İran ve Brezilya'nın attığı geri adımlar ve Türkiye
Arabuluculuk, ikna edicilik, kolaylaştırıcılık ve maddi ve manevi destek sağlayıcılık, barış için zorunluluktur. Çevredeki ihtilaflarla bir biçimde ilgilenerek tarafların sorunlarını çözmelerine yardımcı olmak sağlatmak bunu yapan ülkelere prestij sağlar. Ayrıca bu, dünya barışı için de gereklidir. Bu dış politikasında “Yurtta sulh dünyada sulh” ilkesini esas alan bir ülke için iki defa doğru bir tarzdır.
Ancak bu tür ara bulucu tavırlarda dikkate alınması gereken gerçekler vardır. Bir defa siyasetin ‘olmayacak duaya amin deme’ sanatı olmadığının farkında olmak gerekir.
Siyaset idealizm kaldırmıyor!
Nitekim siyasi ve sosyal gerçeklere uygun davranılmadığı için Suriye ile İsrail arasında Türkiye’nin yürüttüğü arabuluculuk görevi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sonuçta bu yüzden Türkiye ile İsrail’in arası fena halde bozulmuştur. Aynı şey Türkiye-İran-ABD arasında yaşanan son gelişmelerde de kendini göstermiştir. Türkiye, dünya ile İran’ın arasını bulmaya, düzeltmeye çalışırken birden bire kendisini tartışmaların ortasında bulmuştur. İzlenen bu politika sonucunda Batı, Türkiye’nin nereye ne kadar kaydığını, ekseninin ne olduğunu tartışmaya başlamıştır. Bu arada terör Türkiye’yi içinden daha yoğun bir biçimde vurmaya başlamıştır. İşin özü şudur: Türkiye, dünyaya barışa giderken evdeki huzurundan olmuştur.
İran’dan geri adım!
Bilindiği gibi Türkiye’deki bir STK, Mavi Marmara adlı gemiyle Gazze’ye insani yardım götüreceğini duyurdu. İsrail ise bu gemiyi Gazze’ye sokmayacağını ve müdahale edeceğini söyledi. Gemi yola çıktı ve İsrail’in vahşice saldırısına uğradı. Dokuz Türk, İsrail askerleri tarafından şehit edildi. Sonrasında gelişen olaylar biliniyor. İran da (Türkiye’nin bölgeyle normal ötesi ilgilenmeye başlamasından rahatsızlık duymuş olacak ki) Gazze’ye gemileriyle insani yardım göndereceğini duyurdu. İsrail, bunun üzerine “İran ve Lübnan gemilerinin Gazze’deki varlığını savaş nedeni sayacağını” BM’ye gönderdiği mektupta belirtti. Bunun üzerine İran, “Siyonist rejimi saldırı bahanesinden yoksun bırakmak için, Gazze’deki zulüm altındaki insanlar adına toplanan yardımlar, İran’ın adı geçmeden başka yollardan dağıtılacak” açıklaması yaptı. Böylece Tahran, İsrail’in tutumu karşısında geri adım atmış oldu. Türkiye, aynı basireti gösterseydi dokuz insanımız yaşıyor olurdu.
Brezilya’dan geri adım!
Aynı şey Brezilya ile İran’ı ikna etme girişimleri sırasında da yaşandı. Bilindiği gibi Brezilya ile Türkiye birlikte İran’da “nükleer takas” anlaşması imzaladı. Bu anlaşma imzalanır imzalanmaz, ABD derhal BM’yi harekete geçirdi. ABD, Türkiye’yi “İran’ı masada tutarak, ambargodan korumak” gibi bir misyon üstlenmekle de suçladı. Ardından da BM Güvenlik Konseyi’nden Brezilya ve Türkiye’nin ret oyuna karşın İran’a ambargo kararı çıkarttı. İşin ilginç yanı, Türkiye’nin büyük bir diplomatik başarı olarak övündüğü “nükleer takas” anlaşmasının taraflarından Brezilya, bir süre sonra “nükleer takas” anlaşmasından imzasını çektiğini açıkladı. Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyelerine karşı tek başına kaldı. Türkiye aynı şeyi Hamas konusunda da yaşıyor. Türkiye’nin, Hamas’ın sözcüsü gibi davranmasına karşın, Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki ihtilafın çözümünde her iki taraf da Mısır’ı tercih etmektedir. Türkiye, Arap kamuoyu dışında hiç kimseyi memnun etmeyen riskli bir siyaset izliyor. İran ya da Gazze konusunda Türk halkı son derece duyarlıdır. Bunun anlaşılır yanı vardır. Ancak kraldan çok kralcı kesilmenin, gereksiz biçimde risk almanın da bir anlamı yoktur.