Iş ‘Simon’larla bitse iyi...
Değiştirilen resmi ideoloji kendi “tehdit” ve “düşman”larını oluştururken mesele sadece Simonlar değil, hiçbir zaman sadece onlar değildi. Haliç’te yaşayan ve kokuyu almamakta direnen herkes suçlu!
Derin, karanlık devlet, el değiştiriyor, yeniden yapılanıyor. Bu esnada resmi ideoloji değişiyor, “tehdit” değişiyor, “düşman” değişiyor, maalesef gerisi aynı kalıyor. Olan bu.
Karanlık işlerden hazzetmeyen, daha fazla hukuk, daha fazla özgürlük isteyen hepimizin temennisi, bir büyük değişim yaşanırken, bunun daha demokratik bir düzen ve onun kısıtladığı bir devlet yapısı olması. Bazılarımız, bu temenniyi “gerçek” olarak görüyor veya görmek istiyor. Benim intibaım bu değil. Ben temennimi, “gerçek” yerine koyamadığım için çok eleştirildim.
“Zararı yok!” diyemeyeceğim, zararı çok!
En büyük zararı, geçmişle muhasebemizden, daha aydınlık bir gelecek kuramamamız olacak diye korkuyorum... Mesele, sadece Simon’lar değil, hiçbir zaman sadece onlar değildi, şimdi de değil. Haliç’te yaşayan ve kokuyu almayan, almamakta direnen, almamakta fayda gören herkes.
Bakın, yeni tehdit/ düşman/ suçlu algısı nasıl yaygınlık kazandı. Askeri vesayet/ Ergenekon söylemi üzerinden sadece yakın geçmişin tüm kirli işleri değil, eski statükonun parçası olan her şey, herkes nasıl temize çekiliyor. Eski darbeci, istihbaratçı, Güneydoğu’daki kirli savaşın mimarı, vesayetçi kim varsa, bir günde yeni düzenin ’demokrat’ı olabiliyor. Daha dün, 28 Şubat’ı alkışlayanlar, sanki tüm olan biteni kavramaktan aciz üç yaşında çocukmuşlar gibi, “bizi korkuttular” deyip, işin içinden sıyrılmanın yolunu buluyorlar.
* * *
Avcı’nın, Ergenekon davası üzerine söyledikleri son derece önemli. Avcı, yıllardır yakından tanıdığı, Dev-Sol, Hizbullah, PKK gibi, birçok farklı örgüt ve hareketin, tümünün aynı merkezden yönetildiği iddiaları karşısında saçını başını yoluyor. Bu söylemi, temelsiz, mantıksız buluyor. Oysa, önemli olan temel veya mantık değil, bu söylemin nasıl bir işlev gördüğü! Halihazırda, “askeri vesayet” , Ergenekon gibi, kilit bir iki kavram, köklü bir hesaplaşma değil, içleri ha bire boşaltılarak, bir büyük temize çekme, bir büyük yeniden yapılanmanın meşrulaşması işlevi görüyor. Benim gördüğüm bu, umarım ben yanlış görüyorumdur.
* Nuray Mert / Hürriyet
++++++
‘Kurtuluş’un karargahı Pera değil Kocatepe!..
Tarih okuyan bilir. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nın kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a dönen Mustafa Kemal, 15 gün kadar Pera Palas’ta kalır, daha sonra yakın arkadaşları ile Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın öncülüğüne ilişkin ilk tasarımlarını yaptığı Şişli’deki eve geçer.
Geçenlerde Pera Palas’ı ziyaret eden Recep Tayyip
Erdoğan, Atatürk’ün kurtuluş çalışmalarını burada yaptığını söyledi ya...
Okurumuz Necati Cebe, buna karşı
çıkıyor:
“Başbakan’ın ’Atatürk kurtuluş
çalışmalarını Pera Palas’ta yaptı’ sözü, çok güç koşullarda yokluklar içinde sürdürülen bir ölüm / kalım savaşını, lüks otel odalarından yönetilen kıytırık bir savaşmış gibi gösterir ki bu, yanlıştır ve Kurtuluş Savaşı şehit ve gazilerine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Kurtuluş Savaşı, Pera Palas Oteli’nden değil, Metristepe’den, Sakarya kıyılarından, Kocatepe’den yönetilen bir savaştır.”
