İşgal altındaki Türkiye, esir Türk ulusu
Türk basın yayın organlarında, utanmadan, arlanmadan, anla şanla yayınlanan sahneleri gördükçe, ülkenin doğusunda bu manzaralar yaşanırken demokrasiden, özgürlükten, açılımdan söz eden aşırı dinci bir yönetim, ülkenin eli kalem tutan ve Atatürk’e inananları daha suçlarının ne olduğunu söylemeden hapsedip duruyor ve özgür Batı seyrediyor alâ ile valâ ile.
Demokratik açılımdan söz eden dinci hükümet, eline silah alan ve terör örgütü üyesi olmaktan pişmanlık duymadıklarını söyleyen hapisteki bebek katilinin talimatıyla barış adı altında geldiklerini söyleyen PKK üniformalı kişileri salıverdi. Hem de savcıları ayaklarına götürerek, ülkenin tüm hukuk kuralları dışına çıkarak, sınırda istiklal mahkemeleri benzeri anayasa dışı mahkemeler kurdurarak. Aslında Erdoğan ve ekibi anayasa suçu işlemektedir. Aynı şekilde DTP milletvekilleri bizim paramızı, vergilerimizi harcayarak terör örgütü elemanlarını ağırlamaktalar. Onlar da suç işliyor.
11 Eylül saldırısı ile yalnızca 3 bin kişinin ölümüne neden olan El Kaide ile masaya oturmayan ABD, Erdoğan hükümetinin 30 bin kişinin katili PKK terör örgütü ile pazarlık etmesini desteklediğini resmen açıkladı. Türk basını ise ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün sözlerini bile çarpıtarak verdi. İnsanın aklına doğal olarak geliyor; hani teröristlerle pazarlık edilmezdi? Hani terörle mücadele edilmesi gerekirdi? Hani bizden bu konuda destek istemişlerdi? Her şey bir oyun, her şey bir proje. Benim ülkem ise başkalarının elinde bir kukla, oyuncak.
Ne tesadüftür, bu olaylardan birkaç gün önce ABD Adalet Bakanlığı Kandil’deki PKK liderlerinin Amerika’daki mal varlıklarına ve banka hesaplarına el koymaya karar verdiğini açıkladı. Aslında, Amerikan yasaları, uyuşturucu kaçakçılarının her türlü mal varlıklarına el koymayı emreder. Ev, banka hesabı, araba bunlar arasında. PKK’lı liderlerin mallarına el konulması için neden böyle bir karar almak lüzumu hissedildi ve tam da bu sıralarda? Diyelim ki böyle bir karar alındı, bugüne kadar bu adamların topraklarınızda mal varlığı olmasına, bankalarınızda hesap açmalarına nasıl izin verdiniz? Zaten var olan Amerikan yasalarına göre bu suç değil mi?
Allah rızası için artık açın gözünüzü. Türkiye bağımsızlığını, egemenliğini kaybetti. Bunu laf olsun diye veya sizleri tahrik için söylemiyorum. Bizler pasaport taşıyabiliyorsak Türkiye’yi birden fazla ülke işgal ettiği için hangi ülkenin pasaportunu vereceklerini bilemediklerinden. Bizler, yani Türk vatandaşları ne yazık ki işgal altındaki esir ülke vatandaşlarıyız. Sürekli olarak da bağımsız ve egemen ülke vatandaşları tarafından horlanmaktan kurtulamayız. Ha derseniz ki, adamlar döner kebabımızı seviyor, yemeklerimize bayılıyor, göbek dansını seviyor, bu sözler esir ülkelerin esir vatandaşlarına yapılabilecek tek iltifat olduğu için...
Ordumuzun durumuna gelince, sağda solda artık kimseye kafa tutmaya kalkmak da doğru değil. Patronlarımız, yani bizi işgal edenler izin verdiği ölçüde ancak polislik yapabilirler. Gördüğünüz gibi bu günlerde başka bir şey yaptıkları da yok. Generallerin emniyet müdürleri ve komiserler kadar bile itibarı yok artık. Yalnız makam otosu olarak Mercedes’e biniyorlar belki. Ötekiler de Renault’lara veya yerli otolara.
Türkiye’nin başındaki belalar yalnızca bunlar değil. Önümüzdeki günlerde Washington ve Brüksel’den verilen talimatlarla Kıbrıs’tan Türk askeri de çekilecek. Böylece Kıbrıs’ta akıtılan kan da Erdoğan ve taifesi tarafından boşa harcanmış olacak. Ekonomik kriz ise sinsi sinsi ülkenin çanına ot tıkamaya devam ediyor. Bu kış vatandaşlarımız doğal gaz fiyatlarını da geçen yıldan daha pahalıya kullanacak veya parası olmadığı için kullanamayacak. Ama biz demokratikleşip, Ermenilere sınırlarımızı açarak karnımızı doyuracağız. Evet, benim esir ulusumun esir çocukları; boşuna dövünüp ağlaşmayın. Esir ulusların patronlarına kafa tutmaya hakkı yoktur. Bizler önümüze atılan konuları konuşabilir, onların çizdiği sınırlarda hareket edebiliriz. Kendimizi de uygar, bağımsız bir ülke falan saymayalım, artık ayıp oluyor. Dünya bizle dalga geçiyor.