"Kara yangın" yok, yağmacıların yarısı beyazdı

İngiltere’de yaşayan bir Türk genci anlatıyor
“Kara yangın” yok, yağmacıların yarısı beyazdı


Londra yaşayan bir Türk genci; Oğuz Emre Beydoğan, günlerdir devam eden “yangın”ın neden ve sonuçlarına dair gözlemlerini paylaştı:
“Merhaba Selcan Hanım,
Burada yaşananlar aslında İngilizlerin bugüne kadar sakladıkları gerçek yüzünün ortaya çıkmasından başka birşey değildi. Olaylar zenci bir çete mensubu torbacının (Mark Duggan) öldürülmesiyle başladı ve daha sonra toplumsal bir trajediye dönüştü. Cameron hükümeti yapmış olduğu kesintilerle gerçekten insanların maddi imkanlarını kısıtladı, bu durum da önce yoksulları etkiledi. İşsizlik parası, hastalık parası, bedava evler, bedava sağlık... Hepsinde kesintiye gidildi bu da toplumun gerilmesine sebep oldu.
Bir de burada inanılmaz sayıda sokak çeteleri var. Bu yağmalamalar kimin mahallesi daha güçlü, daha çok zarar veriyor yarışına da dönüştü biraz.
Biz İstanbul’dan dolayı şiddete, toplumsal gerginliklere çok alışık olduğumuz için, açıkçası ilk başta çok basit geldi yaşananlar.

Kolay çözüldüler
Bence bu olaylar boyunca gözden kaçırılmaması gereken en önemli noktalar biri “İngilizlerin ne kadar kolay çözüldükleri gerçeği”. Burada üç beş gündür adeta sokağa çıkma yasağı var. Kimse kafasını evinden çıkarmıyor. İnsanlar dükkanlarını dörtte kapatıyor. Herkes mutsuz, herkes huzursuz, herkes korkuyor. Çünkü burada insanları taşıyan ve yaşatan devlet; bizdeki gibi insanların devleti taşıması söz konusu değil. İşte bu noktada yaşanan en ufak bir aksamada, insanların “nasıl ayakta kalınır”ı bilmediği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Bence burada inanç eksikliği ve din faktörü de göz önünde bulundurulmalı...
Olayları sadece zencilere yıkmamak lazım; yağmacıların yarısı İngilizdi!
Türkler’in durumu
Türkler’in çok fazla bir kaybı olmadı. Çünkü gerçekten tek giremedikleri yer Dalston, Manor House gibi Türk mahalleleriydi. Ama olaya geniş çerçeveden bakarsak, ki bugünkü gazeteler de bundan bahsediyordu, özellikle göçmenlerin hakları daha da kısıtlanacak gibi gözüküyor. Devlet dikkatleri yabancılara çevirmeye çalışıyor.
Bu işin sonunda yine zarar gören buradaki azınlıklar olacak. Somut bir örnek vermek gerekirse burada devlet işsizlere bedava ev veriyor. Bunu zaten çok zorlaştırmıştı ama artık bunu da bulamayacak hiç kimse. Bedensel özürlü olmadığınız sürece imkansız gibi gözüküyor.
Olaylar sırasında yaşlı bir amcanın (Türk) polislere “Siz çekilin biz hallederiz” demesi gibi komik durumlar da yaşandı tabii!!!

+++

Zihni Anadol’dan Mustafa Balbay’a “darbeciler”!
Esat Adil Müstecaplıoğlu, yüksek bir adliye bürokratıydı, Adalet Bakanlığı müfettişliği yapmış, İmralı cezaevinin kuruluşunda bulunmuştu... Parti kapatıldıktan sonra avukatlığa başlamıştı.
Zihni T. Anadol, 1951’de, birkaç arkadaşıyla “İstanbul Umum İnşaat İşçileri Sendikası“nı kurar, ve birkaç gün sonra da tutuklanırlar. Eğer yanılmıyorsak, Zihni Anadol, son seçiminde CHP’den tasfiye edilen(!) Kemal Anadol’un babasıdır, listelerde nev-zuhur CHP’lilere yer bulmak kolay mı?
Duruşmalar bir türlü başlamaz...
Zihni Anadol, sonunda hiç tanımadığı Esat Adil’e haber yollar avukatları olsun diye, ama verecek parası yoktur. Esat Adil için de paranın lafı yoktur, ”Uydurma, kof bir dava!“ der, ilk duruşmada sizi tahliye ettiririm.

***

Dediğini tutar, bir hafta sonra duruşmaya götürürler.
Zihni Anadol, mahkemenin başkanını şöyle anlatır:
“Yaşlı, ağır başlı, gereğinden fazla titiz görünüyordu.”
Esat Adil, sendika kurmanın suç olmadığını, demokrasinin gereği olduğunu anlatarak savunmaya başlar ve der ki:
“Gizli komünist partisi kurmakla suçlanmaktadırlar, on beş yıla kadar ceza istenmektedir.”
Bu cezanın gerekçesi nedir?
Gerekçe çok kuvvetlidir:
“Kendileri inşaatçı olduklarından, inşaat demirlerinden tüfek yapmak, tabanca yapmak, kasatura yapmak, mermi yapmak ve bu araçlarla hükümeti devirmek... Gerekçe budur!”

