İyi ki varsın Yeniçağ(!)
İsteyen megalomani desin adına; hem Türk basınının en muhalif gazetesi olacaksınız hem de tescilli iktidar medyasına yandaşlık dersi vereceksiniz! Her babayiğidin harcı mı siz söyleyin Allah aşkına...
Bu yazıdaki ifşaattan sonra Başbakan kendisine en yandaş mevkiyi Yeniçağ’a rezerve ettirmeye kalkabilir uçağında diye söylüyorum... Hani koltuğu altından çekilmiş de sert zemine paraşütsüz iniş yapmış gibi sancımasın orası burası “yandaş medya”nın... Kimsenin yerinde gözümüz yok; “gazetecilik” mevkii kâfi; ee zaten onun da rakım, fit, mil vs. gibi önşartları yok!. Biz ne yazdıksa, ne yaptıksa sırtımızı sıvazlamanız, başımızı okşamanız, “yürü ya kulum” demeniz için değil mesleğimizin gereği olduğu için yaptık; ha önşartların “uçmak, zıplamak, takla atmak, derin dalış yapmak” vs. olduğunu zannedenlerin eseridir bugünkü yazı; o ayrı!
İlahi bir tecelli olmalı
Hazırsanız patlatıyoruz bombayı:
WikiLeaks merkezli skandal patlak verdiği günden bu yana “nasıl etsek, ne etsek de iddia bombardımanından iktidarımızı” sakınsak diye kıvranan yandaş medya; şemsiye olarak neyi açtı AKP’nin üzerine biliyor musunuz?
Hani o küçümsedikleri, yerden yere vurdukları, yok saydıkları, burun kıvırdıkları, hedef gösterdikleri Yeniçağ’ı!
Nasıl da ilahi bir tecelli Ya Rab!
Onlar WikiLeaks’in neresinden tutsalar ellerinde kalırken, Yeniçağ’ın manşeti tokat gibi patladı suratlarında: “Yine o adam”...
30 Kasım 2010 tarihli birinci sayfamızda, sızıntıların odağında, 2004’te Fener papazı Barto’yu ekümenik saydı diye Erdoğan’ın 6 hafta boyunca randevu vermediği Eric Edelman’ın olduğuna dikkat çektik de, “intikam” mazareti üretebildiler yaşanan rezilliğe!
Son günlerin yaygın deyişiyle “herkesçe wikilenen iddialar” değil “Eric Edelman” ismiydi asıl haber; Amerika’nın Türkiye’ye hep iddia ettiğimiz gibi “büyükelçi görünümlü ajanlar” yolladığıydı. Ve her türlü maddi ve manevi güçle donatılmış “yandaş medya”, iddia ediyoruz eğer AKP’ye birazcık yaramayacak olsaydı; asla yazamayacaktı bu boyutunu WikiLeaks mevzunun...
Zaten... Yeniçağ’ın gerçek olduğu için, haber olduğu için, ucundan tuttuğunda devamı çorap söküğü gibi Türkiye’de olan biten bir çok gelişmeye; mesela Beyaz Saray’dan fonlanan ajan gazeteci, yazar, kanaat önderlerine kadar gittiği için manşete çektiği haberi, Bugün, Star ve Radikal gazeteleri, yalnız ve ancak, iktidara “mağdur” rolü biçilmesine vesile olsun da, bu işten de ajitasyonun hakkıyla yırtsın diye gündeme getirmedi mi?
Tamam iktidar ve avanesinin “din”i işine geldiği gibi dönüştürmek konusundaki eğilimleri biliniyordu ama... “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslümana farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler...”den... “Yeniçağ’da da olsa haberi arayınız. Çünkü haber AKP’nin işine yarıyorsa onu kullanmak her yandaş medya mensubuna farzdır. İktidardakiler, yaptıkları işten hoışlandıkları yalakaları için bütün nimetlerini önlerine sererler...” ilhamı çıkaracaklarını biz bile tahmin edemezdik...
Oray Eğin dünkü yazısında “Komplo teorisi dediğiniz de biraz entelektüel olursa ciddiye alınır” diyor ya... Aynısı yandaşlık için de geçerli. Hele bir de “yandaş gazetecilik” gibi bir iddiayla çıkıyorsanız ortaya; o zaman hiç değilse asgari düzeyde; en azından yeri geldiğinde muhalefetin suratına çakacak kadar bilgiyi, belgeyi; siyasi tarih hafızanızın olması gerekmez mi?
