İzmir müktesebatı

Elindeki pazar poşetini durağa bırakıp koştu...
Yardıma...
Poşet durağa emanet...
Hem koştu hem yapanlara lanet okudu...
Birkaç kez tökezledi...
Düştü kalktı...
Gösterdi; dizi kanamış...
İnsanlara çarptı...
Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar yuvarlandı...
Yaşaması için dua etti...

***

Kimin?..
Onu bilmiyor...
Tanımıyor...
Yüzünü görmüş değil...
Adı ne?
Boyu, posu?..
Belli değil...
Yaşaması için dua ettiği, uğruna ağladığı ve ona doğru koştuğu insan nasıl bir şey?..
Hiçbir fikri yok...
HHH
Bildiği tek şey bir küçük cümle:
“Askere saldırı, kan aranıyor...”

***

O gün binlerce İzmirli böyle koştu...
Bir anda tek parça oldu şehir...
Mağazalarını, işyerlerini, ocaktaki tencerelerini bırakıp sadece yüreklerini alarak koştular, çocuklarını terör canavarının elinden almaya... Köşelerde gönüllü yol göstericiler belirdi... Düşenleri koşanlar tutup kaldırdılar... Taksiler, otobüsler, dolmuşlar güzergâh değiştirip yardıma koşanları ücretsiz taşıdılar hastanelere...
Sevgilerini sedyelerin başucuna bırakıp döndüler, öfkelerini meydanda haykırmaya...

***

Merak ettim sordum:
“Durakta kalan pazar poşeti?..”
“Dönüp aldım”
dedi...
(Başka şehir olsa, amcanı bıraksan bulamazsın.)

***

Türkiye’nin içine düştüğü ve debelenip bir türlü çıkamadığı derin tuzaktan kurtulmasının sırrıdır bu:
İzmir olmak...
Birinci kurtuluş Samsun’dan başlamıştı...
İkinci kurtuluşun başlayacağı yerin adıdır; İzmir...

***

“AB müktesebatı” olur ya da olmaz...
“İzmir müktesebatıdır” adı...
Yobazın, gericinin, yıkımcının, hainin, satılmışın, ihanetin giremediği şehrin, son iki günde bize anlattığıdır bu...
Tek yön...
Tek çare...
Tek umuttur...
Yolu yok başka...

***

Utanç uykusundaki toplumun, bataklıklarda debelenen ülkenin, bir gün başını kaldırıp geleceğine gülümseyerek bakabileceği zamandır:
Türkiye İzmir olduğunda...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

Bütün yazılan, çizilen ve söylenenlere rağmen Anayasa’dan TÜRK adının silineceğinin,Türk olan ana kitleye ulaşmadığını görüyoruz.
Recep Aynacı

+++

Tanıklar hep gerçekleri söyleyecek kadar kahraman olsalardı o kadar kahraman hala içerde olmazdı.
Rahmi Coşkun

