Kars, Ardahan, Hanak Engâh Kar ve Mors Şiir
Şubat ayı 1968’in... Üniversite öğrencisiyim... Yarıyıl tatili... Erzurum’dan Kars’a gelmişim, Ardahan’a, oradan da Hanak’a geçeceğim.
Hanak, eski bir konak... Kuman-Kıpçak Türklerinin harman olduğu ufacık bir ilçe... Babam Ziraat Bankası Müdürü orada...
Vardım ki, Hanak arabaları çoktan gitmişler. “Bu gece buralısın” dediler Kars’ın otobüs garajında. “Buralıyım” ... Bura zaten anamın yurdu ya, ben yabancısıyım o yıllarda buranın. Otel arıyorum bavul elimde. Baltık mimarisi tarzında yapılmış eski bir Rus binasından bozma “Cumhuriyet Oteli”ne varıyorum, “yazılıyorum”. Bavulu bırakıp otel kâtibine, Kars’ı arşınlıyorum akşama dek. Kars’ın kızlarına bakıyorum, buzkıran gemisi gibiler aşk kutuplarının. Kars türkülerine kulak veriyorum sokaklarda. Şiir oluyor o kabartmalar:
“Yankılanmış uca dağları/Ceyranım balam diye/Askerliğe türkü yakmış erleri/Vatana kurban diye
Beslenmiş en güzel ezgilerle/Yıllarla akmış/Beş bin yaşında Kars türküleri/Bilinmez kimler yakmış
Sözleri arı, duru/Yaylanın suyu gibi/Anlamı, anlattığı bal dolu kuyu gibi
İz ararsan geçmişten/Dinle bu türküleri/Can demeyi seçmişsen/Kars toprağı tam yeri”
Ve gece... El-ayak çekiliyor o düzgün caddelerden, jeneratörlerin verdiği fersiz ışıklar altında bir beyaz kimsesizliğe dalıyor Kars. Otelde yatağa uzanmışım, bir horyatı tamamlıyorum: “Kars uyu/Sarın kar’a Kars uyu/İlkyazda ilan-ı aşk/Coşup gelen kar suyu”
Sabah Kars çıkışında kar yağıyordu “engâh engâh”, sanki paraşütle iniyorlardı kar taneleri. Kars-Ardahan-Hanak yolu 4 saatte geçilebiliyordu o yıllarda.
Köyler bir avuç, Hanak bir tutam... Evimiz kara gömülü, oturma odası sıcacık, kalan bölümleri buzhane.. “Buralar nasıl yer böyle?” demişim. Büyük söylemişim. Sonraki yıllarda, Ardahan’ın (Posof’un) eniştesi olacağımı bilemezdim elbette.
Ve bunca yıl (45 yıl) sonra, Berfin Bahar Dergisi’nin Şubat sayısında yayımlanan Suca Dündar’ın “Mors Şiir” adlı şiiri, beni o yıllara ve o yerlere götürüyor yeniden. Suca, postacı babasına adamış bu şiiri. Ağır kışın, insan ruhuna yansımalarını gerçekçi imge ve simgelerle betimlemiş. Yurtsama var Ardahan’ca, Kura’ca ve de morsça...
O şiirle bitirelim:
“Bir tipi dışarıda şah çekerdi/Ben soba borularına bakardım/Tüten bacalar doğuyu gösterirdi/Horozlar tahminen öterdi/Kuşlar saçaklar gibi hep düşünürdü/İmdat köpekleri ölümüne üşürdü/Paltomu kardan adamlara bölerdim/Bir diş hayalle ekvator bekleşirdik/Zebellah bir karakura elense çekerdi/Hepimize tabiattan.
Boyuna kar yağardı/Ardahan ‘uzun bir beyaz’ olurdu/Çizgisiz defterimde Kura Nehri buz tutar kaybolurdu/Bir işgalde umutlarını saklamış gibi gizemli ve çok zengin/Masalları tersyüz eder giyinirdim/Balıklara su vermeye giderdim/Yollar yol değiştirirdi/Her yerde bir karşı geçe biterdi dümdüz.
Babamın nöbetlerinde telgraflar/Yaylım yıldırım düşerdi/Maniplenin sesinden yediveren bir acı/Kardelen bir ayak/Maniplenin sesinden çok basamaklı/Kırmızı kadifeler gibi uyaklı/Bir alfabe süzerdim/Tam burada heyemola bir göç başlardı sıfıra sıfır/Elde varından kıtlıkta kalınırdı/Kırana girilirdi/Kılıç kalkan kuşanırdım/Soğukta bir at kişnerdi/Sevgilimin adını karlara yazardım/Erirdi/Bana babamın yüzünden mors şiir yaz(ar)dım/Nokta çizgi/Nokta çizgi”