Star kalkmış bir de “Persona non grata” diye takdim etmiş Eric Edelman’ı! İyi de neye dayanarak? Ankara, Edelman’ı “istenmeyen adam” ilan etti de biz mi bilmiyoruz? Edelman’a bundan 6 yıl önce o yakıştırmayı, yalnız beğenmediğiniz Yeniçağ yapmadı mı Türk basınında! Altı yıl sonra uyanıp, intihalciliğiniz yetmezmiş gibi bir de üzerine editoryal cehaletinizi gözler önüne seriyorsunuz ya... Kendi düşen ağlamaz!
Velhasıl... Nasılmış?
Her akşam başka bir kanalın ekranına kurum kurum kurularak yapılır mıymış gazetecilik? İktidar uçaklarında hazır ve nazır olmayı maharet sayarak olmuyormuş değil mi? Değil “gizli belgeler”le kitap yazmak, gözünüzün önündeki bile görmekten acizmişsiniz meğer! Biraz bilgi... Biraz cesaret... Biraz ufuk... Hiçbiri yoksa “hafıza” gerekliymiş ha! Peki nasıl edinilirmiş hafıza? Önünüze servis edilen “eski defterleri” karıştırarak olmadığını anlamışsınızdır değil mi? Ne o? Asıl olan eskiye döndüğünüzde “kaynakça” olarak kullanılabilecek arşiv defterleri yapabilmek miymiş yoksa manşetlerden!
Çalmanın da adabı var...
Kim sorarsa siz bir de yandaş medya olacaksınız... Tüüüh!
Sayın Başbakan alenen kandırılıyorsunuz; iktidarınızın sıkıştığı yerde bunlar kalkıp size kalkan olacak, perde olacak, halkı uyutacak, uyuşturacak öyle mi? Kendileri ayakta uyuyor; onları uyandırmaya adam lazım.
Bu cehaletle, bünyelerini ele geçiren armut piş ağzıma düş virüsüyle, tembellikle, menfaate odaklı düşünce sistemiyle bırakın yandaşı, üzerlerine hıyar doğrayıp cacık yapamazsınız bu zihniyetten!
Ha yine de yaptım olacak derseniz;
İşte böyle ellerine yüzlerine bulaştırırlar... Bugüne kadar kendilerine tahsis edilen pırıltılı konumlara güvenerek, tepeden baktıkları Yeniçağ’ın manşetinin altında böyle ezilirler işte... Bir gün “geçek”lere ihtiyaç duyduklarında; gerçeği çarpıtma alışkanlığıyla böyle dolanır elleri ayaklarına...
Haber alıntılamayı, hadi daha net söyleyeyim “çalmayı” dahi adabıyla yapamazlar...
Hiçbirimize vahiy yoluyla bildirilmiyor yaptığımız haberler, her birimizin beslendiği bir kaynak var illa ki ama... Hiçbirimiz “emek hırsızlığı”na başvurmuyoruz, okuyucuyu aptal yerine koymuyoruz, ne kendimizi ne karşımızdakini kandırıyoruz, komplekslerimizin esiri olup eli her kalem tutan insanın bilmesi gereken “dipnot” müessesini göz ardı etmiyoruz.. Ha ille de çalacaksak en azından ‘ayıp olmasın’ diye başlığı, ara başlığı, içerikteki dizini değiştiriyoruz; kopyala-yapıştır yapmıyoruz kör gözüm parmağına der gibi!
Edelman’ın geçmişiyle ilgili yıllardır sadece Yeniçağ’ın yazdığı ne varsa, hem de 30 Kasım tarihli “özel haber”imizdeki derlenmiş şekliyle alıp, hiç utanmadan satır satır aktarmışlar da bunu bile yapmamışlar. Yeniçağ’ı kaynak gösterirlerse burunları yere düşer daha fenası yandaşlıklarına halel gelir çünkü..
Benim bu yüzsüzlük, bu sığlık, bu beceriksizlik karşısında nutkum tutuldu... Başbakanı, iktidarı koruyabilmek için dahi muhalefetin bilgisine muhtaç olan yandaş medyasına emanet ederken, “Allah sonunuzu hayır etsin” demekten gayrı ne gelir elden.
