Haftalardır; depremi, tribünleri, Bursa’daki terörü, takımların iç sorunlarını ve anlamsız biçimde transfere harcanan milyonları konuşuyoruz.
Herkesin üzerinde ittifak yaptığı bir şey var. Bu ligin “gazı” çoktan kaçmış durumda. Liderliği elden bırakmayan ve pek çok maçında tek farkla kazana kazana üstelik rekoru (lig tarihinde üst üste maç kazanma rekorunu) Beşiktaş’ın elinden alan Galatasaray bile, bu sezona pek heyecan vermiyor.
“Sahalarda, top oyunundan başka herşeyin konuşulduğu birkaç haftalık periyoddan sıyrılıyor muyuz acaba? Sıyrılacak mıyız acaba?” sorularının sorulduğu bir ortamda, Beşiktaş “İstanbullu belalısı” Başakşehir’in karşısında, son haftalara göre biraz daha organize göründü.
Ama bu “organize” görünüm, maçı görmeyenler, statta ya da televizonda izlemeyenler için, sakın “daha iyi oynuyor” anlamına gelmesin.
Yine “yürüyerek ve defansta gereksiz panik içinde oynayan” bir Karakartal izledik ilk yarıda. Orta sahada biraz daha ne yaptığını bilen paslarla çıkmaya çalışan ama “vitesi” bir türlü büyütemeyen Beşiktaş, Salih Uçan’ın akıl dolu pasında tek başına sağdan ceza sahasına giren Vincent Aboubakar’ın düzgün şutu ile, 15’nci dakikada 1-0 öne geçti.
Salih deyince, orada biraz duralım. Sezonun en başında 3-4 maç “ne gereği vardı bu adamı almanın?” diyenleri utançtan yerin dibine geçirecek kadar iyi oynayan, adeta sahayı ve rakipleri “tırmalayan” bu çocuğa yine bir şeyler oldu. Yine yürüyor. Hatta “slow motion” yürümeye başlamış. Üstelik, gereksiz “ezbere paslar”la taraftara saç baş yolduracak top kayıpları yapıyor.
Beşiktaş’ın haftalardır eleştirdiğimiz “defansta kesik başlı tavuk misali telaş ve panik” görüntüsü bu maçta da sahnedeydi. Nitekim Başakşehir’in forveti Figueiredo biraz daha alan bulabilse, 2 ya da 3 pozisyonu, tam da bu panik hali nedeniyle, skor dengesi ev sahibi takım yelihe değişebilirdi.
Kronometre, dakika 35’i gösterdiğinde skandal bir hakem kararına tanık olduk. Hakem Mete Kalkavan, Gedson Fernandes’in yerde kaldığı pozisyonu, bir sonraki pozisyonda Aboubakar’a yapılan faulü çaldıktan sonra değerlendirdi. VAR’a gidip baktı ve “direkt kırmızı” verdi.
Yanlış karar.
Çünkü kartı gören Adnan Januzaj, topla ilerlerken bileği dönüp kontrolsüz biçimde düşüyor ve düşerken istem dışı olarak Gedson’un bileğine “giriyor”...
Haksız yere oyun dışı kalarak takımını 10 kişi bırakan Adnan’ın yokluğunda, şaşırtıcı biçimde Başakşehir daha atak, daha baskıcı, daha gol arayan bir ekip olarak göründü. Beşiktaş ise, ileri hızlı gidecek takadi olmayan ve Hem Aboubakar’ın, hem Cenk Tosun’un yürümesi nedeniyle, rakip kalede tehlike oluşturamayan bir takımdı.
Gözler, haftalardır, Beşiktaş’a ilk geldiği günlerdeki “Amokachi-vari sprintleri ile rakiplere kabus gördüren Abou’yu arıyor.
Takımın haftalardır en iyilerinden Tayyip Talha, yerini talihsiz bir sakatlıkla ilk yarının sonlarında Romain Saiss’e bırakınca defansa nasıl bir etki, olumlu mu olumsuz mu katkı yapacağını düşünmeye başladık.
Dünya Kupası’ndan döndüğünden beri Saiss’i doğru dürüst görememiştik sahada.
İkinci yarıda, Avrupa deplasmanından daha 3 gün önce dönmüş ve ilk yarıda 10 kişi kalmış bir Başakşehir’in daha “diri”, Beşiktaş’ın ise, daha fazla “bezgin ve yürüyen” halini izlemek içler acısıydı.
Ama futbolda bazen peş peşe gelen 4-5 iyi pas ve çok iyi bir vuruş, her şeyi “reset”leyebiliyor.
Ve, aynen böyle oldu. Sağdan çok iyi üçgenlerle çıkarılan top, geriden kopmuş gelen Arthur Masuaku’nun önüne, Aboubakar tarafından adeta “al, götür, at” diye verildiğinde ve top harika bir vuruşla ağlarla buluştuğunda Beşiktaş biraz nefes alıyordu.
59’da önce Nathan Redmond sonra Cenk iyi vurabilseler maç kopabilirdi de. Sonrasında 61’de Joao Figueiredo, nihayet alan bulup tek başına girip vurdu. Ama top ağlara gittiğinde hakemin bayrağı (doğru kararla) havadaydı.
Beşiktaş defansı yine “yürüyor ve hattâ uyuyordu.”
Garip bir biçimde, son 10 dakikayı (8’i uzatma) çok daha rahat ve koşarak oynayan Beşiktaş, 95’de Aboubakar, 98’de Rosier ile 3, 4 yapabilirdi. Ama o kadar rahat oynadılarki son 10 dakikayı, bunu o rahatlığa vermek lazım.
Sonuç olarak, Başakşehir “kabusuna” son veren Karakartal, İstanbul’un batısındaki deplasmandan “güle oynaya” döndü.
(Zafer Arapkirli)