Irak'takiler gibi olacaksa yakışır!
Haberi dünkü Yeniçağ’da okumuşsunuzdur; MHP Genel Sekreteri, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman 2 Mayıs 2012 tarihinde Başbakan’ın cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığına bir soru önergesi veriyor. Önerge aynen şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında etnik bir fitneyi başlattığı için tarih kitaplarında ‘hain’ olarak anlatılan ve 1925 yılında İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilen Şeyh Sait adına bir cami yaptırılacağı iddia edilmektedir.
Buna göre;
1. Bahsi geçen iddia doğru mudur?
2. Şayet doğruysa devletin astığı bir hain adına cami yaptırılması açılım politikanızın bir parçası mıdır?
3. Bundan sonra kimler adına cami yaptırılması düşünülmektedir? Bölücü başı, bebek katili, İmralı canisi adına da bir cami yaptırmayı düşünüyor
musunuz?”
***
Aslına bakarsanız hainin önde gideni, tescilli işbirlikçi, yediği kaba pisleyen nankör, ruhu üç- beş sterlinlik bir din taciri olan Şeyh Sait’ten “tarih kitaplarında hain olarak anlatılan” diye bahsederek insaflı bile davranmış Büyükataman...
Ama yetmez, hani “Sayın”!
Nitekim “Cevaplayın” diye verdiği önerge, “kaba ve yaralayıcı sözler” içerdiği gerekçesiyle “düzeltsin” diye geri gönderilmiş Büyükataman’a! Hem de iktidarın vicdanlı tarafı olarak konumlandırılan, hani “devletçi” olan Cemil Çiçek’in imzasıyla!
***
İyi ama “düzeltme”den kasıt ne?
Ey her gün bir çocuğu babasız, her gün bir anası oğulsuz kalan Türk milletinin vekili;
Sussssss, aman ha, gözünü seveyim teröriste terörist deme!
Haine hain deme!
Nasıl olsa alışkın senin cefakar bünyen kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeye;
Kahramanlarını, kahramanlıklarını örsele, gölgele, lekele ama zinhar ihanetten bahsetme, gizle...
Şerefini, onurunu, namusunu, şerefsizlere, onursuzlara, namussuzlara paspas yap gerekirse; aman diyeyim maskelerini düşürme, yaldızlı cilalarını sökmeyi deneme!
Sizi bilmem, ben bunu anlıyorum Çiçek’in Büyükataman’dan istediğinden...
Gerçi buna da şükür(!)
Pekala “Bu ne cüret” diye kükreyip, “İade-i itibar vereceğimiz Şeyh Sait Hazretleri’nin adının camiye layık olmadığını mı ima ediyorsun” diyebilir ve iktidarın Türkiye Cumhuriyeti tarihini ters yüz etmek üzere çıktığı yola taş koymak, yolsuz bırakmak, yolsuzluğa neden olmak (!) suçlarından fezleke de hazırlayabilirlerdi Büyükataman hakkında!
***
Büyükataman’ın, “bu işin sonu Öcalan’a bebek katili demeyi suç kapsamına almaya mı gidecek” kaygısını anlıyorum ama “cami” diye inşa edecekleri yapının sonu Irak’takiler gibi olacaksa, kimin ismini koyabilirlerdi ki Şeyh Sait’ten başka...
Allah’a değil de emperyalizmin “tanrı-imparatorlarına” teslimiyet mekanı tasarlıyorlarsa ve Irak’ta olduğu gibi, oradan yükselecekse egemenliğine tecavüz edilen bir ülkenin insanlarının son pişmanlığı...
“İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı” diyenlerin mahallesineyse yatırımları; elbette bir İngiliz kuklasından alacak adını!
***
“Allah ile kandıranlar” sonunda “cami” diye inşa edilen yapıya Allah ile kandıran, İngiliz muhibi sözde Müslüman Şeyh Sait’in adını verme noktasına geldiklerine göre, sabırsızlıkla bekliyorum;
Bakalım ne zaman inşa edecekler “Nemrut Mustafa Adalet Sarayı”nı!
Yeni Başbakanlık binasına da ister misiniz “Damat Ferit Köşkü” desinler!
“Aleviler” de “açılım” kapsamında olduğuna göre “Kuyucu Murat Paşa” yahut “Ebusuud Cemevi”ne hazırlıklı olun!
Kalkınma Ajansları, İstinaf Mahkemeleri vs. kuruldu madem; “çılgın projesi” adıyla anılsın, “Prens Sabahattin Meclisi” açılsın!
Not: Gönlüm razı olmaz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin bu dönüşümün gerisinde kalmasına; her yıl “Ref’i Cevad” adına “onur ödülü” verilsin bundan sonra!
