Zafer Arapkirli'nin Şenol Güneş'i bombaladığı yazısı gündemden düşmüyor

Zafer Arapkirli'nin Şenol Güneş'i bombaladığı yazısı gündemden düşmüyor

Milli Takım arasında Beşiktaş taraftarı Günboyu Spor yazarı Zafer Arapkirli'nin Şenol Güneş yazısını konuşuyor.

İşte Zafer Arapkirli''nin Günboyu''ndaki o yazısı:

Kazanmanın birinci şartı inanmaktır.

18 Mart Destanı’nın altında imzası olan büyük başkomutan Mustafa Kemal’in bu felsefesi, “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir” sözlerinde somut bulmuştu. Maç önünde, yer gök ve tribünler, 18 Mart Zaferi’ni ve bugünlerimizi borçlu olduğumuz şehitlerimizi anan sloganlarla bezeliydi.

Beşiktaş’ın “komutanı” Şenol Hoca da, “Anti-Emperyalist mücadelenin simgesi” olarak Ata’yı anarak motive oluyor ve ediyordu, maç öncesinde.

Zaten, sezonun başından beri Beşiktaş’ın eksiği olan en önemli şey, ne takım kalitesi, ne oyuncu malzemesi ne de teknik taktik arızalardı. Peşpeşe gelen puan kayıpları. Dönem dönem galibiyete hasret, haftalar süren serilerin en büyük müsebbibi, “motivasyon eksikliği”ydi. Kazanmaya ve şampiyonluğa odaklanmadaki zafiyet.

Bugünkü rakip de bu sezonun en başında Beşiktaş’dan ilk kritik puanlardan birini bu zafiyet yüzünden alabilmişti. Futbolun en temel kuralıdır: Büyük takımsan, puan yitirme istihkakını derbilerde kullanacak, daha zayıf takımlara mutlaka galebe çalacaksın.

Ama, Komutan”ın inanması, başarı için birinci şartlardan biridir. Nasıl ki 18 Mart’lara da 30 Ağustos’larda da, muzaffer orduların başkomutanı “Askerine ölmeyi bile emredecek” kadar güvendiyse, bir takımın komutanı da, “Maç kazanma ve 3 puan alma kapasitesi” olan futbolcusuna güvenecek, onunla kavga etmeyecek. Kevin N’koudu - Şenol Güneş ikilisinden söz ettiğimi, Beşiktaş’ı izleyen herkes anlamıştır sanırım. Yürüyen bir “Cenk Tosun’u baş göz üstünde tutup, en hızlı kanat oyuncun N’koudu’yu yedeğe bile değil tribüne yolluyorsan”, zaten “Hiçbir hedefin” kalmamış demektir.

Kartal’da “yaratıcı oyuncu” ve rakibin yaslanma ve kapanma stratejisini boşa çıkaracak oyuncu profilindeki tek adamı Rashid Ghezzal da, hem uzun süreli sakatlık etkisiyle üzerine sinmiş ürkeklik hem de yeterli pas alamaması nedeniyle, etkili olamadı.

Sonuçta, 34’ncü dakikayı geçtiğimizde kalere tek bir şutun atılmadığı ve Beşiktaş’ın çoğu geri ve yan pas olmak üzere bellki de “gereksiz pas rekoru” kırdığı bir maç izlilyorduk. Israrla, şöyle “geldiğimize ve izlediğimize değecek” bir hareket bekledik durduk.

Dakika 40’da, sahada “bir işe yaramayı bekleyen” ve bu amaçla “bari, verin de kornerleri ben atayım” diye Ghezzal’in bir asisti, İnönü’de “Tosun Paşa Müziği”ni bir kez daha çaldırdı.

Cenk Tosun’un kafası, o topa yapılabilecek en doğru vuruştu ve skoru 1-0’a getirdi. Esnemeye, homurdanmaya ve soğuktan titremeye başlayan tribünler biraz olsun ısındı.

“Yağmurlu Bir Günde Görmüştüm Seni...” diye başlayıp “Sevenleri Kimse Ayıramaz ki” şarkısını ısrarla söyleyen ve 10 dakika boyunca susmayan tribün, hem iyice ısınıyor hem de 56’ncı dakikada Aboubakar’ın ayağından gelen “jeneriklik gol” ile ödülünü alıyordu. Rakip defansı uyurken yakalayan Vincent, baktı-ölçtü-biçti ve topu adeta teniste köşeye yollayan raket gibi adrese yolladı.

2-0 maçın bütün uyuşukluğunu sildi götürdü. İyi de oldu. Cumartesi gecesi uykuyu değil aksiyonu, İnönü Stadı oturmayı değil her gün ayağa kalkıp şarkı söylemeyi hakeder.

64’te, Maxim ve Redmond’u oyuna alan Şenol Hoca, hem bugünkü ilk 11 şansına güzel bir asistle cevap veren Cezayirli’ye teşekkür ediyor hem de takıma biraz sürat kazandırmayı hedefliyordu. 69’da ise yine Beşikta defansının “panik içinde çok basit hata yapan ruhu” geri geldi. Ender gelişen bir İstanbulspor atağında göz göre göre golü yediler. 2-1’lik skor, geri Dolmabahçe hacasını yine soğutmaya yetti.

90 artıda Redmond’ın kişisel becerisi ile gelen gol, biraz nefes aldırdı ama....

Kapanan ve basit hata peşinde koşan takımların en çok sevdiği şey, “Defansta soğukkanlılığı ve organize yer tutmayı bir türlü beceremeyen” takımlardır. Beşiktaş da, ikincisinin bu ligdeki en tipik örneğidir.

Bu nitelik, hem sezon başından beri bu takıma abuk sabuk pek çok puan kaybettirmiş ve hedefinden uzaklaştırmış hem de taraftarını topluca kalp hastası yapmıştır.

Dolmabahçe’den Kabataş’a yürüyen kalabalıkta pek çok kişinin “Abi, bir gün de şu statta rahat bir son 10 dakika izlemeyecek miyiz?” diye söylenmesinin nedeni de budur zaten.Bu sızlanmanın başlıca muhatabı da hep dikkat çekilen zaafları gideremeyen ve “askeri ile kavga etmeyi” marifet sayan “komutan”dır.

İlgili Haberler