+++

Mehmet’i hangi kurşun öldürdü?
MeŞhur meseldir. Adamı kıstıran hasımları dört koldan yüklenip iyice benzetmektedirler. Kendini savunmaya çalışsa da yediği yumruklardan suratı çarşamba pazarına dönen zavallı; ”Ah arkam! Ah arkam!“ diye feryada başlar. Yumruklar, silleler önden geldiği halde ”arkam“ demesinin manası başkadır. İmdadına yetişecek yakınlarının, dostlarının olmadığına yanmaktadır. İsyanı arkasızlığınadır.
Sizi bilmem ama Hürriyet Gazetesi’nin bugünkü sürmanşeti (8 Ağustos 2012) bana dayak yiyen adamın hikayesini hatırlattı: ”Antalyanın yeni Rusları“ manşetli haberin alt başlığını birlikte okuyalım: ”Ankara ile Erbil arasındaki ilişkilerde son yıllarda yaşanan bahar havası Irak’lı Kürtlerin tatil tercihlerine de yansıdı. Erbil-Antalya seferlerinde yer bulunmuyor. Türk turizmciler Iraklı Kürtler için “Antalya’nın yeni Rusları” diyor.
(...)
Yeni Rusların müjdecisi Hürriyet, Antalya’yı şenlendirenlerin geldiği Kuzey Irak’tan sızan teröristlerin şehit ettiği kahramanlara ilk sayfayı çok görmüş olmalı! Cesetler parçalandığı için kimlikleri Ankara’da yapılan DNA testleriyle tespit edilebilen Çukurca Geçimli Jandarma Karakolu şehitlerinden Jandarma Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya, Jandarma Er Hakan Oktay ve Yaşar Karadağ bırakalım manşeti, alt haber bile olamamış ilk sayfaya. Yaşamda olduğu gibi ölümde de silah arkadaşlığını sürdürürcesine iç içe geçmiş şehitlerin Ankara’dan, Ordu’dan, Diyarbakır Çermik’ten son yolculuklarına uğurlanışı itelendikleri 15. sayfadan veriliyor.
Hürriyet’in sürmanşeti arkasız Mehmetleri arkadan vurulan sille misali iki seksen yere uzatıveriyor. Sınır ötesi kamplardan, dağlardaki eşkıya inlerinden gelecek sinsi saldırılara alışık Koca Çavuş’a Ankara’nın siyasi kumpaslarından, İstanbul’un vatansız sermayesinin silahlarından korunmayı öğretmediler ki.
(...)
Şark Meselesi Osmanlı terekesinin emperyalistlerce paylaşım tasarımıydı. Mustafa Kemal yüzünden tam uygulanamayan parselasyon planı Büyük Ortadoğu Projesi gibi popüler bir kodlama ile yenide gündemdedir. Petrol kartellerinin, dev konsorsiyumların enerji coğrafyasının yeniden paylaşımı projesinin şimdilik son kurbanları Kamil Çavuşla silah arkadaşları. Tetikçiler Kandil’den gelse de, tetik çektirenler, Mehmetlere ölümcül pusu atanlar Atlantik ötesinin, Brüksel’in, Londra’nın, Paris’in, Berlin’in güvenli mahfillerinde küresel güvensizliğin master planları için fazla mesai yapmaktalar.

***

Türkiye sınırının bitişiğinde inşa edilen Kürdistan’ın tasarımcıları bizim vatansız sermaye ile inancı vatansızlaştıranlar koalisyonuna alt işverenlik yaptırmaktalar. Türkiye’yi tez zamanda saracak büyük yangının körükçülüğüne soyunan Bizans sermayesi halka felaketini saadeti gibi gösterme hünerini başarıyla sürdürüyor.
(...)
Uluslararası sisteme eklemlenmiş Bizans sermayesiyle inancı, imanı vatansızlaştıranlar koalisyonunun arkadan silleleri kesilmedikçe Mehmetlere sınırda ölüm nöbetleri tutturmak ne işe yarayacaktır? (...) Sakın asıl iş Erbil- Antalya turizm hattı derken İskenderun-Adana-Mersin-Antalya zinciriyle Akdeniz’in kelepçelenmesi de olmasın?
Av. Hüseyin Özbek

+++

Düşebiliriz, hayat bu! Parasız kalabiliriz, evsiz kalabiliriz, yalnız kalabiliriz, aç kalabiliriz, işimizi veya eşimizi kaybedebiliriz ama bir tek kendimizi kaybetmemeliyiz.
En çok kendimize tutunacak dalımız olmalı, kendi içimizde ağaç gibi dallarımızı büyütmeliyiz. Candan Ünal

