Karanlığı yırtan şimşek
Simşek karanlığı nasıl yırtarsa, kör idrak sahiplerine şu sözler bir kamçı gibi indi: “Burası benim toprağım, bu bayrak benim bayrağım.”
Belki televizyonlarda gördünüz, haberleri takip ederken rastladınız. İstanbul’da maskeli teröristler bir sağlık ocağına Molotof kokteyli atıp taşlarla hücum ettiler. Hastalar, hasta sahipleri, doktorlar ve diğer personel içeride mahsur kaldı. Polis ekiplerinin gelmesi üzerine, insanlıktan nasipsiz bir sürü sokak aralarına kaçtı, kayboldu.
İçeride çaresiz kalanlar isyan ve öfkeyle karışık bir panik halinde dışarı fırladılar. Yaşlıların, kadınların, çocukların, genç kızların hali tam bir elem tablosuydu.
İçlerinden bir ana terör karanlığını yırtan bir sesle, adeta dişi kaplan gibi kükrüyordu. “Bu bayrak benim, bu toprak benim.” Bu kükreyişte tarihimizin bütün kahraman kadınlarının isyanı vardı. Bu seste, Erzurum savunmasının ön saflarında çarpışan Nene Hatun bütün cesareti ile vardı. Milli mücadelenin kadın efeleri vardı.
1921 yılı Kasım ayında İnebolu’ya İstanbul’dan önemli miktarda savaş malzemesi gelmiştir. Bu malzemenin bir an önce Kastamonu’ya ulaştırılması elzemdir. Menzil Komutanlığı’nın bu malzemenin taşınması gerektiği haberi üzerine; bütün köylerdeki yaşlılar, kadınlar, sakatlar (çünkü köyün genç ve sağlıklı erkeklerinin tümü cephededir) kağnılarla yola çıkarlar. Bu cephane taşıyan kadınlardan biri de Şerife Bacı’dır. Şerif Bacı minicik bebeğiyle cephane taşımaya koşmuş, top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüştür. Çocuğu ölmesin diye de O’nu bağrına basarak üzerine siper olmuştur. Vücut sıcaklığı ile yavrusunu korumuş, kendisi ise donarak şehit olmuştur. Kastamonu’daki anıtı ebedi bir hatıra olarak Türk kadınının kahramanlığını temsil etmektedir.
Çanakkale’de çarpışan Nezahat onbaşı, (Fatma Seher Erdem) Erzurumlu Kara Fatma takma adıyla; Batı cephesinde milis müfreze komutanı olarak pek çok kahramanlıklar göstermiştir.
Daha nice örneği olan isimsiz, şöhretsiz kadın kahramanlarımızın büyük ve abidevi eserleri bu bayrak ve bu bağımsız vatan olmuştur.
Bombalanan sağlık ocağındaki hanım, Türk kadınının tarihten gelen edebi ve vakarı içinde soysuzlara karşı, “Bu bayrak benim, bu vatan benim” şeklindeki kükreyişi toprağı vatan kılan, devleti kuran irade içinde, erkeklerle birlikte çarpışan yürekli anaların, bacıların, bizim baş tacı kadınlarımızın aziz ruhlarının tek bedende ortak isyanı olmuştur.
Evet, bir düşünelim; İstanbul’daki bu nankör, soysuz eşkıyanın marifetlerini sıralarsak sayfalar doldururuz. Ne fayda Avrupa Birliği uğruna değiştirdiğimiz kanunlarımız devlet güçlerinin elini kolunu bağlamıştır.
Teröre karşı kendi elimizle devletin ayaklarına vurduğumuz prangaları kıralım. Devlete, millete saplanan hançerler cevapsız kalmasın. Hiçbir terörist eylemi küçük görmeyelim. Unutmayalım, “Küçük düşman yoktur. Büyümüş ve büyük olduğunu gizlemeye çalışan kurnaz düşman vardır.”
Bu düşmana karşı önce öfkemizi sonra umutsuzluğumuzu yenerek, “Bu bayrak bizim, bu vatan bizim” haykırışıyla tek yürek, tek yumruk, tek irade olmanın zamanıdır. İşte o zaman teröristler çakal sürüleri gibi bitecektir. O gün milletçe bir zaferi yaşayacağız.
Bayramınızı bu dua ve niyazlarla tebrik ediyorum. Karanlığı şimşek gibi yırtan anaya hürmetlerimi sunuyorum.