Kara gün kararıp kalmaz!

Nihayet müteahhitler dışındakilere de dokunma başladı… İşin içinde belediyecilerin olmadığı hiçbir imar ve inşaat yolsuzluğu yapılamayacağı için operasyonlar sadece müteahhitlerle sınırlı kalamaz zaten…

Ülkemizde yolsuzluk, suistimal, adam kayırmacılık ve liyakatsizlik, uzun yıllardır öyle bir felsefeye kavuştu ki, adeta normalleşti, ''yapanlar'' değil ''yapmayanlar'' istisnaya dönüştü… Her türlü felakete kapı aralayan ''saadet zincirleri'' oluştu… Bu çürümede ''bizim mahalle''nin ''sağcı kafa''nın büyük payı vardır…

İki yıl önce kaleme aldığım ve soruşturma geçirmek zorunda kaldığım o yazıyı affınıza sığınarak tekrar paylaşmak istiyorum:

Sağcı kafa, normalleştirmeyi ve kutsamayı sever… Evvelce eleştirdiği ne varsa, şimdi kendisi veya tâbi olduğu yaparsa, tam aksini büyük bir afiyetle savunabilir, hiç utanmaz…

Başı dara düştüğünde demokrasiyi savunur ama güç eline geçtiğinde demokrasi, ''işleri yavaşlatan, ülkenin ileri fırlamasını engelleyen'' bir tıkaçtır!.. Dolayısıyla başkasına ait tek adam rejimleri çok kötüdür, tek adam bizdense fevkalâde iyidir, mukaddestir, mübarektir!..

Başkası soyarsa mutlaka kendine soyar… Oysa sağcının hırsızı, inandığı değerlere hizmet etmektedir, faydalı işler için kendisini adeta kurban verir!.. Yani solcu hırsızlar kriminal, sağcı hırsızlar (aslında hırsız demek de doğru değil) ideolojiktir!.. Sağcı dediğin, ''güç savaşı''nda en önemli silah olan parayı kendi emanetine alır!..

Muhafazakâr, ağacı, kuşu, böceği, dereyi, havayı, denizi, tarihi, kültürü değil de koltuğu, parayı ve dünyalığı muhafaza etmeyi pek sever!.. Yeşile düşkün görünse de aslında griye bayılır!.. Çoğunluğu itikatta yeşilden, amelde ise griden yanadır… Çünkü mezhebi betondan, meşrebi ''her şeyin yakıştığı haspa''dan ibarettir!..

Cemil Meriç, geri kalmış ülkelerin ordularını ''kendi işgal orduları'' olarak tanımlar… Mevcut hâli görseydi, bir tanım da bizim muhafazakârlarımız ve sağcılarımız için yapardı herhalde: Geri kalmış ülkelerin güç sahibi muhafazakârları, o ülkeye ait değerlerin yağmacılarıdır!..

Sağcının fikir dünyasında bir fiilin suç olup olmaması, suç tarihinde kimin iş başında bulunuyor ve o suçu kimin işliyor oluşuyla ilgilidir!..

Normal şartlarda partizanlık kötü bir şeydir meselâ… Ama ya yapan bizdense!.. O zaman ''kutsal gerekçeler'' mesaiye başlar!.. Şimdiye kadar başkaları yapıyordu, şimdi sıra bizimkilerde!.. Gözümle görsem bilirim ki faydalı bir işte kullanılacak!.. Yapıyorsa bir bildiği vardır!..

Ortalama sağcının iradesi yoktur… Bir konu hakkında iyi mi kötü mü düşünmesi gerektiğine kendi aklıyla karar veremez!.. Yukarıdan işaret bekleyene kadar susar… İşaret geldiğinde onu sanki yüzyıllardır benimsiyormuş gibi savunur… Aksi bir gelişme durumunda 48 saat içinde çark edebilir, yetişkin bir sağcı, onu da ilki gibi savunabilme yeteneğine sahiptir!..

Adalet gerektiren devlet işlerinde ''akrabayı kollamak'' adamına göre muameleyi gerektirir!.. Akrabayı kollayan, bizden mi değil mi? Esas belirleyici kriter bu!..

Mülakatlar da öyle… Mülakatlarda kimler kazandırılıyor? Bizimkiler mi diğerleri mi? Bizimkiler olursa bu bir ''hakkı teslim'' operasyonudur!.. Ama başkaları yapıyorsa haksızlıktır, kanunsuzluktur, hatta dindar düşmanlığıdır!..

''Fırat kenarında kaybolan kuzu'' muhafazakâr dünyada adaletin ve ahlâkın konusu değil, herhalde zoolojinin konusudur!.. O kuzuları kaybolmayacakları kurslardan geçirmek, belki de onlara çip takmak, bunu da yandaşlara akıtacak yüksek bir bedelle ihale etmek, muhafazakârları daha çok heyecanlandırır hiç şüphesiz!..

''Yanlış yapan halifeyi kılıçla düzeltme'' meselesi ise ağaçtan arındırılmış gri şehirlerin efsanesidir artık… Hayali bile suçtur!.. Zaten ''ismet'' sıfatına sahip olduğu için halife yanlış yapmaz ki kılıçla düzeltilsin!.. O ''yanlış'', gören gözün kabahatidir ve asla yanlış değildir!.. Bu da bir göz, hatta beyin kusurudur!..

Kaz Dağları''ndaki rezaleti anlatamazsınız ortalama bir sağcıya… Kesilen ağaca, kirlenen suya, yok olan kuşa, böceğe aldırmaz, "Protestocuyu kim fonluyor?" sığlığında bakar konuya!.. Ardından büyük resmi iyi okuyan siyasî amirlerinin ''komplo teorileri''yle fotosentez yapar!..

O kafa, 8 yaşındaki çocuğun devlet televizyonunda sözünün kesilmesini haklı bulur da, o devlet televizyonunda bir teröristten seçim için medet umulmasını dert etmez!.. ''Sağcı kafa'' derken hadi istisnaları ayıralım!..

Yazarın Diğer Yazıları