Karaman'ın koyunu...
Davutoğlu’nun hayal dünyasını kendi lehine yontabileceğini zanneden ABD’deki ‘Türkiye uzmanları’nın, Obama için yazdığı, ‘3D; dürüst, duyarlı, dost...’un yerini, ‘1H; hayalkırıklığı’ almış olmalı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley bir gazetecinin, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hamas’ın terör örgütü olmadığı yönündeki sözlerine katılıyor musunuz?” şeklindeki sorusunu yanıtlarken ABD’nin Hamas’ı terör örgütü olarak gördüğünü ve bu konudaki görüşünün net olduğunu söylemiş.
(...)
Çok değil, bir sene öncesine gidelim. Obama’nın seçimi hükümeti ziyadesiyle sevindirmişti. Danışman sıfatı ile Obama yönetimini ziyaret eden Ahmet Davutoğlu ABD’deki yeni dönem ile ilgili olarak görüşlerini şu veciz sözlerle ifade etmişti:
“Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir!”
Bush döneminde ABD’de pek sevilmediğini söylediğim bir dönemde Davutoğlu şahsıma “Pentagon’un kendisini sevmediğini, ama Dışişleri’nde ne dediğini anlamak isteyen bir sürü uzman olduğunu” belirtmişti. Nitekim, Davutoğlu haklı çıktı ve Obama döneminde Türkiye’de Dışişleri Bakanı oldu. Bush döneminde bozulan ABD-Ortadoğu ilişkilerinin Obama döneminde Erdoğan hükümeti ile işbirliği yapılarak yeniden düzenleneceğini ifade eden bir sürü insana Washington sokaklarında rast gelmek artık mümkündü.
Nitekim, Obama seçildikten hemen sonra Türkiye’ye çok önemli bir gezi yaptı.
Hükümet yetkilileri ve bazı köşe yazarları çok sevindiler.
Obama ziyaretinde Türkiye’de şöyle yazan yazarlar oldu:
1) “Bana göre Obama, genç yaşımdan itibaren tanımak fırsatını bulduğum Amerikan toplumunun en iyi niteliklerini temsil eden olağanüstü bir lider.”
2) “Obama’dan önceki Türkiye’yi unutunuz, Obama’dan sonra yeni bir Türkiye var.”
3) “Bu dönemi başlatan Amerikan Başkanı’nın bir ’ilk’ olan ’tarihi’ Türkiye ziyaretinin verdiği izlenimi üç sözcükle ifade et deseniz, Obama için şu ’3D’yi söylerdim: Dürüst, duyarlı, dost...”
Benim gibi düşünen kişiler ise Obama’nın siyah ama Beyazsaray’ın hâlâ beyaz olduğu düşüncesi ile nasıl oluyor da “Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşüyor?” diye sormadan edemiyordu.
Şahsen, Ahmet Davutoğlu’nun hayal dünyasını kendi lehine yontabileceğini zanneden ABD’deki “Türkiye uzmanları”na gülüyor, gün gelir, “Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu” diye düşünmeden edemiyordum.
Nihayet, o gün geldi!
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet
+++++
Hâlâ kendini Türk hissedenler var; hem de çok fazla
Dünyada Türkleri Arap, Türkçeyi de Arapça sananların sayısı az değildir. Çünkü cehalet sadece geri kalmış toplumlara özgü olmayıp, dünyadan habersiz dünyalı nüfusu az değildir, hatta dünyadan haberli dünyalı takımına, kafadan beş çakar.
(...)
Türkiye’ye ilk kez gelen bir turistin, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıdan sonra düzenlenen mitinglere bakarak ülkemizi herhangi bir Arabistan beldesi, halkını Arap, konuşulan dili de Arapça sanması, doğrusu ayıplanacak bir cehalet sayılmazdı.
Hatta uzaklardan sılaya dönen “normal” bir Türk bile, sokağa dökülen toplulukların ve salladıkları bayrakların görüntüsü karşısında, kulağına ara sıra Türkçe kelimeler çalınmasa, kendisini yanlış yere gelmiş sanabilirdi.
Mavi Marmara saldırısından önce komaya giren biri, saldırıdan sonra komadan çıksa, Gazzeli olduğuna inanabilir, Belediye Başkanı Erdoğan’ın da Filistin’e başbakan olmak yolunda emin adımlarla ilerlediği kanısına varabilirdi.
Yanılgıya düşmeyenler ise, aynı kalabalıklar karşısında toplumun Araplaştırılma sürecinin tamamlandığını, menzile varıldığını düşünmekte haksız sayılmazlar.
Ama doğru değil.
Görünüşe aldanmayın. Bu ülkede kendilerini her şeyden önce Türk hisseden, Türkiye’nin Orta Doğu’nun bir parçası olmasını istemeyen ve Türkçe’den caymayacak insanların sayısı, Arap’lıkla bile değil, -çünkü Gazze mazze, Arapların topluca umurunda değil-, Filistin’le bütünleşen nüfusun hâlâ çok üstünde!
(...) Türklükten kurtulmak için dilini Farsça ve Arapça karışımı bir çorbaya çeviren Osmanlı başaramadı, Türkçeyi, dolayısıyla Türk kimliğini tarihe gömmeyi. Kendilerine Yeni Osmanlı dedirten özentiler mi becerecek? Yok canım, haydi oradan...
* Mine Kırıkkanat / Vatan
+++++
Bu günler tehlikeli günler
Şurada 9-10 ay gibi bir zaman kaldı seçimlere ve kaybedeceğini anlamış bir Başbakan... Sandıkta kaybettiği zaman, normal siyasetçiler gibi kenara çekilip oturma şansı yok... Peşini asla bırakmayacaklarını bildiği kurumlar, kurallar, gruplar, canı yanmış insanlar... “Devri sabık” yaratacağını (eski yöneticileri yargılayacağını) açıklamış bir muhalefet... Mahkemelerde bekleyen dosyalar... Yandaşlara ihale iddiaları, şaibeli özelleştirmeler, yakınlarına banka kredileri, hesabı istenen bir zenginleşme... Ve o kaybedeceğini biliyor... Kaybedince kendisini nelerin beklediğini de... Tabiatında var çünkü; bu durumda olmayacak şeyleri deneyebilir... Büyük toplumsal olaylar... Büyük çatışmalar... Büyük kargaşalar... İşte; Kızılay dururken, bir anda bir İHH gemisi... Göz göre göre bir çatışma... Ölen insanlar... Savaş çığlıkları atan Türkiye... ABD, Iraklı çocukları, kadınları öldürürken sesi çıkmayan, tam tersine ABD’ye hava sahasını açan iktidarın, sözde yardım vaveylası... Son haber; İran’dan gemilerle intihar komandoları yola çıkarken, bir anda ateş topuna dönebilecek bölge... Ve içinde Türkiye...
Her şey olabilir... Çünkü; şurada 9-10 ay kaldı... Zaman gebe... Ve zaman dar... Bugünler, tehlikeli günler...
* Bekir Coşkun / Habertürk
+++++
Tezkerenin rehberiydi
Başbakan ile yönetim kadrosu daha düne kadar katıksız Amerikancı ve İsrail ile “Büyük Orta Doğu Planı’nın yoldaşı” idiler. ABD Ordusu’nun işgali öncesinde “TBMM’den tezkere çıkarmanın” rehberliğini bizzat Başbakan’ın kendisi yaptı. ABD, 1.5 milyon Müslümanı bombayla, füzeyle, patlamayla, seyreltilmiş uranyumla yok etti. Irak’a ölüm yağdırdı. Yeni silahlarını denedi. Irak’ı üçe böldü. Petrolüne el koydu. Şimdi ABD Irak’tan çekilirken Türkiye’yi İsrail ile bir bölgesel savaşa mı sokmayı planlıyor?
* Necati Doğru / Sözcü
+++++
Öküz de getireceklerdi
Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen çipurayı çiftlikte yetiştirmeyi başaran Türkiye, dünyanın en güzel meralarına sahipken, ineği de taaa Uruguay’dan getirmeyi başardı. Öküz de getireceklerdi aslında. Şöyle bi baktılar etrafa... E yeteri kadar var.