Not: Siz yine de çaktırmadan sümenaltından Yeniçağ’ı okuyun Sayın Başbakan; belli mi olur bir gün belki yine kurtarıcınız olur “gerçek” haberler!
++++++
“Mister Yalaka” sayemizde wikilendi...
What i know is... Baş harfleri, Wiki.
“Bildiğim” demek.
Tarikatlar-cemaatler iktidarda fink atıyormuş, bakanlar birbirini jurnalliyormuş, ispiyoncu gazetecilerimiz varmış, yiyip içip Amerikan elçilerine kusuyorlarmış, yolsuzluk varmış, rüşvet varmış, ihalelerde avanta dağıtılıyormuş, malı götürenler yurtdışındaki gizli hesaplara istifliyormuş, Deniz Feneri varmış, uyuşturucu satıcısı vekil varmış, sübyancı varmış, futbol siyasete alet edilmiş, seçim kazanmak için örtülü ödenekten para ödeniyormuş, Başbakan az okuyormuş, Cumhurbaşkanı yüzünden devamlı bir gözü arkadaymış, Ankara’ya ikiyüzlülük hâkimmiş, herkes birbirinin arkasından entrika çeviriyormuş, AKP memur alırken bizden olan-bizden olmayan ayrımı yapıyormuş...
Wiki’meyen var mı bunları...
WikiLeaks skandalının en skandal tarafı, skandalları herkesin biliyor olması.
Peki, gırtlağına kadar bunca skandalın içinde yaşıyor olmasına rağmen, neden ilk kez duyuyormuş gibi yapıyor Türkiye? Çünkü... WikiLeaks belgelerinin orijinal metinlerini satır satır okudum, bilgisayar marifetiyle kelime kelime taradım... “Öyle biri var” ki, tüm dünyada, sadece bizim belgelerde adı geçiyor.
Fransa belgelerinde yok. Almanya belgelerinde yok. Rusya belgelerinde yok. Bi tek bizde var.
Mister yalaka! İnanmayan, açsın tek tek okusun...
Dünyadaki 270 büyükelçilik ve konsolosluktan Washington’a onbinlerce sayfa kripto gönderen Amerikalı diplomatlar, tüm dünyada sadece Türkiye’den geçtikleri kriptolarda “yalaka şahsiyeti”ne yer vermiş.
Veya, açın bakın televizyonlara...
“Önemli değil, mahalle dedikodusu, salak Amerikalılar, hepsi uyduruk, iftira, yalan, bir bardak suda fırtına, ilişkilerimizi etkilemez, sorun olmaz” demeleri...
“Yarabbi şükür” demeleri ondan.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Biri devletin şahsiyetini korumalı
“Basit bir soru: İktidar koltuğunda MHP otursaydı... AKP de ana muhalefet partisi olsaydı... Ve... WikiLeaks’in önceki gün açıkladığı ABD’nin gizli yazışmaları, aynı iddiaları bu kez MHP’yle ilgili olarak gündeme getirseydi... Acaba; AKP’nin Genel Başkanı çıkıp da, “Parti olarak, yabancı bir ülkedeki internet sitesine dayanarak ve sağladığı bilgilere bel bağlayarak, MHP hakkında hüküm vermeyiz ve iç politikaya malzeme olarak kullanmayız” mı derdi?
Yoksa...
O belgeleri yandaş medyası aracılığıyla çarşaf çarşaf yayınlatıp, iktidar partisinin yöneticilerini dünyaya geldiklerine pişman mı ederdi?” diyen Mustafa Mutlu, Vatan’daki köşesinden soruyor:
“Bahçeli’nin hesabı ne?” Sorunun cevabını aynı gün Milliyet’teki köşesinde Fikret Bila şöyle veriyor:
“MHP liderinin bu tutumunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin manevi şahsiyetini koruma çabası olduğu açık!”
++++++
Kim ne dedi
AKP dava açmalı
Bence Recep Tayyip Erdoğan, Vecdi Gönül, Mehmet Şimşek, Abdülkadir Aksu, Kürşad Tüzmen, Şaban Dişli vb. gibi imzalı kriptolarda adı geçen kişiler imza sahibi büyükelçiler hakkında dava açsınlar! (...) Bence hem şahsi hem de hükümetin onurlu duruşunu temin edebilmek için tek yol dava açmak! Oktay Ekşi’ye davalarını anında açmışlardı!
