Jönler yarışıyor!
Görseniz pek samimiyiz okurlarla; “Ablacım...”, “Kardeşim...”, “Bacım...”
Yanlış anlaşılmasın bu aileden görme halinden şikayetim yok ama; akşam televizyonun karşısında toplanıp, çekirdek çitleye çitleye her gördüğü surete “söylenen” müzmin muhalif mutsuzlar ailesi de olmayalım lütfen.
Neye, neden karşı olduğumuzla ilgili bir “ölçü” koyalım ortaya.
Sanırsın efkâr dağıtmak için gittiği tavernada, piyanist şantörden istediği şarkıyı yazmış peçeteye:
- Çok kafam bozuldu valla; patlatsana oradan bir akil adamlar!
- Neye göre seçilmişler?
- Niye bunlar seçilmişler?
***
Radikal bir çıkışa hazır olun:
Bana ne!
Yazmıyorum.
Yazmayacağım.
Neden yazayım?
“Niye bunlar?” demek, “Niye bunlar değil?” demek anlamına da gelmez mi aynı zamanda?
“Fikir güzel, aldık, kabul ettik ama uygulamada hata var”dan ibaret mi itirazınız?
“Biz bu akil adamları beğenmedik...”
Eeee?
Biraz daha şekerli, fıstıklı, çikolata kaplı olanlarından verelim derlerse;
“Hıh, şimdi oldu tam ağzımıza layık” mı diyeceksiniz?
***
Dik, net, keskin tavırların zamanı şimdi;
Öyle ki “akil adamlar listesi” meselesinde olduğu gibi “tepki” göstermek, “eleştirmek” bile hiç farkında olmadan “ihanet ortağı” haline getirebilir sizi! Herkes kızgın, herkes
öfkeli:
Hülya Avşar’a mı kaldı?
Kadir İnanır’a mı kaldı?
“Aklı” bu işlere yeter birilerine ihale edilseydi bu “operasyon”, kabul edilebilir hale mi gelecekti sizin için “komisyon” ?
Kandil’e Hasan Cemal’i değil de Bekir Coşkun’u yollasalardı;
İmralı’ya Pervin Buldan’ı değil de Birgül Ayman Güler’i gönderselerdi;
Kadir İnanır’ın yerinde Tarık Akan, Müjdat Gezen filan olsaydı;
“Başımızla beraber” gelsin yıkasın beynimizi mi diyecektiniz?
“Jön”ler yarışıyor sanki;
“Başrol” deki selvi boylu üzüm gözlü olmazsa olmaz!
***
Kendi adıma söyleyeyim, benim itirazım “liste”ye, “listedeki kişi seçimine” değil, Ali ile yapmış, Mehmet ile yapmış, Ayşe ile yapmış fark etmez; ben iktidarın bu “listedekiler” aracılığıyla millete açtığı savaşa karşıyım! Başbakan bizzat ilan etmedi mi; “Akil adamlara psikolojik harekat yaptıracağız” diye... Ben bu “liste”nin de unsurlarından biri olduğu “Büyük Kürdistan inşa süreci”ne karşıyım.
***
TBMM’deki konuşmalara, televizyon programlarına dikkat edin; muhalefet de düşüyor zaman zaman bu hataya; kendisini “milliyetçi/ulusalcı” diye tanımlayan aydınlar da:
“Akil Adamlar Komisyonu bu şekilde kurulmamalı” diyorlar
mesela;
Ha, başka şekilde kurulursa “onay” vereceksin yani öyle mi?
“İmparatorluk refleksi” gelişmemiş(!) bir üniter devletten; 1923’te Türk Milliyetçiliği temeli üzerine inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünden yana olduğunu iddia edenler, toplumun her tekrarda daha çok alıştığı kavramları -tam da psikolojik harekatçıların tasarladığı gibi- konuşarak toplumun “alışması”na katkı sağlayacaklarına, süreçle, sürecin yürütme organına dönüşenlerle “muhatap”lığa son vermeliler tez zamanda!
Mustafa Kemal’in “milli mücadele”yi fiilen başlatırken ilk hamlesi “İstanbul Hükümeti”ni yok saymak değil miydi?
Meşru müdafaa hakkı doğmuş, kendi vatanını yeniden “fethetmek” ten başka çaresi kalmamış bir milletin, bu saatten sonra tek yapabileceği “kendi çözüm süreci”ni başlatmak değil mi?
Değilse ne?