İzmir Kitap Fuarı izlenimleri...
Kitap izi sürmeye gidiyorum İzmit'ten İzmir'e. İzlenimlerim olmalı diyorum yazılar boyu. Cennetin Kütüphanesi kitabımdan o sözüm geliyor aklıma: "İz bırakmak isterim, is değil."
Sabah 07.00'de yayıncım Ahmet Acar aldı beni otogardan. Ahmet Acar, soyadını tam anlamıyla hak eden bir adam... Onda hep, gençlik yıllarımın Erzurumlularını görüyorum; mert, dost canlısı, özü sözü bir, tam bir dadaş yani...
Fuarın açılış saatine daha var, kahvaltıya gidiyoruz bir pastaneye, Kastamonu'dan taa oralara benim için gelen HEPAR'lı genç kardeşim Ersin Zengin ve değerli iki arkadaşı da geldiler biraz sonra (adlarını unuttum, bağışlasınlar).
Sohbet, bir kordonboyu turu ve fuar. Vardık Nergiz Yayınları'nın standının önüne. "Atatürk Ekonomi ve Milliyetçilik" adlı yeni kitabımın kocaman afişlerini bastırıp asmış Ahmet Bey, geçip yerime oturuyorum.
Komşu stantları gözlüyorum, kitaplar umut, yazarlar pür heyecan, okur müşkülpesent.
Evet ilk kitabı imzaladık bile. Yazar dostlar da gelmeye başladılar. İşte Mehmet Beşeri, gelip yanıma oturdu, bir kitap kurdu, kitapçı ve de araştırmacı-yazar. Çok da nüktedan, sohbetine doyamadım. Ve özgecil, kendi kitabından çok benim kitabımı okurlara tavsiye edip satın aldırdı.
Sedat Şenermen, saygıdeğer eşi ve kızı da geldi işte, Sedat Bey de "Kitlenme" ve "İslam'da Beyin"adlı yeni kitaplarını imzalıyor. (Diğer yazar arkadaşlardan da kitaplar aldım imzalı, okuduktan sonra yazacağım, sizlere tanıtacağım).
Kitaplarımın çıktığı bir başka yayınevi Berfin de yakınlarda. Sevgili İsmet Aslan gelip hoş geldin diyor, bir ara ben de iade-i ziyarete gidiyorum, şair Aydın Öztürk, Ege'nin doğurgan yazarı Etem Oruç ve mizah yazarı Veysel Boğatepe de oradalar.
HEPAR Genel Başkanı Yücel Savaş geliyor ikinci gün, yanında İstanbul örgütünden İskender Berrak ve İzmir'den az sayıda arkadaş var, mutlanıyorum bu vefadan.
Günümüzde tarihi roman deyince ilk akla gelen isim o, Ahmet Haldun Terzioğlu bitiveriyor birden standın önünde, azıcık dargındık, ne iyi ediyor da geliyor, sarılıyoruz, elimi öpmek istiyor, izin vermiyorum.
Ve son gün, halaoğullarım Ekrem Erdemli ve Salih Zeki Tekin gelip alacaklar beni, Cumhuriyetimizle yaşıt, ailemizin en büyüğü Nesibe Halamın gidip elini öpeceğim Karşıyaka'daki evinde. Gittik, öptüm, hatırını, hâlini sordum, birçok sağlık problemi var ama yine de iyi halam. Son halk oylamasında Bayburt'tan %85 evet çıkmasına çok üzülmüş.
Ve son bir işimiz daha var, onu yapmadan İzmir'den ayrılamam. Atatürk İzmir'i kurtardıktan sonra, o günün ünlü Oteli Kramer Palas'a gider, garsona sorar: "Kral Konstantin, buraya geldi mi, rakı içti mi?" Hayır yanıtı üzerine der ki: "Öyle ise neden İzmir'i almak istemiş?"
Atatürkçü Düşünce Derneği'nin eski genel başkanlarından rahmetli Ertuğrul Kazancı içki içmezdi, takılırdık ona "Ne biçim Atatürkçüsün, rakı içmiyorsun?" diye.
Bu iki anekdot kime ne yaptırır, bilmiyorum ama ben halaoğullarımla gereğini yaptım.
İzmir'de olurum da, Cahit Külebi'nin o dizeleri düşmez mi yâdıma: "İzmir'in denizi kız, kız'ı deniz kokar/İzmir'in sokakları hem deniz, hem kız kokar."
Bu şehrin başka kokuları da var, yalnız deniz ve kız değil, bu şehir Cumhuriyet ve Türk Devrimi kokmakta. O kokuyu bu kez içime çektim doyasıya.