Hakan Aygün twitter’da “Ergun Babahan’dan boşalan çakma yandaş kadrosuna atama” olarak tanımlandı Yiğit Bulut’un Star’da yazmaya başlamasını... Bir gazeteci için “boşluğu jöleli ile ikame edilebilir” olmak işini kaybetmekten daha büyük bir ceza olmalı!
+++
Gönüllerin birincisi (!)
Erovizyon algım “bir televizyon şovu, bahis mecrası ve müzik-endüstri ilişkisinin en çarpıcı örneklerinden” olmasından ibaret... Velakin meseleyi “uluslararası savaş”, “fetih harekatı” vs. olarak algılayanlar çoğunlukta.
Dolayısıyla...
Can Bonomo adlı Yahudi kökenli Türk gencinin uğradığı lince karşı birkaç satır karalamanın tam vakti; malum final günü geldi.
TRT’nin “Bonomo” tercihinin nedenleri, nasılları ayrı bir tartışma konusu. Bu hakkımı saklı tutarak “insaf” diyorum, Bonomo’ya, “Sen kimsin de bizi temsil ediyorsun” tonundaki itirazlara...
Adaylığı açıklandığı günden bu yana her fırsat bulduğunda “Türk’üm” dedi Can. Hem de etiyle, kemiğiyle, kanıyla bütün antropolojik özellikleriyle “ölçüleri” tuttuğu halde “inkarı” marifet sayıp kendilerini “Türkiyeli”, “dünyalı” ilan edenlerin tam göbeğinde!
Konjonktürel sonuçları ortada olan ekran şovunda aldığı dereceden ziyade sergilediği bu duruşuyla Can’ın gönlümüzdeki derecesi önemli.
Bu klişe bence ilk defa tam yerine denk geldi. Çünkü Can gönüllerin birincisi!
Umarım bundan sonra da “açılımcı”lara malzeme etmez ismini...
+++
Maskeli baloda bile giydiremezsin
Çandar’a “kurban” kostümünü
Şu kederli, yas dolu günümüzde beni güldürdün ya, Allah da seni düştüğün trajikomik hale güldürsün emi Oral Çalışlar!
“Kaderin acı cilvesi; hedefte yine Cengiz Çandar var” diyerek, “Kürt sorunu konusunda duyarlı aydınlar üzerinde başlatılan cadı avının tutuklanacaklar listesi”nde Cengiz Çandar’ın da olduğunu yazmışsın ya, pes valla!
Görülmüş, duyulmuş şey mi Çandar’ın mağdur olduğu;
28 Şubat’ta sözde en itilmiş, ötekileştirilmiş, yalnızlaştırılmış gününde bile, yersiz yurtsuzların takıldığı köprü altlarında kimsesizlerle değil, Paris’te MİT Müsteşarı’yla dertleşiyordu .
1960’ların sonu 70’lerin başında bütün arkadaşları bir bir tutuklanırken o kapağı yurt dışına atmanın yolunu buldu mu? Buldu!
Hasan Cemal’den öğrendiğimize göre delillerini elleriyle temizlediği Mustafa Kuseyri cinayetini ülkücülerin üzerine yıkarak tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmayı başardı mı? Başardı!
Darbeye teşvik ettikleri gençler idam edilirken o kendini “demokrat” apoletiyle meşrulaştırdı mı? Meşrulaştırdı!
Filistin kamplarında birlikte eğitim aldığı “gerilla”lar İsrail bombalarıyla can verirken, o sıyrık almadan kendini korudu mu? Korudu!
Türkiye’nin yakın siyasi tarihindeki hangi alengirli taşı kaldırsan altından adı çıktığı halde, her seferinde zeytinyağı gibi üstte kalmayı beceren Çandar’a “kurban” elbisesi giydirmeye çalışma boşuna, maskeli baloda bile uymaz o kıyafet o vücuda!
Kaldı ki, hadi diyelim sen doğrusun... Diyelim Çandar’ın bu kez “rolünü” tetiğin gerisinde değil, önünde oynaması gerekti...
Öyle bile olsa Ali Bayramoğlu’nun itiraf ettiği gibi “belli siyasi müdahaleler” yine imdadına yetişmedi mi nihayetinde!
+++
Yılmaz Özdil Uludere’nin sorumlusunu buldu
Hepsi benim yüzümden!
Kandil vurulunca...
Hükümetimiz sayesinde.
Uludere vurulunca...
Hava Kuvvetleri yüzünden.
İstifa eden Hava Kuvvetleri Komutanı için, önemli değil deyip, Hava Kuvvetleri Komutanı olması gereken orgeneral’i hapse tıkıp, terfide birinci ve ikinci sırada bulunan korgeneralleri tutuklatıp, Hava Kuvvetleri’nde orgeneral kalmadığı için, mutlaka orgeneral rütbesine yükselmesi beklenen iki korgeneral’i yerinde saydırtıp...
