsü veriyor. Yıllardır mutsuz olan MHP tabanı, artık çıkış arıyor.
Bu yapı içinde bir dip dalgasının oluşması kaçınılmazdı. O dalga da MHP Büyük Kurultayı öncesinde sessiz, ama oldukça güçlü geldi. Büyük Kongre öncesi Devlet Bahçeli, MHP Genel Başkanlığı döneminin en büyük sıkıntısını yaşıyor. MHP’deki “değişim arzusu” Bahçeli’nin koltuğunu sallıyor.
Emin Pazarcı / Takvim




Rüşvetle 73 milyonu “Numan” yaptılar

Bunun soylusu da olmaz fakat verilen gerçekten soysuz bir rüşvet. Çok adi, bayağının bayağısı kandırmaca....
(...)
Dünyanın en geri, en sefil, vatandaşlık bilinci ve demokrat kişiliği gelişmemiş insan topluluklarında olur. Bu kadar adi bir rüşveti teklif etme cesaretini çok geri toplumları yöneten krallar, padişahlar, feodal ağalar, diktatörler, tek adamlar göze alabilirler.
O öfke patlamaları...
O kızgın yüz ifadeleri...
O, bir ay boyunca otomobilleri, otobüsleri, minibüsleri, kamyonları, otobüsleri içinde mağdur edilmiş, zamanı çalınmış, sinir sistemi felç edilmiş olduğu için “bu kadar da olmaz...” isyanını haklı olarak yükselten vatandaşlık tepkisi, beleş bir köprü geçişi rüşvetiyle noktalandı. Bu rüşveti vererek Başbakan, 18 milyon İstanbul insanına ve 73 milyon Türkiye halkına şunu söyledi.
Ben sizden biriyim.
Ben sizi tanırım.
Siz rüşvete teşnesiniz.
Veririm bir torba nohut.
Oyunuzu alırım.
Veririm bir küfe kömür.
Oyunuzu alırım.
Veririm çocuğunuza bedava kitap.
Oyunuzu alırım.
Veririm beleş köprü geçişi.
Vatandaşlık bilincinizi alırım.
Veririm bir koltuk.
Numan’ı da alırım.
(...)
Bir kişi bile çıkmadı.
Bana çile yaşattın.
Ver hesabını demedi.
Kimse isyan etmedi.
73 milyon “Numan” yapıldı.
“Hepiniz Numansınız” denildi.
Necati Doğru / Sözcü




Milli Görüş’ten “birleşme”ye tepki

Kendilerini “mahalle bakkalı” , AKP’yi de “AVM” olarak görenlere layık olan davranış biçimi de bu olsa gerek! AKP’ye katılım fikrini sevinçle karşılayanlara diyecek lafımız yok! Onlar zaten yıllardır bugünü bekliyorlardı! Ama AKP’ye katılma fikrine karşı çıkanlara ve isyan edenlere söylenecek laf çok! Şimdi Numan Kurtulmuş’a “Bizi aldattın” diye kızacaklarına asıl kendi kendilerine “Amma da safmışız ve böyle gaza geldik” diye kızmaları gerekmez mi?
Zeki Ceyhan / Millli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları