İsviçre’de hesaplar Silivri’de tutsaklar

Başbakan’ın şu iddialar karşısında herhangi bir şeyi ispat yükümlülüğü yok. İspat, iddia sahibine düşer. Ben ana muhalefet lideri olsaydım şunu söylerdim: Anladın mı, şimdi mesnetsiz iddiayla suçlananın, bu yüzden tutuklananın halini?

Çıkın bir yüksekçe yere, örneğin bir balkona ya da bir kürsüye ve haykırın:
- Alçaakklaaar! Şerefsizleeer!
Herkes de sizi aval aval dinlesin.
Söyler misiniz, bu tavır sizin yüceliğinizin ve şerefliliğiniz kanıtı olabilir mi?
Bir de bu haykırışlarınızın hedefi de yanlışsa ne olacak? Adama demezler mi:
- Ne oluyor? Bana niye bağırıyorsun? Kim söylemişse git ona bağır arkadaş!
Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, İsviçre’deki hesaplar konusunda esip küfüren Tayyip Bey’e aynı şeyi söyledi:
- Git neyin var neyin yoksa halka açıkla, sonra da yüreğin yetiyorsa git Amerikalılardan hesabını sor! Bize niye celalleniyorsun?
Dün de bu sütunda açıkladım. Kimse elinde belge, delil olmadan Erdoğan’a şunu söyleyemez:
-İsviçre’deki hesabının hesabını ver!
Bunun için elde delil, belge gerek.
Yoksa söylenecek şey, herhangi bir suçlamada bulunmaksızın aynen şudur:
- Amerikalılar, senin İsviçre’de altı hesabın olduğunu ileri sürüyorlar. Ne diyorsun?
Onun da yanıtını vermesi yeter.
Yoksa bağırıp çağırır, olmadık derecede öfkelenirsen bu sefer art niyetliler sorarlar:
- Ne bağırıyorsun arkadaş, bu şiddet bu celal hangi telaşın ürünü?

* * *

Tekrar ediyorum. Başbakan’ın şu iddialar karşısında herhangi bir şeyi ispat yükümlülüğü yok. İspat, iddia sahibine düşer.
Ben ana muhalefet lideri olsaydım, daha güçlü bir delil olmadan bunu gündeme bile getirmezdim. Yalnızca şunu söylerdim:
- Gördün mü Başbakan? Anladın mı, şimdi mesnetsiz iddiayla suçlananın, bu yüzden tutuklananın halini?
Bu sorunun da anlamsız olduğunu, Erdoğan aşağıdaki sözleriyle kanıtlıyor:
- Belediye Başkanı olduğum dönemde ’1 milyar doları vardır’diyen, Ergenekon davasından zanlı olarak içeride. Başbakan burada ne demek istiyor? ABD’ye kızmak yerine basını tehdit ederken amacı şunu demek mi:
- Benim hakkımda böyle şeyler söyleyen, kendini Silivri’de bulur. Silivri çağrışımı talihsiz olmuştur. Demokrasiden zerrece nasibini almış herkes için Silivri ağır bir vicdan azabıdır. Öyle anlaşılıyor ki, Tayyip Bey için değilmiş. Yazık! Çok yazık!..
Tayyip Bey ABD’ye yöneltemediği öfkesini muhaliflerine yöneltiyor ve diyor ki:
- Düne kadar Türkiye’yi sırça köşkten izliyorlardı, bugün artık kendi ülkelerini yabancı ülkelerin diplomatlarının dedikodularından izliyorlar. Bir kez daha belirteyim, bu belgelere fazla önem atfedilmesine katılmıyorum ama bunları yok da sayamazsınız. Hele hele kimileri iddia sahibinin adını da veriyor. Örneğin Dışişleri Bakanı Davutoğlu için, “çok tehlikeli” nitelendirmesinde bulunanın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül olduğu bildirilmiş. Yine birçok belgede, ileri sürülen hususların, iktidara yakın çevrelerden geldiği belirtilmiş, ama isimler verilmeyip, yalnızca XXX olarak geçmiş. Sayın Başbakan şimdi bu belgelerde ileri sürülen hususlarla ile ilgili olarak dava açacağını söylüyor. Bence hemen yapmalı. Yalnız belirtelim ki, bu belgelerde imzası bulunanların kendisinin belediye başkanlığı sırasındaki fiilleri dolayısıyla suçlamalarda bulunan Tuncay Özkan’ın akıbetine uğramayacakları kesindir. Kolaysa Başbakan gidip Amerikalılara hesap sorsun ve desin ki:
- Sizinkiler neden böyle şeyler yazmışlar?
Diyemez. Diyemez, çünkü alacağı cevap bellidir:
- Aman efendim, yazanlar bizimkiler ama söyleyenler de sizinkiler!..
* Ali Sirmen / Cumhuriyet


