İşte ülke siyasetinin “kızılelma”sı!..
Yaklaştıkça, “özgül ağırlık”larını keşfeden “gayretkeş”ler yüzünden yine uzaklaşan o nihai hedef!
Muhteşem diz çöküş!
Muhteşem şakşak!
***
Cuma selamlıkları, seçim alıştırması mitingcikleri, halkın arasına karışmalar, gazetecilerin aleni taraf beyanları vs... Hiçbiri değilse bile bu fotoğraf ufaktan hoplatmıştır Erdoğan’ı:
- Benim “Söz ola kestire başı”larla, “Düşman sevindirmeyin”lerle bile kendi “dava arkadaşlarım”a yaptıramadığımı, TOMA’larla, gaz bombalarıyla, plastik mermilerle, bir gece ansızın baskınlarıyla “aziz milletim”e yaptıramadığımı, elin Fiji’lisi geldi kripto rakibim Gül’ün önünde, kendiliğinden yaptı iyi mi!
***
Şaka bir yana, Fiji Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Robin Nair Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e güven mektubunu sunarken, Büyükelçilik Başkatibi Emosi Rakai’nin yaptığı bu hareketin “biat”la, “şakşak”la alakası yok tabii. Dediklerine göre bu Fiji usulü devlet büyüklerine saygı gösterisi;
“Vakacobocobo”
Ve ben eminim ki Rakai, Gül’ün önünde diz çökerken kim bilir kaç kişi derin derin iç çekti:
- Aaaah ah, ecdadımızın da vardı böyle gelenekleri, neredeeee el-etek öpmeden çıkılacak huzura, ama milli değerlerimizi(!) yaşatmamıza izin vermiyorlar ki!!!
***
Sevgi, saygı, liyakat, sadakat; siyasette geçer akçe değil hiçbiri.
İlle de o iki ses efekti duyulacak:
Şak... Şak...
İlle de o görsel şölen yaşatılacak:
Önce bir eli ceketinin düğmesinde, 90 derecelik açıyla eğilinecek. Sonra çölde serap görmüş gibi iştahla şapır-şupur ele yumulunacak; ki onca bakteri, virüs mazallah yani! Zor bu liderlik müessesesi!
Bir de tabii hatırda nasıl kaldığın önemli:
Adın, kararlı-azimli bakışlar çağrıştırıyorsa yandın mesela; “göz göze” gelecek kadar dik durmuşsun demek ki, senden siyasetçi miyasetçi olmaz, geç bu işleri.
Ha adını duyduklarında, kafanın tenhalaşmaya yüz tutmuş bölgeleri geliyorsa akıllarına, kelinden tanınır olmuşsan tamamdır kıvamını bulmuşsun, gerisi “artistik” performansına kalmış artık;
Havada üç takla mı olur, parende mi, çift burgu mu; bünyenin kıvraklığına kuvvet!
***
Liderlerin hayalindeki değişmeyen resim bu işte:
Diz çökmüş ve işi gücü bırakmış durmadan kendilerini alkışlayan insanlar görmek istiyorlar etraflarında.
Gerçek olmasa da!
Kısaca “takla” dediğimiz riya temelli bir “imaj”dan ibaret olsa da!
“Dost acı söyler” ve “tatlı hayat” umarak etrafınızda kümelenenler buna katlanamaz sonuçta!
Eh hadi, seçim takvimi işliyor, adaylık kontenjanları doldu dolacak, siz daha başlamadınız mı “vakacobocobo”ya...
Memlekette başka “bilirkişi” mi kalmadı
Ümraniye Davası’nın 13. dalgasındaki akla ziyan kazıda “mühimmat(!)” ele geçirilmesi üzerine açılan Poyrazköy davası devam ediyor. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dünkü duruşmada öne çıkan konulardan biri; tıpkı Balyoz ve Odatv davalarında olduğu gibi “bilirkişi”lerdi.
Avukat Hüseyin Ersöz yolladığı kapsamlı analizde, TÜBİTAK’a gönderilen 5 No’lu Hard Disk üzerinde inceleme yapan Osman Pamuk ve Erdem Alparslan’ın, daha önce Kafes ve Balyoz davaları için de rapor hazırlamış ve haklarında “suç duyurusu”nda bulunmuş olmalarından yola çıkarak bu isimlerin bu dava için “bilirkişi” tayin edilmelerine karşı çıkıyor.
Alparslan’ın, Balyoz Davası’ndaki iddiaların dayanağını oluşturan 11, 16 ve 17 No’lu CD’leri “bilirkişi yemini” ni etmeden incelemiş olması bir yana; Poyrazköy’de delil olarak incelemeye sunulan 5 No’lu Hard Disk içinde kayıtlı dokümanların tamamına yakını, Balyoz’da incelemeye sunulan 11 No’lu CD içinde de kayıtlı olduğuna ve Alparslan’ın Balyoz Davası’ndaki raporundan ötürü bu konuda “görüşünü önceden açıklamış” olduğuna göre, hangi tarafsızlık?
Her iki TÜBİTAK çalışanı hakkında da, Poyrazköy’de de sanık ve avukat olan kişilerin taraf olduğu suç duyuruları bulunduğuna göre, bir kere daha, hangi tarafsızlık?