Kamuoyunun tartışmadığı riskler
Ekonomik krizin getirdiği risklerin bir kısmı tartışılmıyor, bir kısmı da yanlış tartışılıyor. Enflasyonu hep pahalılık ve yoksulluk çizgisinde tartışıyoruz. Gerçekte ise istikrar sorunu tüketici kadar üreticiyi de zora soktu.
1.Cari Açığın Finansmanında Kara Para Riski...
Merkez Bankası Ocak-Ağustos ödemeler bilançosuna göre 8 ayda cari açık 39,7 milyar dolar oldu. Aynı bilançoda nereden geldiği bilinmeyen 28,3 milyar dolar net hata ve noksan var. Yani cari açığın yüzde 71,3''ü bu net hata ve noksan kalemi ile finanse edilmiş. Bu duruma oh ne iyi mi dememiz gerekiyor?
Net hata ve noksan kalemi, ölçüm hataları ve tablodaki verilerin eksik veya fazla derlenmesinden kaynaklanır. Ama bu hata hiçbir zaman açığın yüzde 71''i kadar olamaz. O zaman bu para nereden geldi? İstikrar için etkisi ne olur? sorularını sormak gerekir.
Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), geçen sene Türkiye''yi ''kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele''de ''yeterince çaba göstermeyen'' ülkelerin bulunduğu ''gri liste''ye aldı.
Bu iki olayı yan yana koyarsak, net hata ve noksanın bu kadar büyük olmasında kara paranın etkisi olacağı herkesin aklına takılacaktır.
Cari açık, kara para ile finanse ediliyorsa, sürdürülemez… Dahası güven sorunu oluşur. Yabancı sermaye gelmez, yerli sermaye çıkar.
Söz gelimi Uluslararası Para Fonu''nun (IMF) Mayıs ayında yayınladığı bir rapora göre; FATF tarafından gri listeye alınan ülkelere sıcak para girişinde millî gelirin yüzde 3''üne denk gelen miktarda azalma meydana gelebiliyor.
2.Şirket ve bankaların fiktif kârlarından vergi alınıyor...
Türkiye''de vergi usul kanunu 298. maddesi, enflasyon düzeltmesini içeriyor. Ne var ki; bu madde 7352 sayılı kanunla askıya alındı. Ayrıca bazı idari kararlarla enflasyon muhasebesi uygulanmıyor. Bu nedenle şirketler reel gelirleri üzerinden değil, enflasyon tarafından şişirilmiş fiktif gelirleri üzerinden vergi veriyorlar. Ayrıca şirketler ayni sermayelerini cari değere göre düzeltirlerse yine kâr etmiş gibi vergi ödüyorlar.
Bu şartlar altında bankaların ve şirketlerin enflasyon üstünde ve artı enflasyon vergisi kadar kâr etmeleri gerekir. Dahası ithal girdi kullanan bir şirket, depodaki malını kullanırken kur artışı nedeni ile aynı malımı yerine koyamam diye üretici fiyatlarını daha çok artırıyor. Bu sorunlar enflasyonda kısır döngü yaratıyor.
Özel sektör ve bankalar kârlarını yüksek tutmasalar batarlar. Hata işletmelerde değil, siyasi iktidardadır. Siyasi iktidarın enflasyon muhasebesi kanunu çıkarması gerekiyor. Çıkarmıyor… Çünkü iktidar da popülizmi ve bütçe açıklarını enflasyon vergisi ile finanse ediyor.
3.Bankaların ve özel sektörün dış borç maliyeti arttı...
Merkez Bankası''na göre Bankalar bir yıl içinde 55 milyar dolar, özel sektör ise 62,3 milyar dolar ödeyecek. TL değeri yüzde 46 oranında daha düşük değerdedir. Buna neden siyasi iktidarın tek haneli faiz sloganıdır. Hükümetin yanlışlarını bankalar ve özel sektör çekiyor. TL değer kaybettikçe dış borçların TL cinsinden maliyeti artıyor ve iflas riski oluşuyor.
Dahası; tasarruflarını döviz cinsinden tutan işletmeler, bozdurdukları zaman kur farkına vergi ödüyorlar.
Dün bir gazete, ''''Büyük şirketler enflasyonu fırsat bildiler. Kârlarını katladılar, aşırı kârlar için ekstra vergi alınabilir'''' şeklinde haber ve yorum vardı. Eğer enflasyon muhasebesi olsaydı bunların dediği doğru olurdu. Ama Türkçede kullanılan kelimeler itibariyle geri ve fakat anlam itibariyle ileri bir söz var; ''''bekâra karı boşamak kolay gelir.''''
Siyasi iktidar tek haneli faizi slogan yaptı, TL krizi ekonomik krize dönüştü. İktisatçılar da madalyonun arkasını görmez ve slogan düzeyinde konuşurlarsa bu kriz daha da derinleşir.