Kaymakam, Bakanlar için “aracı” dayağı yemiş..

AKP iktidarının, Vali ve Kaymakamları kendi hizmetlerinde nasıl çalıştırğına defalarca değişik örnekleriyle şahit olduk. Bu defaki ise gerçekten “pes” dedirtecek cinsten.
Seçim çalışmalarında Valileri, Kaymakamları ve hatta tüm bürokrasiyi AKP militanı gibi çalıştıran iktidar, Uludere’de Kaymakamını koruyamadığı gibi taziye çadırına da sanki dayak yemesi için göndermiş.
Uludere’de taziye çadırında yaşanan linç girişiminin perde arkasını Kaymakam Naif Yavuz kendisine geçmiş olsun ziyaretine gelen yakınlarına anlatıyor. Hatırlayacağınız gibi; Kaymakama yapılan saldırının hemen ardından başta AKP milletvekilleri olmak üzere olaya şahit olanlar, “BDP’li Hasip Kaplan’ın provokasyonu” yüzünden Naif Yavuz’un dayak yediğini söylemişlerdi.
Meğer bu, olayın sadece bir yüzü imiş!..
Başta Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay olmak üzere o gün taziye için bölgeye gitmek isteyen AKP’li Bakanlar, Kaymakam Naif Yavuz’a, “Git çadırda havayı olumlu hale getir. Bizim oraya rahat gelebilmemiz ve olay çıkmaması için konuş, aileleri ikna et. Mümkün olduğu kadar havayı yumuşat” talimatı vermişler. Kaymakam da hem ziyaret hem iş yapayım demiş. Acılı taziye çadırında, Bakanları için dil dökerken hava gerginleşmiş. Tabii ki(!) BDP’li Hasip Kaplan da altın golü atmak için ayağına gelen fırsatı kaçırmamış.
Yani, sizin anlayacağınız; uyanık AKP’li Bakanlar bir manada Kaymakam’ı taziye çadırına yem olarak göndermişler.
Uludere’ye karayolu ile giderken büyük kaza atlatan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin de “geri çekilen helikopter” ile ilgili sorularımızı yanıtlarken, Kaymakam’ın “aracı” dayağı yediği yönündeki bilgileri doğruladı. Tekin, kendilerinin de Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’a geçmiş olsun ziyaretine gittiklerini bildirdi ve “Kaymakam orada Bakanların gelişine aracı olmak istemiş; sorun orada biraz” dedi.


“Talimat Başbakandan”
AKP iktidarının partizanlık şımarıklılığının gerçekten sınırı yok. İktidarda devletin tüm imkanlarını adeta babalarının çiftliğindeymiş gibi kullanan AKP’liler, ülkece duyulan ortak acıda bile kendilerinin dışında kimseye göz açtırmıyor. Bunun son örneği ise; görüşlerine katılır veya katılmazsınız ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ve beraberindeki CHP’lilere yapılan.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’e geçirdiği kazadan dolayı “geçmiş olsun” dileklerimiz ilettikten sonra, Uludere’ye gitmek için tahsis edilen helikopterin neden geri çekildiğinin ayrıntılarını sordum. Tekin, “helikopteri vermeyin” talimatının Başbakan’dan geldiği düşüncesinde:
“Helikopterin geri çekilmesi anlaşılan şu, benim edindiğim izlenim, Bakan, Vali ’tamam’ diyorsa burada kim iptal ettirebilir? Başbakan ettirebilir. Bunun daha başka Türkçesi yok. Kaldı ki bununla ilgili bizim bir talebimiz yok helikopterle ilgili. İşin ilginç tarafı bu. Bizim böyle bir planımızın olduğunu, Uludere’ye gideceğimizi söylüyoruz, bu konuda güvenlik sorununun olduğunu ancak helikopterle gidilebileceğini ve helikopter tahsis edeceklerini söylediler. Vali onayladı, ayarlandı, Bakanla görüşüldü. 11.45’te isimler istendi kim helikoptere binecek diye, 12.30’da iptal kararı geldi. Gerekçe ne?.. Bir şey uydurun hiç olmazsa. Deyin ki; ’hava muhalefeti,’ ’güvenlik’. Ama bir şey deyin. İşin acı tarafı şu, 2 gün önce Diyarbakır’dan kalkan helikoptere bakın kimler binmiş. Diyarbakır milletvekilleri, grup başkanları. Diyarbakır’da AKP milletvekilleri, grup başkanları Şırnak’a hangi araçlarla gitti? Sorun, size cevap versinler. Onlara tahsis edeceksiniz. Ana muhalefet lideri seçim çalışmasına mı gidiyor? Senin gidemediğin, iç barışımızın bozulduğu devlet adına birilerinin gitmesi gerektiği bir yerde, Kaymakamına sahip çıkamıyorsun”.


Habersiz Bakanlar
Bir yandan da, bakmayın siz bu AKP’li Bakanların afra-tafra edip, cakalı hal ve hareketlerine!..
Bazen gerçekten çok üzülünecek halde oluyorlar. Geçtiğimiz Pazar günü Ankara Haber Müdürümüz Necdet Pekmezci, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’la bir telefon görüşmesi yaptı. Pekmezci, Bakana Irak sınırında 35 kişinin ölmesiyle ilgili olayda istihbarat görüntülerinin Heronlardan mı yoksa Predatörlerden mi alındığını sordu. İsmet Yılmaz’ın, “bilgisi olmadığını” kaydettikten sonra verdiği cevap hem üzücü hem de düşündürücüydü:
“Bir çalışma yapıyorlar, bana pazartesi(dün-aht) verirler diye düşünüyorum. O geldikten sonra konuşalım. Onun için iyi ve sağlıklı bir bilgi aldığımızda o zaman aktarırız. Predatör mü Heron mu? Onu da bir sorayım pazartesi günü verecekler. Ondan sonra gerekli açıklamayı yapacağım”.
Olay ile ilgili işin bir de “tazminat” boyutu var. Yine aynı gün, “acaba ölenlerin yakınlarına ne kadar tazminat verilecek” diye araştıralım dedik. Çünkü çeşitli kaynaklardan değişik rakamlar geliyordu. Sorunun gerçek cevabını öğrenmek için Necdet Pekmezci yine telefona sarıldı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i aradı. Yaptığı zamlardan sonra “güncelleme yaptık” diye milletle kafa bulan İngiliz vatandaşı Şimşek, belki yılbaşının ertesi olduğu için tuhaf bir cevap verdi:
“Bunun hakkında yorum yapmayacağım. Basın Müşavirimi arayın. Gerekirse size alo deriz.”
Tamam!..
Bakanlar, her arayan gazetecinin her sorusuna cevap verecek değiller. Bence üslup bu olmamalı. İşine gelmiyorsa, “konuşmayacağım”der geçersin. Ben de şimdi soruyorum:
“Sayın Şimşek, Bakanlığı siz mi yoksa basın müşaviriniz mi yönetiyor?”
İngiliz terbiyesi almış bir Bakan’a yakıştıramadım doğrusu!..

Yazarın Diğer Yazıları