Kafa karışıklığı ve terör örgütü!
PKK, askerin sınır ötesinde yoğunlaşan baskısını hafifletmek, yaklaşan yerel seçimlerde eline geçirdiği belediyeleri kaybetmemek, halkı devlete karşı militanlaştırmak, devlete karşı silahsız mücadele edilmesi gerektiğini savunanları sindirmek ve gelecekte düşünülen muhtemel ayaklanmaların provasını yapmak amacıyla düğmeye bastı. Estirdiği terörle belirli kentlerdeki ağırlığını ve halkı terörize etmekteki başarısını devlete ve sisteme karşı kanıtlamaya çalışmaktadır.
Bilindiği gibi Kürtçülük, bölücülük ve PKK terörüne destek dışında DTP’li belediyelerin ortaya koydukları hiçbir icraatları yoktur. Sözde seçilmiş (nasıl seçildiğini yalnızca PKK’nın bildiği) olan bu belediyeler halka hizmet etmek yerine kendilerini seçen birincil irade olan terör örgütüne hizmeti esas almaktadır. Halkı terörize etmek için DTP, terör örgütüyle birlikte çalışmaktadır. Bu gerçeklere rağmen iktidar, bölgeyi PKK’nın silahlı ve DTP’nin siyasi milislerinin ya da PKK sempatizanı olan görevlilerin denetimi altına terk etmiştir. DTP’li belediyeler halkı militanlaştırmak ve PKK’ya zemin kazandırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bütün amaçları dünya kamuoyuna Türk ile Kürt’ün birbirinin gırtlağına sarıldığını, bu nedenle de bir arada yaşamalarının imkânsız olduğunu göstermektir.
Bu iklimi yaratan ya da yaratılmasına göz yuman, AKP iktidarının kendisidir. Başbakan bir anlamda altı yıldır kendi ürettiği şartlar altında Diyarbakır’a gidiyor. PKK terör örgütü Başbakan’ı hedef göstererek halkı tehdit edip esnafa kepenk kapattırıyor. DTP’li belediyeler ise çöpleri toplamayarak ve kentleri yaşanmaz kılarak PKK’ya destek sağlıyor. Milislerin baskısıyla şehir merkezleri hayalet kentlere dönüştürülüyor. Araçlar yakılıyor, çocuklar polisin üstüne sürülüyor ve çatışmalar giderek hız kazanıyor.
Kafa karıştıran yorumlar!
Durum ortadayken Başbakan terör örgütüne yönelik olarak her anlama gelecek olan şu bilgece (!) sözleri ediyor: “Bizim terörle mücadelede ilk yenmemiz gereken düşman öfkemiz olmalıdır. Terör örgütü askerime, polisime düşman gözüyle bakıyor, ama biz bütün bu olanlara rağmen onlara ’suçlu’gözüyle bakıyoruz. İnsani yaklaşım ve demokrasi bunu gerektiriyor”. Normal şartlar altında insani ve demokratik görülebilecek olan bu anlayış bölgenin mevcut şartlarında devletin aczi, elinde yapacağı fazla bir şey olmaması ve zafiyet olarak değerlendiriliyor. Nitekim PKK’lıları sıradan ve adi bir suçlu gibi gösteren bu sözlere PKK kepenk kapattırarak, arabaları ve sokakları ateşe vererek cevap veriyor.
Bu arada Cumhurbaşkanı’nın bir demeci basına düşüyor: PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirmeyen Alman Der Spiegel dergisine Cumhurbaşkanı bir demeç veriyor. Bu demeçte “eskiden çok sayıda Kürt, kökenlerinden dolayı ayrımcılığa uğradılar. Kürtçe konuşma ve yazmalarına izin verilmedi. Bugün durum değişti. Kürtlerin kültürel hakları güçlendirildi” vb. anlamına gelen sözler ediyor.
Bu gelişmelerin ardından Cizre’de hem kepenkler hem de yollar PKK yandaşları tarafından kapatılıyor. Van’da DTP’li grup, Apo posteri açıyor, Türk bayrağı asılı olan evi taşlıyor, işyerlerinin camlarını kırıyor.
Başbakan geleneksel söylemlerine devam ediyor: “Teröre inat demokratikleşme sürecindeki reformlarımıza devam edeceğiz. Türkiye’de refah arttıkça, ülke özgürleştikçe terör örgütünün paniği artıyor... Terör bahanesiyle yatırımları ertelemek onların ekmeğine yağ sürmek demektir... Terör örgütü kan dökerek bölge halkını sindirmeye çalışıyor. Ancak biz buna izin vermeyiz.”
Devlet yetkililerinin yaptığı bu tür yorumlar halkın kafasının daha da karışmasına yarıyor.