* Işık Kansu / Cumhuriyet
++++++
Lafla peynir gemisi yürür mü HSYK’da göreceğiz
Cumhurbaşkanı Gül’ün Meclis konuşması çok beğenilmiş.. Ben de beğendim..
Ama çok rahat bir şekilde, içime sindirerek; ‘Her geçen gün Çankaya’yı çok daha iyi dolduruyor. Bir akil adam konumuna oturuyor’ diyemiyorum.. Rezervim var!.. Yargıdaki tutuklama hastalığını gündeme getirmesi.. Barajın düşürülmesini istemesi.. AB rotası çizmesi güzel şeyler.. Kürt sorunu için söyledikleri yerinde tespitler.. Eee daha ne diyeceksiniz! Söylem güzel de ben icraatı da görmek istiyorum!.. Acelecilik yapmama nedenim bu..
*
‘Demokrasilerde çoğunluğun yönetim yetkisinin sınırsız olmadığı gerçektir’ diyen Cumhurbaşkanı’ndan ilk uygulamayı kendisinin yapmasını beklemek hakkımız.. Akil adamlık için gerekli!.. Misal, yüzde 42’nin içinde de, o görevleri hakkıyla yapacak kişiler vardır.. Yüzde 42 de bu ülkenin vatandaşı.. Yüzde 42’nin içinde çok iyi yetişmiş kişiler var.. Bugüne kadar görmedi, tercih etmedi, Meclis konuşmasından sonra belki tercih eder.. Hem; siyasetçilerden siyaset dilinin yenilenmesini isteyen Cumhurbaşkanı atamalarda takım tutma alışkanlıklarına son verilmesinin öncüsü olsa güzel, hoş olmaz mı? Ufuk açmaz mı? Eskiden de böyleydi demeden.. Bizden sizden anlayışına son verse..
*
Cumhurbaşkanı, HSYK’ya dört üye atayacak.. Bakalım o atamalar Meclis konuşmasında çizdiği çerçeveye uyacak mı, uymayacak mı? O başka, bu başka mı denilecek..
*
Alkışlamak için acele etmememin nedeni budur.. Konuşma dört dörtlük de bakalım uygulama ne getirecek? İcraat yani.. Görelim..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Başrolü Karakaçan oynasın
Cengiz Semercioğlu “Engin Ardıç’ın da hayatı dizi olur” yazmış ya... Katılmamak elde değil; olur olur hem de karakovan balı tadında olur. Öyle “sanat dizisi” de değil, hani şu “Ayyy ben televizyon izlemiyorum, bir tek National Geographic” izlerim diyenler var ya onları bile “prime time”ın “genel izleyici sürüsü” pardon “kitlesi”ne dahil ediverir ilk bölümden...
Tabii siz şimdi “nasıl” diye sorup bir formül yazayım bekliyorsunuz...
Peki o zaman, ey yapımcı milleti, madem Engin Ardıç’ın hayatını dizi yapacaksın, jön olarak mutlaka “Karakaçan Bey”i oynatmalısın!
++++++
Meclis “Ergenekon” Komisyonu
Ergenekon adı verilen bir operasyon başlatıldı biliyorsunuz. Burada “amaca uygun” sonuç alınmaya başlanınca ardından daha da geçmişe gidildi. Kimsenin bilmediği bilemeyeceği bazı bilgiler ve belgeler saçıldı ortaya. Her olay, her eylem bir komplo teorisi olarak sunuldu ve halkın kafası iyice karıştırıldı. Diyorum ki artık Meclis’in harekete geçme zamanı geldi hatta geçiyor.
* * *
Aklına gelenin yaptığı ihbarla, bir televizyon konuşmasıyla, saklandığı söylenen belgelerle bir yere varmak artık zor. Bu iş Meclis’e devredilmeli ve bir soruşturma yapılmalıdır. Belli bir yıldan alınarak yaşanan tüm olaylar dikkat ve ciddiyetle mercek altına alınmalı, buradan çıkacak sonuçlarla suç duyuruları yapılmalı ve ondan sonra yargı da harekete geçmelidir.