***

Esat Adil’e göre asıl gerekçe, iktidarın Amerika’dan yardım alabilmesidir, diğer bir memlekette komünizm tehlikesi yoksa, o memlekete Amerikan yardımı da yoktur!
Avukat, bu insanların dokuz aydır tutuklu olduklarını, çoluk çocuklarının çok zor durumda olduklarını belirterek tümünün beraatini ister.
Mahkeme kısa bir aradan sonra bütün sanıkları tahliye eder.

***

Esat Adil Müstecaplıoğlu, savunmasında “Bu insanların dokuz aydan beri tutuklu olduklarını tekrarlar!”
Dokuz ay kaç gün eder?
30 çarpı 9, eder 270 gün...
Ya şimdi?
Silivri’de Mustafa Balbay 888 günden beri tutuklu, buna ne buyrulur?
Dedik ya nereden nereyeeeee...
Hasan Pulur Milliyet

+++

SİZDEN GELENLER
Çandar’ı gören liberalin vicdanı sızlar

10 Ağustos 2011tarihli gazetenizin birinci sayfasında yer alan “Başbuğa göre Çandar yalancı” haberinizi okudum.
TESEV’e rapor hazırlayan gazeteci, sıradan bir liberalin vicdanını sızlatacak bir zavallılık içinde olmasa 12 Nisan 2007 tarihinde dönemin Genelkurmay başkanı Org. Büyükanıt’ın yazılı ve görsel basına Türkiye ve Dünya kamuoylarına açık ve seçik olarak şunları söylediğini bilir:
“Etnik terör ırkçıdır.”
“PKK ırkçı bir terör örgütüdür.”
“PKK etnik terörüne en küçük bir karşı koyuş ülkede milliyetçilik yükseliyor yaygarası kopartılıyor.”

“Oysa bizim milliyetçiliğimiz Avrupa’nın milliyetçiliği ile aynı değildir. Bizim milliyetçiliğimiz vatansever ATATÜRK milliyetçiliğidir.”
“Birinci ve ikinci Körfez Savaşında ABD ve koalisyon güçleri yardımı ile PKK Kuzey Irakta kök saldı.”
“Peki, bir operasyon yapılmalı mı?
”Yapılmalı.
“Bu operasyon fayda sağlar mı?
”Sağlar.
“Yapılabilmesi için siyasi irade gerekir.”
“Bu görevler için her türlü hazırlığımız yapılmıştır.”
“Hazırız.”
“Onları şımartanlar bu noktaya getirmiştir.”
“Tüm komutanlarımın artan azmi ile bu belayı defedeceğiz.”

***


Bu sözlerin tamamı “Biz PKK bitiremeyiz” dediği ileri sürülen Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanının belgeli sözleridir.
Org. Büyükanıt’tan sonraki Org. Başbuğ bu tespitlerin dünya kamuoyuna duyurulduğu gün Kara Kuvvetleri Komutanıdır.
Yani “ÇANDAR” suçüstü yakalanıyor. PKK’yı bitirmek istemeyenin dönemin siyasi iktidarı olduğu halde ihale Genelkurmay Başkanına çıkartılıyor.
Org. Başbuğ da Genelkurmay Başkanı olarak iki yıl sonra 14 Nisan 2009’da yaptığı basına açık değerlendirmesinde yukarıda söylenenleri inkâr etmeyerek yeni katkılarda bulundu.
Bunun nesrinde teslimiyet var? Türk Ordusu teslim olduysa bu tutuklamalar neyin nesi?
Görülüyor ki Türk Ordusu ne pes etmiştir ne de teslim olmuştur.
Türk Ordusu ne pes edecektir ne de teslim olacaktır.
Her kuvvetin başına o kuvvetin Hilmi Özkök’lerini komutan atasalar bile bunu başaramayacaklar.
Ercan Sedefoğlu Emekli Albay

+++

Çocuk oyuncağı sanki
PKK’nın ortaya çıkış sebebi ve amacı şu idi en baştan;
Türkiye’nin Doğu ve G.Doğu bölgelerini kapsayan Marksist-Leninist bir Kürdistan kurmak. Yani, değildi ki; Kürt dili, Kürt kültürü, Kürt kimliği, hakları, v.s...
Ne zaman bu meşruiyet kazanma maskesini taktı?
Öcalan; Kenya’da yakalanıp, İmralı’ya tıkılmasından epeyce bir süre sonra.
Bu süreçte demedi mi Öcalan; “Bölmekten vazgeçtim” diye?
Öyle ya, bu bir oyun, sanki bir çocuk oyuncağıydı! Sen, yıllarca ülkeyi bölmeye çalışacaksın, bu uğurda on binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olacaksın, sonra içeri tıkılınca “vazgeçtim, yeter ki beni serbest bırakın, ben de sorunu çözeyim” diyeceksin, biz de sana inanacağız! “Yok öyle” diyeceğim ama, maalesef ki şekil A’da görüldüğü gibi varlar ve sürü halinde oldukça da çoklar ne yazık ki!
Sabahattin Talu

+++

Ramazan ruhuna dönmeli
Uzun yıllardan beri dernekler, vakıflar, özel ve tüzel kuruluşların veya aile dostları arasında Ramazan aylarında gerçekleştirilen lüks otel ve mekanlarda lükse varacak derecede verdikleri iftarların ve bu iftarlara katılmanın Kur’an’a, Hz. Peygamber’in ve Ramazan’ın ruhuna ne derece uygun olduğunu herhalde yeniden düşünüp sorgulamak ve müslümanlar arasında unutulan “emri bilmaruf nehyi anilmünker” sünnetini yeniden faaliyete geçirmeniz gerektiği düşüncesiyle affınıza sığınarak belirtmek istedim.
Prof. Dr. Mustafa Ertürk
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hadis Anabilim Dalı Başkanı

+++

Sabrın sonu
İki asker kaçırıldı. Bir iş adamının çocuğu kaçırıldı. Bir sivil polis ev ararken çarşı ortasında ensesinden vurularak öldürüldü. İki aile arasında çocuk kavgasıyla başlayan kavga uzun namlulu silahlarla devam etti; 5 ölü onlarca yaralı. Terör örgütüne haraç vermeyen kişilerin benzin istasyonları tarandı; 2 kardeş öldü. Bir işadamı kaçırıldı. Baraj yapım şantiyesi terör örgütü tarafından basıldı; iş makineleri yakıldı, çalışan işçiler kaçırıldı. Seçimden bu yana 40’ın üzerinde asker ve polis şehit edildi. Bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde son iki ayda gerçekleşen olayların bazıları.Tüm bu olaylar gerçekleşirken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı “Suriye meselesi bizim iç meselemizdir” diye bir açıklama yaptı. Ardından da “artık sabrın sonundayız” demiş Suriye’ye. Baktı olacak gibi değil. Önce Suriye zirvesi yapıldı. Zirve sonunda ABD büyükelçisi çağrıldı ve Dışişleri Bakanı Suriye’ye gitmeden önce bilgi verildiği söylendi! Unutmadan, tüm bunlar olurken operasyon merkezi İzmir olan NATO güçleri Libya’da sivilleri bombaladı 33’ü çocuk 85 kişi öldü.Yorumsuz!
Eren Eler

+++

Medya ülkücülerin
tahliyesine kör baktı

İstanbul Ülkü Ocakları’nın eski başkanlarından Erdem Karakoç tahliye oldu. 12 Haziran seçimlerinden önce büyük bir gürültüyle gözaltına alını tutuklanan diğer ülkücüler de ondan önce salıverilmişti.
Gözaltına alınırken “Diyarbakır’da provokasyon yapacaklardı” denilerek boy boy resimleri yayınlanmıştı. Tahliye edildiklerini iki satır yazan olmadı. (Yeniçağ hariç)
Bu medya çamur atmaktan başka ne işe yarar?
Ünsal Çınar

+++


Anıyoruz...
1977 Belediye seçimlerinde, MHP’nin Bingöl’de %33 oy oranı ile birinci parti olmasıyla birlikte Bingöl Belediye Başkanlığı’na seçilen Hikmet Tekin, 13 Ağustos 1979 tarihinde bir ziyaretten otomobiliyle dönerken yaylım ateşine tutularak şehit edildi. Olayda, Hikmet Tekin’in annesi Hamdiye Tekin ve kardeşi İhsan Tekin de şehit oldular. Ruhları şad olsun.
Erhan Özhan

+++

Bakanlık önce
personelinin
ailesine sahip çıksın

Adı Aile ve Sosyal Hizmetler olan bakanlığın ne yaptığı ve ne yapacağı belli değildir. Sözde “Aile” Bakanlığı, kendi personelinin eş durumundan atamalarını bekleterek, aile bütünlüğünü bozmaktadır. Kendi personelinin aile bütünlüğünü sağlamayan bakanlığın vatandaşın aile bütünlüğünü nasıl sağlayacağı merak konusudur.
C.Ç.

+++

Başbakan Erdoğan, yanı başımızdaki komşumuz Suriye’de Müslüman kanı döken Esad’a gürleyiverdi. İyi de şimdi anlamadım ki, aynı Erdoğan okyanuslar ötesinden gelerek komşumuz Irak’ta milyonlarca Müslüman’ın ölümüne neden olanlara acaba neden hiç ses çıkartmadı?!
Engin Balım

Yazarın Diğer Yazıları