İran'da iki devrim ve sonuçları!
İran, coğrafi, hatta tarihi olarak Türkiye’nin devamı olmasına karşın Türkiye’de en yabancı olunan, en az tanınan ülkelerden birisidir. Gerçekte İran’a yabancı olmak bir anlamda Türkiye’ye de yabancı olmak anlamına gelir. İran’ı 1900 öncesi dönemlerde Türk asıllı Kaçar Hanedanı yönetiyordu. Bu dönemde İran, yabancı petrol şirketlerine inanılmaz imtiyazlar vermişti. İngiltere bu çerçevede Abadan’da rafineri kurmuştu. 1920’lerde ise İran’da Pehlevi Hanedanı egemenlik kurmuştur. Şahların sonuncusu olan Rıza Pehlevi’nin babası döneminde İngilizler, İran petrolünü istedikleri gibi çıkarıyorlardı. Bu dönemlerde İran’ın enerji kaynakları İran aleyhine kullanılıyordu. Sonuçta İran’da bir devrim olmuş ve Musaddık işbaşına gelmişti. Musaddık İran petrolünü millileştirme kararı almış ve bu durum da Batı’yla iplerin kopmasına neden olmuştu. Pentagon gelişmeler karşısında geleneksel müdahale arayışları içine giriyor. O dönemlerde “Başkan Truman İran krizine yanlış bir müdahalenin bütün dünya için bir felaket olacağını” söylemişti. ABD’nin Tahran Büyükelçisi olan Henry Grady de bir darbenin “son derece budalaca olacağı ve İran’ı bir parçalanma durumuna getireceği” uyarısında bulunmuştu. Ancak bir süre sonra ABD’de Truman’ın yerine Eisenhower geçince durum değişiyor. Aslında Eisenhower da Truman ile benzer bir görüşte olmasına karşın, kısa bir süre sonra ikna ediliyor ve böylece CIA’in sonucunda büyük prestij kazanacağı, ilk hükümet devirme operasyonu İran’da başarılıyor. 1953 yılında İran’da Musaddık devriliyor yerine Şah geliyor.
Düşmanlığı işe yarayan ülke!
Şah kendisini tahta geçiren iradeye uygun biçimde ülkeyi 1979 yılına kadar dikta ve baskıyla yönetiyor. Sonrası malum. Son Şah, Humeyni adında bir imam tarafından devriliyor. Ancak İranlılar yaptıkları milli devrimlerinin bir süre sonra ABD tarafından planlanan darbelerle nasıl yıkıldığını bildiklerinden ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ni basıyorlar. ABD ile ilişkileri de koparıyorlar. İran, 1979 devrimi sonrası kendi rejimlerini bölgesel nüfuz alanı yaratmanın aracı olarak kullanıyorlar. ABD ve Batı ülkeleri önce müttefikleri olan Irak’taki Saddam yönetimini kullanarak İran’a savaş açıyorlar. İran ile Irak arasında 10 yıl süren savaşın İran’da Batı yanlısı bir gelişmeye neden olacağını düşünüyorlar. Ancak bu durum gerçekleşmiyor. Sonra ABD, İran’ı dünyadan izole etmek için hem İran’ın komşu ülkelerine müdahale ediyor. Bu bağlamda ABD ilk önce Afganistan’a müdahale ediyor, Taliban rejimini yıkıyor. Böylece ABD istemeden İran’ı can düşmanı olan bir rejimden kurtarmış oluyor. Ardından ABD, Irak’ı işgal ediyor. Saddam’ı asıyor. Yine İran’ı kendisine savaş açmış olan bir diğer düşmanından kurtarmış oluyor. Irak’a ABD’nin getirdiği rejim Irak’ı İran yanlısı Şiilerin hâkimiyeti altına sokuyor.
Hizbullah ve Hamas’ın bu denli gelişmesi ve İran’la organik ilişki içine girmeleri de ABD’nin bölgede uyguladığı stratejilerin ürünü olarak şekillenmiştir. İran, ABD’nin dostluğunun değil, ama düşmanlığının büyük yararını görmüştür.
Sonuçta ABD ve Batı’nın ağır ekonomik ve siyasi baskısı altında İran inanılmaz gelişmeler kaydetmiştir. Meşhur nükleer programı bir yana İran’da yaşanan diğer gelişmeler şöyledir: İran Samand adlı milli otomobilini kendi milli motorunu kullanarak yapmıştır. İran havadan havaya ısıya duyarlı 40 kilometre menzilli füzesini başarıyla denemiştir. Ağustos 2008’de uydu taşıyabilecek bir füzeyi uzaya göndermiştir. İran uzaya, Safir-2 füzesiyle kendi yapımı Ümit adlı bir uydu göndermiştir. Radara yakalanmayan uçak üretmiştir.