* * *
Eğer sağlıklı bir çalışma yapılmazsa, bugünkü kaos ortamından kurtulmamız mümkün olamaz. Aynı olayla ilgili birbirini tutmayan değerlendirmeler sarar yine etrafı. Buna karşın Meclis’te partilerden eşit üyelerle kurulacak bir komisyon, objektif olarak her olayı tek tek inceler ve bütün belgeleri ortaya çıkarır. Oradan çıkacak sonuca da kimsenin itirazı olmaz.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Taraf muhabiri Mustafa Ünlü’nün röportaj yaptığını ileri sürdüğü “Özal suikastçısı Kartal Demirağ” cezaevinde çıkmış... Yarın öbür gün, haber kaynaklarıyla “ruh çağırma” yoluyla iletişim kurdukları, “konuştuk” dedikleri adamların ikametinin “kabristan” olduğu da anlaşılabilir hazırlıklı olun... Devletin derin süzgecinin delikleri kapanmaya başlayınca, karabasanlarla muhatap olmasın, eccinnilere karışmış olmasın Taraf’çılar....
++++++
İçişleri Bakanı açıklasa da öğrensek
Hrant Dink’in öldürülmesinde emniyet ve jandarmadaki bazı görevlilerin ihmallerinin olduğunu çok konuştuk.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Dink ailesi tarafından açılan davada verilen karar da bu ihmali doğruluyor zaten.
Bu olayda jandarma ve emniyet yetkilileri arasında açıkça ayrımcılık yapıldığını daha önce yazmıştım.
Olayda ihmali bulunduğu iddia edilen Trabzon Jandarma Alay Komutanı için Trabzon Valiliği soruşturma izni vermişti, hatırlarsınız. Albay Ali Öz’ün bu izne itirazı da mahkeme tarafından reddedildi. Öz ve yedi jandarma personeli bu nedenle yargılanacaklar.
Olaydan sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu da bir inceleme yapmış ve jandarma görevlileri ile birlikte Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü personeli için soruşturma yapılmasını önermişti.
Ama bu öneri dikkate alınmadı.
Hatırlayacaksınız cinayetin sanıklarından birini “istihbarat görevlisi” olarak çalıştıran Emniyet Müdürü terfi etti. Soruşturulmasına izin verilmeyen İstanbul Emniyet Müdürü de terfi etti, vali oldu!
Bu eşitsiz uygulamadaki tuhaflık dikkatinizi çekiyor olmalı.
(...)
Artık hepimiz biliyoruz ki bazı görevliler işlerini doğru yapmış olsalardı, bu cinayet önlenebilirdi.
Ve elbette şunu da öğrenmemiz, cinayetin aydınlatılması için önem taşıyor: Bu görevlilerin yaptığı basit bir iş bilmezlik miydi yoksa bilerek göz yummak mıydı? Elbette “ihmalin” “nefret suçuna” konu olabilecek boyutu da olabilir, onu da öğrenmemiz gerekiyor.
İçişleri Bakanı, bir fırsat bulduğunda bu görevliler ile ilgili kapsamlı bir soruşturma izninin neden verilmediğini açıklasa iyi olacak.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Yastaki Babıali’ye şenlik yakışmaz
İstanbul’da değildik ya, kaç yıldır sessiz sedasız başlayıp biten Babıali Şenlikleri’nin pek bir sükseli olası tutmuş bu yıl. Ne haberi bitti; ne yorumu... Şahit olamadığım ve açıkçası olan biteni de detayıyla takip edemediğim için ben susuyorum ama bakın mesajı gönderen Mehmet Soydan ne diyor:
“İstanbul caddeleri Babıali Şenlikleri afişleri ile donatılmış. Meslektaşları iki yıldır hapiste iken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin bu vurdum duymazlığı karşısında, “mesleki dayanışmanız yok ama utanmanız da mı yok” dememek mümkün mü?”