23 senedir, tekrar yazayım, 23 senedir muharip görev almayan, normalde beş sene yeterliyken, tuğgeneral olmak için bile dokuz sene bekletilen, filo komutanlığı verilmeyen, 10 senedir Hava Kuvvetleri Karargâhı’nda bulunmayan, kariyeri ulaştırma ve lojistikten ibaret olan, emekliye ayrılmasına kesin gözüyle bakılan korgeneral’i, apar topar orgeneral yapıp, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na oturtan kim?
Ben heralde!
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Taraf Gazetesi İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin yerine odun fotoğrafı koymuş. Demek Erdoğan Menderes’in söyleyip de yapamadığını yaptı.
Ne demişti Menderes: “Odunu koysam milletvekili seçilir...”
Elif Erdal Milliyet / (Açık Pencere)
+++
Suriye’de bomba patlasa bilen Başbakan’ın mı haberi yok
Yasalarımız gereğidir; sınır ötesi tüm operasyonlar, Başbakan’ın bilgisi ve izni olmadan asla yapılamaz...
Ama bu kez haberi yok...
Gazze’den haberi var, Libya’dan haberi var, Somali’den haberi var...
Diyelim ki düzeltmeye kalktığı Suriye’de bomba patlasa biliyor...
Hama’da, Şam’da, Halep’te, Humus’ta kim kime kurşun sıktı, daha patlar patlamaz “Aha bakın!” diye haberi tüm dünyaya naklen duyurduğu gibi, muhtemel olacakları da
biliyor...
Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, 34 Türk vatandaşı köylüyü yanlışlıkla bombalayıp öldürdüğünden haberi yok...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Müyesser Yıldız’ın
koğuşundan ilk fotoğraf
Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nun üç kadın üyesi Pınar Türenç, Necef Uğurlu ve Nurşen Mazıcı, Silivri Cezaevi’nde 15 aydır tutuklu bulunan gazeteci Müyesser Yıldız’ı ziyaret ettiler. Silivri Cezaevi’nin C-5 Koğuşu’ndaki hücresinde tam bir tecrit altında hayatını sürdürmeye çalışan tutuklu gazeteci Müyesser Yıldız kendisinin cezaevinde insana hasret olduğunu belirterek Basın Konseyi Üyeleri ile bir fotoğraf çektirmek istediğini belirtti. Ve ardından şu düşündürücü cümleyi sarfetti.
“Lütfen bizim fotoğrafımızı çeksinler. Ben bu fotoğrafı saklar, insan yüzü görmediğim tecrit ortamında sizlerle olan fotoğrafıma bakarak, bu anıyla uzun zaman yaşarım...”
+++
Goebbels’le Auschwitz’i gezseler “hiç gaz kokusu
duymadık” diye sesleneceklerdi herhalde
Her anına tanık olduğun bu soğuk gerçeğin içinde, kafalarında boneleriyle, Adalet Bakanı’nın ardından yürüyen bir grup gazeteciyi görünce utandık. Hani bazen televizyonda saçmalayan ve bunun farkında bile olmayan birinin yerine siz utanırsınız ya, onun gibi. Utanmayı bulantı takip etti. İnsan kendisini nasıl bu kadar düşürür? Yılar da geçse bu etiket üzerlerine yapışıp kalmaz mı? İklim değişir de Akdeniz olursa, hangi konuda söz söyleseler “sen insanlar zulüm görürken hapishane güzellemiş insansın” diye susturmazlar mı?
Auschwitz’i Goebbels’in ardından gezseler “hiç gaz kokusu duymadık, hiç sabun tozu görmedik” diye sesleneceklerdi.
Kısmetlerine Silivri düştü!
Barış Terkoğlu / odatv.com
+++
Vay, vay, vay...
Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu önceki günkü yazısında, “KCK davasında 7 öğretim üyesinin gözaltına alınacağını duyduk. Bunu Emniyet kaynaklarından teyit ettik. Bilginin teyidiyle operasyon imkansız hale geldi” açıklamasında bulunmuş...
Vay, vay, vay...
Bizim Ali arkadaş ne büyük gazeteciymiş ki; çok gizli bir soruşturmayı duymuş... Hem de gözaltına alınacakların tam listesine kadar!
Asıl ilginci ne biliyor musunuz?
Emniyet; Ali bu bilgiyi duydu diye, operasyondan vazgeçmiş...
Hakkınızda bir soruşturma başlatıldığından mı kuşkulanıyorsunuz; bundan sonra Ali Bayramoğlu’na gideceksiniz... O da “Emniyet kaynaklarından” bunu teyit edecek...
Zaten o andan itibaren, soruşturmadan yırttınız demektir!
***
Gazeteciliğin bu hallere geldiğini zaten biliyorduk da... Ali’nin yazısı Emniyet’i de zan altında bıraktı... Bakalım bundan sonra ne olacak?
Mustafa Mutlu / Vatan