Karamanlis-Menderes Karamanlis-Erdoğan
Karamanlis Ankara’yı ziyaret etti. Bizim abartılı boyalı basın, bu ziyareti abarttıkça abarttı. Sizi bilmem ama modern bir ülkede yaşamama rağmen, benim bazı batıl inançlarım vardır. Bu nedenle Türkiye ile Yunanistan arasında Başbakanlar düzeyinde yapılan ziyaretlerin, geçmişte olduğu gibi her ülke liderlerlerine de pek hayırlı geleceğine inanmayan kötümser bir havadayım.
Önce bu düşünceme neden olan geçmiş olayları hatırlatayım. Hatırlarsanız şimdiki Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in amcası zamanın Yunan Başbakanı Kostantin Karamanlis, 7 Mayıs 1959 tarihinde Türkiye’yi ziyaret etmişti. O tarihte Türkiye’nin Başbakanı ise zamanın tek parti iktidarı ve Türkiye Büyük Millet Meclis’inde tartışılmaz bir çoğunluğa sahip olan Demokrat Parti’nin liderlerinden Adnan Menderes’ti. Menderes’in partisinin muhalefetle birçok sorunu vardı. Aynı bugün Tayyip Beyin olduğu gibi. Menderes’in partisi de Türkçe ezanı kaldırmıştı.
1959’da yapılan bu ziyaret sırasında her iki ülke başbakanları birlikte, bir yıl sonra, yani 1960 yılında bağımsız bir devlet haline gelecek olan Kıbrıs’ı ziyaret etmeyi kararlaştırmış ve Karamanlis, Menderes’i iadeyi ziyaret için Atina’ya resmen davet etmişti. Ancak bu iki liderin iyi niyetli temasları, sonradan yaşanan olaylar nedeniyle gerçekleşemedi.
27 Mayıs 1960’da Adnan Menderes, bir askeri darbe ile devrildi ve Yassıada’da yargılanıp asıldı. Kostantin Karamanlis de 1967 yılında Yunanistan’da gerçekleşen bir askeri darbe sırasında ülke dışına kaçtı.
Yanlış anlamayın, askeri darbelerin doğruluğu veya yanlışlığını tartışmıyorum veya savunmuyorum. Böyle bir şey ne temenni edilir ne de beklenir. Ancak her iki ülke liderinin geçmişte paylaştığı kadere dikkat çekmek istiyorum.
Askeri darbe bakımından olmasa bile, her iki ülkenin başındaki kişilerin şu anki pozisyonları bana geçmişi hatırlattı. İnşallah tarih tekerrür etmez.
Gelelim ikinci konumuz ekonomiye. ABD, aylardır yazıp çizdiğimiz gibi yavaş yavaş ekonomik krize girmeye başladı. İlk iki günde yaşanan borsa inişleri ve Federal Rezerv’in faiz hadlerindeki indirimi ardından olay durulmuş gibi oldu. Bu durumu değerlendiren Amerika’daki ekonomi uzmanları, bir iyi bir kötü bu iniş çıkışların olacağını belirtiyor. Uzmanlar, ancak bu iniş çıkış frekanslarının sıklaşması durumunda gerçek olayın patlayacağına inanıyor.
Bir de aynen Türkiye’de olduğu gibi patronları borsada büyük hisseleri olan bazı basın yayın organlarının, olayı bitti veya geçer falan gibi bir oyalama taktiği ile patron sermayelerini güvence altına almasına işaret ediliyor. İşin tuhafı, tam da kriz onların anlattığı gibi gerçekleşiyor. Türkiye’de de yaşananlar farklı değil. Üzülerek ve gülerek izlemek zorundayız.
İşin acı tarafı, ekonomisi güçlü olan ülkeler bir dizi önlem alıyor. Bizimkiler de aynen radyasyonlu çay içme vakasında olduğu gibi, telaşa gerek yok kabilinden telkinlerde bulunuyorlar. Bizim araştırmacı soruşturmacı ünlü gazetecilerimiz yiyorsa eğer, Türkiye’de hangi yönetici veya patronun paralarını güvence altına almak için ne yaptığını araştırır, simitçi kovalamaz.
Üçüncü konumuz ise son günlerde yaşanan bazı soruşturma haberleri. Bu haberler ne hikmetse, Türkiye’de iktidarın bir şeyler yapacağı zaman ortaya çıkar, sanki soruşturma baskısı ile kendisine muhalif kanatları susturma yoluna başvuruyor gibi. Hani Tayyip Bey ve AKP hakkında kitap yazan yazarların seçimler sürecinde gözaltına alınışlarını hatırlıyorum da, son gelişmeler nedense pek şaşırtmıyor. Her ne kadar bizim boyalı basın yargısız infazı şimdiden gerçekleştirmiş olsa da hadi hayırlısı diyelim.