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet
Korku dağları sarmış
Hedef haline gelmenin maliyeti, elinde ne olduğunu bilmediğiniz bir muhatap karşısında çok ağır olabilir. O bakımdan vitrindeki siyasetçilerin beklenen topçu ateşinden korunmak amacıyla siperlere girmiş askerler gibi davrandığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Gül dün “Olur böyle şeyler” demeye gelen ifadelerle olayı sıradanlaştırmaya çalışırken “kadim dostluklarımız”ın asla zarar görmeyeceğini anlatıyordu. Başbakan “eteklerindeki taşların dökülmesi”ni son taş düşene kadar bekleyecek mi? Siyasi muhalefet de yabancı bir ülkenin maşası gibi görünme kaygısı ile son derece dikkatli... Muhalefet partileri, halkta uyanacak milliyetçi tepkilere karşı dikkatli olmaya çalışıyorlar; bu belli oluyor.
* Güngör Mengi / Vatan
AKP’nin minik kuşları
WikiLeaks’ta yayınlanacak Türkiye belgelerinin henüz başındayız. Daha neler çıkacak neler... Ve Türkiye’yi kimlerin, hangi Minik Kuş’ların yönettiğini elalemin yazışmalarından dehşetle, hayretle, ibretle ve utanarak izlemeye devam edeceğiz...
* Emin Çölaşan / Sözcü
İnternet iddiacıları sus pus
Erdoğan lehinde yazılanları doğru, aleyhinde yazılanları kuşkulu buluyorlar. Kim mi bu yiğitler? Saygın kişiler hakkındaki asılsız dedikoduları “İnternete düştü” diye sayfalarına taşıyan gazeteler... İmzasız mektuplarla açılan Ergenekon davalarını en ufak kuşku duymadan destekleyenler. Ne var ki, iddialar görmezden gelerek gözden kaybedilecek cinsten değil. Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında “İsviçre’de 8 ayrı hesabı var” iddiası ciddi bir iddiadır. Muhterem basınımızın iddialar arasında bu bölümü titizlikle gizlemeye çalışması durumu değiştirmez.
* Melih Aşık / Milliyet
Uçak taifesinin dikkatine!..
Daha önceleri yazdığımız için bize şaşırtıcı gelmeyen şu değerlendirme Çankaya’daki AKP’liyi analiz eden belgelerde yer alıyor:
“...RTE’nin aksine Gül İngilizce biliyor ve daha demokrat görünüyor. Ancak bu yanıltıcıdır.” Yandaşlara, yandaş olmadıklarını iddia eden; ne ki özel uçağında yer aldıktan sonra Çankaya’dakinin davulunu çalan gazeteler ve gazetecilerin bilgisine sunulur!
* Cüneyt Arcayürek/ Cumhuriyet
Basın görevini yapsın
Bu yolsuzluk ve çıkar sağlama işi AKP’nin karşısına dikilen kalın bir duvar haline gelebilir. Çünkü işin içine haraç, şantaj, rüşvet, irtikab iddiaları bile girmiştir. Başbakan bunlara cevap vermeyip sustukça da hem AKP hem kendisi aşınacaktır. Wikileaks belgelerinin siyasal olanları bir yana; yolsuzluk ve çıkar sağlamakla ilgili olanı bir yana... İkincileri takip etmek ve hesabını sormak da basının görevlerinden birisidir...
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
MİNİ YORUM
Taraf olan bitaraf oldu
Bu hengamede neredeyse kaçıyordu gözümden. Taraf “PKK’dan tehdit aldığı iddia edilen yazarı Orhan Miroğlu”na sahip çıkınca, geçmişte aynı duruma düşen ve “tak sepeti koluna herkes kendi yoluna” muamelesi gören Önder Aytaç basmış feryadı: “Beni niye bir p.. gibi kapının önüne koydunuz?”
Biz o günlerde bu “acı gerçeğe” dikkat çektiğimizde; “Taraf”ınızı savunup bizleri yalanlayan siz değil miydiniz Sayın Aytaç; demek “Taraf” olan da bi taraf olabiliyormuş ha!