İsyan provası mı?
“İsyan provası” yeni değil, Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi aslında. Adına “açılım”, “barış süreci” denilen ucube uygulamalar yüzünden bazılarının aklına karpuz kabuğu düşmüştü bile. Ne de olsa Oslo müzakerelerinde “söz” verilmişti. “Senin devletin bize söz verdi” lakırdısı bir tepki olarak değil, olup-bitenlerle ilgiliydi. Askerini kışlaya, polisini karakola hapsedip güvenlik ve asayişi örgütün inisiyatifine bırakan AKP hükümeti şimdi ciyaklıyor. Oysa Genelkurmay karargahının, yüksek rütbeli askerlerin yasadışı dinlenmesinden bir dönem nasıl da keyif alıyordu. “Askeri vesayeti sonlandıracağız” çığlıkları ile Silivri hukuksuzluğuna zafer naraları atmadılar mı? “Vesayet... Vesayet” derken şimdi bölgede “terör örgütünün vesayeti altına girdiler.” Gelecek nesiller yerine gelecek seçimler üzerine hesaplar yaptıkları için kurdukları “ortaklık” sonunda başlarına bela oldu. Ortaklardan birini önce “haşhaşi ve ajan” ilan ettiler. Diğerini seçimler boyunca oyalayıp, şımarttıkça şımarttılar... Sözde şehitlik mezarlıkları oluşturulurken hiç sesleri çıkmadı. Belediyelerde tabelalar değişti. Teröristin heykeli dikildiğinde, Diyarbakır’da Valilik yapmış, İçişleri Bakanı “Fiberglastan yapılan heykel işini abartmamak lazım” açıklaması yapmadı mı? Aynı Bakan Efkan Ala’nın 18 ölü, yüzlerce yaralı ve sokağa çıkma yasağından sonra “Misli ile karşılık veririz” açıklamasının samimiyeti sorgulanamaz mı?
Sadece belediyelerin tabelaları değişmedi! Neredeyse devletin dili değişiyor. PKK yüzlerce yıllık coğrafi yerlerin adlarını kendine göre değiştirirken aynı jargonu medya ile beraber devletin yetkilileri, bakanı, başbakanı, Cumhurbaşkanı da kullanmaya başladı. Ayn el-Arap ya da Arap Pınarı yerine Kobani de derseniz Kobani teriminin bedelini de ödersiniz! Okullarda, meydanlarda bayrak ve heykel yakma alçaklığına göz yumulunca gelip askeri birlikten indirdiler bayrağı... Şehirlere yayıldı bu eylem. Sokağa çıkma yasağına rağmen Atatürk’ün heykelleri, ay-yıldızlı bayrak hedef alınabiliyorsa yaydan çıkmış okun hedefi de bellidir. Siz bakmayın HDP sözcülerinin yalandan “kınama” açıklamalarına etkinliğini yitirmiş PKK’yı ayakta tutabilmek için taktik üzerine taktik geliştiriyorlar. Yağmacılığa, talana yol veriyorlar. Yakıp, yıkıp, kudurmalarını teşvik ediyor.
Gelelim Diyarbakır ve Batman’da Hizbullah-PKK çatışmasına... Hizbullah çeşitli dernek isimleri ile bölgede etkinliğini sürdürüyor. Hizbullah Belediye imkanlarına rağmen PKK’nın toplayamadığı kalabalığı, Diyarbakır mitinglerinde 500 binin üzerine çıkarıyor. Mardin, Adıyaman, Bingöl, Van ile kalmayıp Gaziantep, Adana ve Tarsus’a kadar faaliyet alanını genişletiyor. Bir kaç gün önce Tarsus’ta kurban derisi toplama kavgasında çatışmıştı PKK ile Hizbullah... Diyarbakır’da silahlar konuştu bu kez. Üçü Hizbullahçı 10 kişi öldü. Gerginlik bölgeyi sarmış durumda. Sadece satırlar, boğma ipleri değil silahlar sergileniyor karşılıklı. Ayn el-Arap’ta IŞİD ile savaşmayı göze alamayan PKK’nın Hizbullah karşısında da tutunamayacağı görüşüne ise katılmıyorum. Her şeyden önce Hizbullah dağda değil şehirde, dolayısı ile kentte karşı karşıya gelmeleri mümkün değil. Kaldı ki PKK ve Hizbullah yönetimleri böyle bir ortama müsaade etmez. Nitekim PKK’nın yan kuruluşlarının “HÜDA PAR mensuplarının infaz edileceği” açıklaması derhal kaldırıldı. Sonuçta her iki örgütün hedefi Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Düşman ortak yani. PKK’nın Ayn el-Arap’ta tutunamayışına gelince. Coğrafi konumlardan dolayı vur-kaç taktiği uygulayan PKK’nın, düz arazide IŞİD karşısında başarılı olması mümkün değil. HDP’nin “koridor oluşturmak için silah yardımı” taleplerini de mantıklı görmüyorum. IŞİD kara harekatı ile bölgeden sökülüp atılmadığı müddetçe PKK ve PYD’nin orada tutunması imkansız. Benim asıl kafama takılan da bu... ABD kendisi girmeyi göze alamadığı için Lazkiye limanına ulaşacak koridor için Türkiye zorlanıyor. Sözü fazla uzatmayalım Türk askerinin tasfiyesine çanak tutan AKP, sonuçta Türk askerine muhtaç oldu. Diyarbakır ve Batman caddelerine asker çıkarmak zorunda kaldı. Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar’ın “IŞİD ve PKK” için “İkisini de vurun” emrini bilahare değerlendirelim.