(Uruguay’dan ilk önce Lugano gelmişti bize; Başbakan’ın takımı Fenerbahçe’ye... Bonservisi 6.5 milyon Euro’ydu, 4 yılda ödenen para 14.5 milyon Euro... Uruguay ineklerinin tanesi, 1.800 Euro... 8 bin tane gelecek, onlar da 14.5 milyon Euro... Hadi diyelim, inek yetiştiremiyoruz... Bi tane Lugano yetiştirip Uruguay’a göndermeyi becerebilseydik, inekler bedavaya gelecekti yani... O nedenle, Lugano’nun kaptanı olduğu Uruguay milli takımı Dünya Kupası’na katılıyor... Biz ise Uruguay ineklerinden mangal yapıp, Kupa’yı televizyondan seyredeceğiz anca.) Türkiye’nin nüfusu 72 milyon. 10 milyon ineği var. Uruguay alt tarafı 3.5 milyon kişi. 13 milyon ineği var.
Üç çocuk değil marif’et... Üç inek yapmak mahar’et.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Silivri’den çıkış yolu yok
Halkımızın sağlığını çok düşünen Sağlık Bakanlığı bu konuda gerekli önlemleri aldı ve Silivri Devlet Hastanesini dört dörtlük takviye etti!
Hastaneye son bir ay içerisinde 30 yeni uzman doktor atandı ve doktor sayısı 57 oldu. Cezaevinde rahatsızlanıp gelenler artık İstanbul hastanelerine gönderilmeyecek. O kadar ki, hastaneye psikiyatri uzmanı bile atandı.
Tam teşkilatlı yeni hastanemiz hayırlı olsun. Ancak hastane Silivri ve çevresi için değil, Silivri tutukluları için kuruldu. Yöre halkı çevredeki hastanelere bir baksın bakalım, 57 doktoru olan başka bir ilçe hastanesi var mı!
Bundan sonra Silivri’den çıkış yok, İstanbul hastanelerine sevk yok! Yargılananlar ölse de, kalsa da Silivri’de olacaklar.
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++++
Amerikalı Türk, ‘TC’ adına ölseydi
Okurumuz Nalan hocanım merak etmiş soruyor: “Şu gemide ölen 19 yaşındaki genç... ABD’de doğmuş, sadece ABD vatandaşı imiş. Erciyes Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan baba ”Buna güvendi“ diyor. Ana Türk, baba Türk, Türkiye’de yaşıyor, okuyor... 19 yaşına gelmiş, TC vatandaşı değil. Türkiye’de askerlik yükümlülüğü yok... Acaba, Filistin adına ölürse şehit, TC adına bir şey olursa yok yoluna gideceği mi düşünülmüş...”
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Basına ‘şehadet’ müjdesi(!)
Odatv.com’a ulaşan bilgilere göre, Mavi Marmara’nın Güney Kıbrıs’ta verdiği moladan sonra işin rengi değişmeye başladı.
Geminin artık yardım misyonu ile değil mutlaka “Ambargoyu delmek” amacıyla yola çıktığı netleşti.
Basına İHH’dan bazı yetkililer “Siz de şehit olacaksınız” dedi. Basın mensupları da geminin üst bölümlerinden birinde bir kamara tutarak operasyon durumunda kendilerini güvenceye almaya çalıştılar.
Bu bilgilerin kaynağı gemide bulunan ve
sonrasında çok da başarılı haberler yapan bir gazetecidir.
İHH ve AKP artık iddialara yanıt vermek zorundadır.
* Odatv.com
+++++
KISA... KISA...
/ 2010 Dünya Futbol Şampiyonasının yayın haklarını satın alan TRT uydu yayınlarına şifre koyacağı için maçları çanak antene bağlı televizyonlardan izlemek mümkün olmayacak.
/ Kanal D’de program yöneticisi Erhan Öz, Star TV Program Müdürü olarak görevlendirildi.
/ “Dün hâlâ yaşıyor” sloganıyla piyasaya sürülen yeni dergi Atlas Tarih, kadrosunda Prof. İlber Ortaylı ile Mehmet Y. Yılmaz gibi isimleri barındırıyor.
/ Sabah yazarı Nazlı Ilıcak, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ın “kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu” gerekçesiyle 5 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum edildi.
+++++
MİNİ YORUM
Ortak dil mevzusu
AB üyesi, ve evvelce de demokrasinin beşiği sayılan İngiltere’de, İçişleri Bakanı Therasa May’in açıkladığına bakılırsa, İngiltere’de yaşamak isteyen her bir göçmen bal gibi de İngilizce konuşmak zorunda. Aynı AB’nin Türkiye’ye, “demokratik açılım” adı altında “herkes kendi dilinde konuşmalı” dayatmasında bulunması ne yaman bir çelişki değil mi?