++++++

Polisse daha vahim...
Sincan Hâkimi Kaçmaz’ın başına gelenleri biliyorsunuz.. Gece yarısı gelen kimliği belirsiz bir ihbarla, ’uyuşturucu ve fuhuş operasyonu’adı altında 40 polis tarafından kaldığı otel odası basıldı..Didik didik arandı; meğer ihbar asılsızmış!.. Baskının görüntüleri internet sitesinde Cihan Haber Ajansı mahreciyle yayınlanınca dün sormuştum; Cihan, baskını nasıl haber almış, yoksa her otelde bir kameramanı mı var!. Yazıyı okuyan gazeteci arkadaşlar saf olma dediler; polis kamerasıdır.. Arkadaşlar o halde durum daha da vahim dedim.. Daha da ürkütücü, korkutucu.. Başına geldiğini düşünün.. Hakkınızda faili meçhul bir ihbar yapılıyor, polis ihbarı değerlendiriyor, ileride tartışma konusu olmasın, şaibeli nokta kalmasın, her şey açık ve net olsun diye kameraya çekiyor.. Belge olsun, kanıt olsun diye.. Sonra ihbar asılsız çıksa da görüntüleri yayınlasın diye birilerine veriyor.. İhbar doğru çıksa, büyük bir çete
çökertilse anlarım.. Asılsız ihbarın görüntülerinin haber ajansında işi ne?
Kime ne faydası var! Veya kim neyi amaçladı.. Korkutucu demem bundandır..
Not: İçleri Bakanı bir cevap
verir herhalde..
* Mehmet Tezkan / Milliyet

++++++

Hiçbirimizin kayıtsız kalamayacağı,
dünya siyasetini ve diplomasiyi sonuna kadar değiştirecek bir sürecin kapısı aralandı. Buna ’mahremiyetin sonu’da diyebiliriz: Dünyada ’kapalı kapılar
ardında’ dönemi resmen bitti. Anlaşıldı ki artık dünyanın hiçbir yerinde gizliliğe yer yok... Bundan elbette bir gün İsrail de nasibini alacak...
* Oray Eğin / Akşam


++++++

İtiraf!
Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan her duruşmada yargıçlara “Bana suçumu söyleyin” diye sesleniyor ama cevap alamıyordu. Özkan’ın avukatı Ahmet Çörtoğlu dün yaptığı açıklamada dedi ki: “Müvekkilim Tuncay Özkan’a ilk somut cevap Sayın Başbakan Erdoğan’dan geldi”. Ne demişti Başbakan: “Erdoğan’ın 1 milyar doları var diyen yazar şu anda Ergenekon davasından içerde...” Tuncay Özkan’ın bitmeyen hapisliğinin sebebi yıllar önce bunu yazması mı? O sonuç çıkıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aynı yönde konuştu: “Sayın Başbakan kendisiyle ilgili olarak ’İftira atanlar Ergenekon’dadırlar, onlar Ergenekon dolayısıyla yargılanıyorlar’dedi. Demek yargılama darbeyle ilgili değil, başka bir nedenden dolayı içerdeler. Başbakan’a karşı oldukları için içerdeler. Çok önemli bir itiraf. Sayın Başbakan’a kim karşı çıkarsa, aynen paketleyip Ergenekon’dan içeri atabiliyorsunuz.”
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Vicdan testi
BİR: Eğer Amerikan diplomatlarının dedikodularını dayanak yaparak sağa sola iftira atmak caiz değilse... Bir haham bozuntusunun üfürüklerinin manşetlere taşınarak sağa sola iftira atılması caiz midir?
İKİ: Eğer Amerikan diplomatlarının dedikodularından yola çıkarak Başbakan’ın dünürü Sadık Albayrak’ın onurunu çiğnemek ayıp ise, her türlü dedikodunun üstüne atlanarak hapse atılan Mehmet Haberal’ın çiğnenen onuru ne olacak?
ÜÇ: Eğer Amerikan diplomatlarının dedikoduları için “Bunların haber değeri bile yoktur” diyeceksek, Ergenekon sanıkları hakkında ortaya atılan her türlü dedikodu neden manşetlere taşındı?
* Ahmet Hakan / Hürriyet

