Katil var!

Her şey çok güzel olacaktı “güzel derken yanlış da anlaşılmasın, en güzel haberler/yorumlar; en trajik fotoğrafların altına yazılanlar ya bizim meslekte(!)”;
- “1 Mayıs İstanbul”unu yazacaktım; İstanbul’dan neyimiz eksik deyip “sıkıyönetim”e giren diğer illeri, “olağanüstü hal”i kronikleşen Türkiye’yi... Kapanan metro, metrobüs, tramvay, füniküler hatlarını... İptal edilen vapur seferlerini... Demir barikatlar yükselen yolları... Biber gazlarını... TOMA’ları... Kolları, burunları kırılan meslektaşlarımızı... Sonra dönüp sendikaların, “bir kısım muhalefet”in, zalimi -zulmüne rağmen- mağdur olarak algılatabilme başarısını, kaş yapayım derken göz çıkaranları, iktidarın ekmeğine sürdükleri yağı...
Hem iğneli, hem çuvaldızlı olacaktı!

***

Sonra bir yandaşın köşesinde denk geldiğim; “Başbakan Erdoğan’ın sözünü ettiği ortak acı-adil hafıza bir ilaç olabilir, ancak böylece acıları paylaşabilir; Ağrı Dağı’nı Ararat, Erivan’ı Revan yapabiliriz” zırvasını dolayacaktım kalemime!
Tarihin ibret çukuruna sokup sokup çıkaracaktım “Ararat” diyen o -en iyimser tanımla- gafleti!

***

Hırsızların, yolsuzların “kabirde” cevaplayamayacakları soruları sıralayan “eski komiser-şimdi yazar”ın, cepheyi genişletmek çabasıyla “Kabirde, ‘Masum insanlara neden kumpas kurdunuz’ diye sorulunca ‘Milli güvenlik meselesiydi’ dersiniz...” deyişini kınayacaktım; bir “sen alemi kör, milleti sersem mi sanırsın” menüsü sunacaktım kendisine...
“...Allah’ın ‘Bana kul hakkıyla gelmeyin’ dediği noktada, bilerek hiçbir kulun hakkını yemedim, yememeye özen gösterdim” demiş bir de...
Soracaktım;
Davaya “sanık” olmak için de davada “hüküm” giymek için de ölçü olmadığı, o, neredeyse varlıklarını varlığına armağan edecekleri “özel yetkili mahkeme”ce de “suç” olmadığı tescillenen “1. Ordu Semineri” üzerinden insanları yargısız infaz ederek “kumpas”ın değirmenine su taşımak, o itibarsızlaştırma, o haysiyet cellatlığı “kul hakkı” değil mi!

***

Hep kahır, hep kahır nereye kadar, arada gülmek, en azından gülümsetebilmek de lazım...
Dün Yeni Şafak’ta yazıyordu;
Erdoğan, Petraus’la görüşmesinin bir yerinde CIA Başkanı’na “Zaten görüşmeyi bunun için istemiştiniz diye bakmış...”, bir başka yerinde “görüşmenin bittiğine dair vücut diliyle mesaj vermiş...”
“Aynı dili” konuşmadıkları zaten hepimizin malumu. Ama Başbakan’ın bir de “tercüman”ı devreden çıkarması, uluslararası resmi bir görüşmeyi ağzına mühürleyip gözleriyle tamamlaması;
Hakikaten manidar!
“Bakışarak” dahi anlaşabilen bir Başbakan’dan günaşırı “azar” yemeyi başarabildiğimize göre;
“Sorun sende, değil bende” içerikli bir “tak sepeti koluna” açık mektubu güzel giderdi mesela...

***

Sonra Ayşenur İslam’ın çocuklara “ölümden korunma” yolu olarak “çığlık atın” önerisinde bulunması da güme gitti arada;
Halbuki nasıl çığlık çığlığa okunacak bir yazı yazılırdı bu “deha”ya!

***

Her şey çok güzel olacaktı.
Sonra...
5 yaşındaki Duru yetim kaldı!
Ötesi var mı, varsa anlamı var mı!

***

Sadece sapık kuzenlerin, cani komşuların kirli ellerinde can çekişmez çocuklar;
Bazen bıçağı iktidarlar saplar;
Kandan beslenen, candan beslenen, gözyaşından beslenen, nefret ekip oy biçen iktidarlar!

***

Balyoz Davası’nda 16 yıl hapis cezasına çarptırılan ve geçtiğimiz hafta sonu Mamak Askeri Cezaevi’nde açık görüşte ailesiyle beraber olduğu sırada beyin kanaması geçiren Kurmay Albay Murat Özenalp (işte bu kısmını yazmak çok zor “öldü”ye gitmiyor elim, “vefat etti” çok soğuk, “hayatını kaybetti” niye hep iyi adamlar erken kaybediyor isyanına sürüklüyor, “Hakk’ın rahmetine erdi” desem “hak” kekremsi bir tad bırakıyor ağzımda...) uçmağa vardı!
Duru için hayat, babasının, bir hapishane bahçesinde yakar top oynarlarken, gözlerinin önünde yere yığıldı o anda dondu kaldı.

***

Önce bir “cosssss” ediyor yürek;
Öfke...
Beddua...
Sonra tövbe...
Öfke...
Paşa paşa gelebilecekler mi o cami avlusuna; Duru’nun yüzüne bakabilecekler mi söylenmesi...
Sonra “hedef kitle” genişliyor;
Sen de suçlusun hakim bey...
Sen de suçlusun savcı bey...
Sen de suçlusun gazeteci efendi...
Sen de suçlusun vatandaş; senin sandığında atıldı cinayet rejiminin temeli!
Ve nihayetinde bir sükût;
Yok olmaz; ya “ikrar”dan sayarlarsa...
Başka çocukları korumak için bu “hunharlığın pençesinden”, Bakan’a kulak verip çığlık mı atsak acaba:
Katil var!

Yazarın Diğer Yazıları