İsrail-Amerika-Mısır şeytan üçgeni
Bazen de yazacağınız çok şey vardır size ayrılan yer yetmez. Bugün de öylesine bir gün. Önce dış politika. Türk-ABD ilişkilerine kara kedi girdi. ABD Dışişleri ve Beyaz Saray sözcülerinin, Ankara’ya tepkileri, Beyaz Saray’ın, Başkan Obama’nın ilk seyahatini İsrail’e yapacağını açıklaması. Yeni Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Kongre oturumları sırasında İsrail konusunda sıkıştırılmaları, oldukça şımarmış olan Erdoğan hükümetine yeteri mesajı vermedi.
ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi Ricciardone’nin Silivri ve Türk adaleti konusundaki sözleri ve bu sözlere, 4 Temmuz elçilik resepsiyonlara giden AKP cenahının yanıtı tam bir tiyatro. AKP’lilerin anlamadığı, Ankara’daki ABD’li yetkilinin Washington’dan talimat almadan böylesine bir çıkış yapamayacağı. Belli ki ABD Dışişleri Bakanlığı elçisine şunların altını çiz talimatı vermiş. Geç olmasına geç olan ABD tepkisi şimdilerde ortaya çıktı.
Mavi Marmara olayından sonra Türkiye’den özür dilemek için bahane arayan İsrail’in de tavrı da değişti. İsrail’in iki önemli gazetesi Haaretz ve Jeruselam Post ile Mossad’ın sitesi DEPKA’daki yorumlar yenilir yutulur gibi değil. Davutoğlu’nun sarf ettiği veciz sözlerle her iki gazete de alay ediyor. Ve Türkiye’den özür dilemeğe hazırlanan İsrailliler, şimdi sanki özür dileme bekliyor gibi.
Ha bunlar ters de, İslam dünyasında işler düz mü sanıyorsunuz. İran bile bizi atlayarak, Gül’ün dekor olarak katıldığı Kahire’de Mısır ile devrik Şah yüzünden açılan arayı düzeltmeye çalışıyor. Katar ile Suriyeli çapulcular yüzünden ara açık. Mali de dışlanma. Irak malum. Pakistan, Afganistan bildiğiniz gibi.
Burada siyasetçiler, akşam başka, sabah başka konuşmaz. Yâ da laf cambazlığı yapmaz, yanlış söz için özür diler, halk, ya affeder ya da yuvasını yapar. Ama giderek Türkiye ile suların ısındığını anlamamak için de gerzek olmak gerek. Adalet sisteminden, basın özgürlüğüne kadar birçok konuda yönetim dolaylı yoldan sürekli Ankara’yı uyardı. Tayyip bey’in son günlerdeki asker sivil açıklamaları da bundan kaynaklanıyor, yoksa gökten vahiy falan inmedi.
İstanbul’da Amerikalı kadının öldürülmesi, ABD basını ve kamuoyunun dikkatini, bu ılımlı İslam ülkesine çevirdi. Bu iniş çıkışların önümüzdeki günlerde daha da tırmanmasını bekliyoruz.
Son konu, Washington’daki basın ataşesi. Herkese doğruluk fetvası veren Bülent Arınç’ın başında bulunduğu kurum Washington’a kurum dışından ve gazetecilikle ilişkisi olmayan bir kişiyi atamıştı ya, o konuda ilginç gelişmeler var. Aralık 2012 sonunda CHP milletvekili Bülent Kuşoğlu, Arınç tarafından yanıtlanması talebiyle bir soru önergesi vermişti. Bu önergede beş soru vardı.
Bülent beyin bakanlığı bu beş soruya tek cevapla yanıt vermiş. Ama yasalara nasıl oturttuklarını anlayabilene helal olsun. Mesela Mustafa Kemal Sungur çifte vatandaş mıdır sorusuna yanıt; “Adı geçen basın yayın kurumu kayıtlarında Türk vatandaşı görünüp ABD vatandaşı olup olmadığı konusunda kurumun bilgisi yoktur” deniyor. Anlaşılan kurum yeteri kadar bilgi edinmemiş. Ya bu kişi ABD’ye iltica etmişse. O zaman Türk vatandaşlığından çıkacak diye bir şart mı var?
Gelelim ikinci noktaya. Kurumların araştırmacı kadrolarına personel, sözleşmeli mi, yoksa memur olarak mı alınır? Memursa hangi sınava girmiş ve puanı nedir? Sözleşmeli personelse, bir sene bile Ankara’da araştırmacılık yapmadan yurt dışında kadrolu bir göreve atanıp ayda 10 bin dolara yakın maaş alabilir mi? Bu soruların yanıtı yok. Biz uzman da değiliz ama birilerinin bu durumu araştırması gerek.