++++++

Şerefsiz bu Wiki
Prens Andrew. Kraliçe’nin oğlu. İngiltere’nin ticaretten sorumlu özel temsilcisi. Ülkesinin yabancı ülkelerdeki yatırımları için ülke ülke dolaşıyor.
*
Kırgızistan’da... Ertesi gün, Kırgızistan Devlet Başkanı’yla randevusu var. Brifing almak için İngiliz işadamlarıyla kahvaltı ediyor, masada İngiltere’nin Bişkek Büyükelçisi ile ABD’nin Bişkek Büyükelçisi var. ABD Büyükelçisi, konuşulanları kripto ile Washington’a geçiyor.
*
Wiki ampul gibi yayınladı!
Okuyoruz...
*
Gaz işi yapan İngiliz işadamı, Kırgızistan’da yabancı yatırımcılara vergi uygulandığını belirterek, bunun “insan haklarına aykırı” olduğunu söylüyor!
Madenci bir işadamı, 90’lı yıllarda Batılı işadamlarının Kırgızları tufaya getirdiğini, adil olmayan, hatta zorla, tehditle anlaşmalar imzalatıldığını, bunun da yurtsever Kırgızları rahatsız ettiğini hatırlatıyor. Prens Andrew, “anlaşma anlaşmadır” diyor!
Bir işadamı “devlet başkanının oğluna avanta vermeyen, bu ülkede iş yapamaz” diyor. Bir başka işadamı, “eskiden Akayev’in oğluna avanta veriyorduk, şimdi Bakiyev’in oğluna avanta veriyoruz, değişen bi şey yok” diyor. Prens kahkaha atıyor, “Tıpkı Fransa gibi” diyor!
Prens, ABD Büyükelçisi’ne dönüyor, “sizin yatırımlar ne âlemde peki?” diye soruyor, ABD Büyükelçisi, “hükümetin bakanları çalabildiğin kadar çal zihniyetinde” diyor! Yarınki resmi görüşmede “ekonomik istikrar çağrısı yapması” nı istiyorlar Prens’ten!
*
Prens de, “yolsuzluk konusunda biz ne yapabiliriz ki?” diye sorup, cevabı da kendisi veriyor: “Rüşvet kültürü hastalık gibi bi şey, hasta olan iyileşmek istemiyorsa, elden ne gelir, kim ne yapabilir!”
*
Rüşvet doktoru Prens, kendi ülkesinden örnek veriyor, Suudilere rüşvet yediren İngiliz uçak şirketine İngiltere’de soruşturma açıldığını hatırlatarak, soruşturma açan İngiltere Dolandırıcılık Dairesi’nin “ahmak” olduğunu söylüyor!
Yolsuzluk haberlerini ha bire manşete çıkaran Guardian Gazetesi’nin de “burnunu her şeye sokan gereksiz adamlar” olduğunu belirtip, ticaret hayatını engellediklerini söylüyor!
Wiki ampul gibi yayınladı...
Demek ki neymiş?
*
Yabancıya vergi, insan haklarına aykırıymış... El âlemin ülkesinde zorla, tehditle, rüşvetle anlaşma yapmak, mubahmış... Hükümetlerin çalabildiği kadar çalabilmesi için ekonomik istikrar çağrısı yapmak gerekiyormuş... Yolsuzlukla mücadele edenler ahmak... Yolsuzlukları manşet yapan gazeteciler ise, ticareti engelleyen vatan hainleriymiş bi nevi.
Şerefsiz bu Wiki.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