+++

Süleymaniye’deki çuvalın Şam yolculuğu
Irak, perişan, kan göz yaşı içersinde, sözüm ona demokrasi ve insan hakları mücadelesi vermekte.
Ölenlerin sayısı milyonu geçmiş, Türkmenler Tuzhurmatuda, Kerkük’te, Altunköprüde, Telaferde ve diğer bölgelerde kesintisiz saldırılara uğruyor, göçe zorlanıyor, yerleri yurtları gasp ediliyor, edilmiş, yapılan resmi müracaatlar nazarı itibara alınmadığı gibi cevap verme gereği bile duyulmuyor.
Türkiye komşusu olan bölünmüş Irak’ta sadece Kürtleri tanırken, yaratılan Kürt bölgesi ile iyi komşuluk ilişkileri kurup kalkındırırken, bölücü vatan hainlerinin hamilerini devlet töreni ile karşılarken ve onlardan medet beklerken, hiçbir ciddi mahfilde Türkmenlerin varlığından, insani ve siyasi haklarından söz etmezken Suriye’ye karşı sorumluluğumuz var diyerek nerdeyse savaş haline gelmişiz.
Suriye’de Türkmen varlığı yalnız kenara itmekle kalınmamış onları bölmeye, önde olanların yerine işbirlikçileri getirme girişimlerine tevessül edilmektedir.
(...)
Yeniçağ Gazetesinin haberine göre (30. 5. 2012) “Bulgaristan Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov’un himayesinde Pravetz’de yapılan toplantıya Suriye Ulusal Konseyi, Suriye Kabile Temsilcileri Birliği ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin temsil eden 40 yetkili katıldı, Mladenov, ‘Dünyayı daha aktif rol oynamaya ikna etmek için çalışacağız” dedi.”
Tarihten ders almadığımız ortada.
“Güvenli Bölge” misali Suriye’nin topraklarında “Tampon Bölge” istenmekte, BM’den yardım istenmekte. O BM ki Musul’u kayıp ettiren, Irak’taki durumu yaratan, Afganistan’da kan gölü ve Suriye’de ayaklanmayı destekleyen... Dün İngiliz bugün ABD’nin emir kulu olan BM... Libya ve Afganistan’ı bombalayan masum insanları öldüren, sonra da “affedersiniz yanlışlık oldu” diyebilen NATO...
Suriye parçalanırsa, Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan Kürdistan güçlenir, Türk varlığı “Türkmenler” Suriye ve Irak’ta yok olur.
(...)
Umarım Süleymaniye’de başımıza geçirilen çuval Şam’da geçirilmez.
( * ) Töre dergisi: sayı - 5 -
Nefi Demirci

+++

Bir Balyoz tutuklusunun eşinden, silah arkadaşlığı
üzerine yaşanmış bir hikaye...

Biri şehit, biri gazi...

1987 yılı başı yer Şemdinli Derecik iki devre arkadaşı oturmuş sohbet ediyor. Ertesi günü tim komutanı olan Hasan Üsteğmen arazi aramasına çıkacak, devre arkadaşı Halil Durmaz yeni çocuğu olmuş; adı Çağlar. Halil, sürekli oğlundan bahsediyor Hasan’ın eşi de bebek bekliyor. Hasan da; eşinin zor geçen hamileliğinde yanında olamadığı için üzüntü duyuyor. Bunu duyan Halil, “Benim oğlum Çağlar, ne olur oğlun olursa adını Çağlar koy, Çağlarlar çok tatlı oluyor”, diyor Hasan Üsteğmen, “İnşallah hayırlısı ile doğsun, seni mi kıracağım erkek olursa elbette”
Gece yarısı yeni emir alınıyor, Hasan Üsteğmen kalıyor görev Halil Durmaz üsteğmen olarak değiştiriliyor.
Malesef ertesi günü Halil kalleşce şehit ediliyor.
Yıllar sonra bir devre yemeğinde Halil’in eşi Hülya’nın da yemeğe katıldığını duyan Hasan artık Halil’in eşinin karşısına çıkma cesaretini buluyor:
“Merhaba ben Hasan. Yıllardır bu acıyla yaşıyorum benim gideceğim göreve son anda Halil’i gönderdiler. Benim şehit olmam gerekiyordu Halil gitti. Yıllarca sizin yüzünüze bakma cesaretini bulamadım, keşke ben ölseydim.”
Hülya Hanım ağlamaya başladı. Öyle yürekli, öyle kahraman, yılların acısı güzel yüzüne yansımış. “Siz sağolun”, diyor.
Havayı dağıtmak isteyen Hasan’ın eşi Halil’in eşi Hülya Hanıma; “Çağlar ne yapıyor” diyor, Hülya Hanım şaşırıyor; “Oğlumun adını nereden biliyorsunuz?”, “Biliyorum, benim oglumun adı da Çağlar. Halil şehit olmadan bir gece önce bizim de oğlumuzun adını verdi, oğlumuzun adı Halil’den bize en büyük hatıra.”
Aynı vatanı, aynı üniformayı, aynı yatakhaneyi, aynı yemeği, aynı kaderi paylaşan biri Şehit biri Gazi olan iki arkadaşın silah arkadaşlığının bugünkü silah arkadaşlarına örnek olması dileğiyle...
Nefise Aslan

+++

Başbakan; Selahaddin Eyyübiler, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslanlardan bahsederek Türk Milletine tarih dersi vermeye çalışıyor. Evet Türk Tarihi Haçlılara karşı yapılmış mücadeleler ve zaferlerle doludur. Fakat hiçbirisi Haçlılarla ve Musevilerle birlik olup Müslümanları hançerlememişti.
Mustafa Acer

Yazarın Diğer Yazıları