++++++


Yunan istihbaratıyla ‘gizli görüşme’nin anlamı ne
Bir gizli istihbarat servisinin başkanı, başka bir ülkeyi resmen ziyaret edebilir ve o ülkenin başbakanıyla da görüşebilir...
Örneğin CIA başkanları bu kapsamda defalarca ülkemize geldiler ve bakanlarımızı, başbakanlarımızı ziyaret ettiler...
Ama ben, bir başbakanın, bir başka ülkenin gizli istihbarat servisinin başkanı ile, bir sınır ilçesindeki küçük bir otelde, gizli kapaklı bir şekilde görüştüğünü bugüne kadar hiç duymadım. “Acaba ben mi duymadım” diyerek, uzun uzun araştırdım; böyle bir örneğe rastlamadım!

* * *

Konuyu CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan gündeme getirmiş...
Seyhan, 18 ve 22 Ekim 2010 tarihlerinde TBMM Başkanlığı’na iki ayrı soru önergesi vermiş... Başbakan’ın referandumdan hemen sonra, yani 21 Eylül’de tatile çıktığını ama nereye gittiğinin açıklanmadığını belirterek, şu soruları sormuş:
“Başbakan bu sırada Edirne’nin Keşan ilçesine giderek, Şapçı Prestije Otel’de bir görüşme yapmış mıdır?
Görüşülen kişi Yunan İstihbarat Servisi Başkanı mıdır?
Görüşmenin içeriği nedir ve Türkiye’nin Güneydoğu politikası ile ilgisi var mıdır?
Görüşmede Abdullah Öcalan ile ilgili bilgi belge paylaşımı ve aktarımı yapılmış mıdır?”

* * *


Bu sorulara yanıt Başbakan’dan değil ama Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten geldi.
Çiçek, iddia edilen görüşmeyi reddetmeyerek, şu bilgileri verdi: “Konuyu MİT’e sorduk. MİT’ten, ’2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Kanunu çerçevesinde, görevlere ilişkin faaliyetlerin gizli olarak yürütüldüğü’cevabı geldi...”

* * *


Sakın yanlış anlaşılmasın:
İki komşu ülke arasında “istihbarat paylaşımı” yapılmasına...
Bu amaçla gizli istihbarat örgütlerinin başkanlarının veya diğer görevlilerinin bir araya gelmesine, kimse itiraz edemez... Ama bir Başbakan, “Tatile çıkıyorum” diyerek ortadan kaybolursa... Bir başka ülkenin gizli servis başkanını, bir sınır ilçesindeki küçük bir otele davet ederse... Ve onunla adeta bir “gizli servis elemanı” gibi “bizzat” görüşürse...
Sokaktaki vatandaş da bu gelişmeleri bugün olduğu gibi günün birinde öğrenirse...
İster istemez şu soruyu sorar:
“Başbakan, kendi gizli istihbarat servisinin başkanına güvenmiyor mu ki; böyle bir görüşmeyi bizzat gerçekleştiriyor?”

* * *


Sahi... Başbakan, neden böyle bir görüşmeye gitmeyi kabul etti?
Böyle bir görüşmeye ihtiyaç duyuyorsa, neden MİT Başkanı’nı görevlendirmedi?
MİT neden Yunanistan Gizli İstihbarat Örgütü’nün Başkanı’nı Ankara’ya davet edip, bu görüşmenin Başbakanlık binasında gerçekleşmesini sağlamadı? Tamam; konu, “milli güvenlik” olunca, fazla soru sorulmaması gerekir... Ama bu “ilk”, insanın kafasını karıştırıyor! Kafa karışınca da sorular artıyor:
Neden? Neden? Neden?
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++


MİNİ YORUM
Nice yıllara Ulusal Kanal...
Ulusal Kanal kuruluş yıldönümünü kutluyor bugün. Atlattıkları badireleri anlatan bir mektup eşliğinde yollamışlar davetiyeyi... Baskınlar, gözaltılar, hapisler... “Gazetecilikle” suçlanmalar(!) Son dönemde muhalefet eden bir çok yayın organı gibi; hatta belki herkesten biraz daha fazla uğradıkları muhakkak iktidar zulmüne... Yine de açık tuttukları için bile sadece ekranlarını kutlamaya değer... Hatay’dan Ulusal Kanal’a daha nice seneler...

Yazarın Diğer Yazıları