Iraklı generalin benzetmesi
Sevgili okuyucum, Fetocu hain darbe, başarıya ulaşsaydı; inanın, ABD'nin Irak'a yaptığı gibi, bizi de 'Kirmanşah Horozu'na çevirecekti!
Pekiyi nedir bu Kirmanşah Horozu? Bu önemli bilgiyi, asker kökenli, değerli aydın Sayın Abdullah Ağar'dan öğrenelim. Şöyle diyor Sayın Ağar:
"Irak'tan bir Generalle konuşurken sormuştum: "Nasıl oldu bu olay? Nasıl oldu da 6 tümen asker, Musul'da 600 IŞİD'çinin önünden kaçtı?" Öyle ya, Musul'da merkezi Irak'a bağlı tam 6 asker ve federal polis tümeni ile IBY'ye bağlı yaklaşık 2 Peşmerge Tugayı vardı. Ve hepsi de IŞİD'in önünden kaçmıştı. Bu birliklerin kadrosunun 'bir kısmı boş olsa bile' 60 bine yakındı ve bu on binlerin bir kısmı her nasılsa kaçmış, bir kısmı da IŞİD'e katılmıştı.
General bu soruma karşılık: "Amerika bizi Kırmani horozuna çevirdi!" deyivermişti! Bakakalmıştım yüzüne... Kocaman bir şey diyordu; bu hissediliyordu. Bana göre bu 'koca balık' koca bir tecrübeydi ve yakalanmalıydı.
Bu Iraklı general savaşlar görmüştü... Irak-İran savaşına katılmış, '91 Körfez savaşında Kuveyt'e girmiş, 8 yıllık ambargoyu, 2003 işgalini, işgal sırasındaki iç savaşı, bitmek bilmeyen terörü ve en son IŞİD'i yaşamıştı. Üstelik bir de kaçırılmış, aylarca tutsak kalmış, sonra da Allah'ın hikmeti kurtulmuştu.
Anlatmaya başladı...
Bizim Irak'ta horoz dövüşü çok yaygındır. Horozbazlar 'Horoz dövüştürenler' en çokta Kırmani Horozu'nu severler. İran'dan, Kirmanşah'tan gelir. Bu öyle bir horozdur ki, saatlerce yılmadan, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan, pes etmeden, ölümüne dövüşür! Hiç bir horoz Kırmani'yi kaçıramaz. Bunu yenemezsin... Sonra birden, saatlerce dövüşmüş Kırmani bitiverir, serilir kalır yere. Bu sefer de yerinden kaldıramazsın. Ölü gibidir artık. Horozbaz onun bu halini iyi bilir. Artık hiç bir işe yaramayacağını da... Alır bunu tavukların arasına atar. İki-üç hafta ölü gibi yatar Kırmani. Sonra kendine gelir, ayağa kalkar, ama artık ruhunu kaybetmiştir... Kümeste tavuklardan bile gaga yemeye başlar, artık tavuklardan bile kaçar... Amerika işte bunu yaptı bize! İran harbinde zaten çok hırpalanmıştık. 91'de çok fena dövdü bizi. Soktuğu Kuveyt'ten, tekmeleye tekmeleye çıkarttı. Ambargoda da çok ezildik. Milyona yakın çocuk hasta gitti; ilaç, hatta ekmek bile bulamadık. Sonrası işgal zaten, o da bildiğin gibi... Orada da fena sopaladı bizi. Dağıldı ordumuz. Kurduğu orduyla, polisimiz de, işte gördüğün gibi! İnancımızı, güvenimizi yitirdik biz. Bizim ordumuz halkına, halkımız da ordusuna inanmaz yıllardır; güvenmez. Bırak, halkı orduyu, ordu kendisine bile inanmaz! Bittik artık!
Kulaklarımda çınladı bu sözler... "Halk ordusuna inanmaz; güvenmez! Ordu halkına inanmaz; güvenmez! Ordu kendine bile inanmaz; güvenmez!"
O gün fena irkilmiştim."
Sayın Abdullah Ağar'ı bu görkemli yazısından dolayı gönülden kutluyorum.
Bir diğer konu...
Efendim, "Ustam Ömer Seyfettin" başlıklı yazımdaki 'Türkçe' konusu hakkında Prof. Dr. Osman Sertkaya Beyefendi, çok değerli bilgiler gönderdi. Şöyle diyor Sayın Sertkaya:
"Mevlüt Kardeş. Bilinçli bir devlet politikası olsa, örneğin: TV ve radyolarda haber okuyanlar, sunuculuk yapanlar için diksiyon eğitimi ve sertifikası, gazete ve dergilerde imlâ danışmanı zorunlu hale getirilse, okullarda Türkçe derslerinde gramer öğretimi yerine (üç yaşındaki çocuğumuz gramer bilmeden düzgün konuşabilir) sık yapılan yanlışlar ve doğrular öğretilse, çocuklarımıza destanlarımız, genelde okumak sevdirilse, birçok şey kolaylaşır. Çocuklarımız 'kar' ile 'kâr'ı ayıramıyor, kâğıt diyemiyor kağıt diyor vs. Bizdeki Arapça, Farsça'nın istilasını, Batı dilleri Latince yönünden yaşamışlar. İngiliz söz varlığının %70'nin Latince olduğu söylenir. Bugün Almanlar da İngilizcenin istilasından yakınıyor, gençlerin kullandığı dili DENGİLİŞ diye aşağılayıp, kızgınlıklarını ifade ediyorlar. Türkçemiz yabancılaşmaya karşı gene de dirençli sayılır. Selamlar."
Bilge insan, Sayın Sertkaya'ya en içten saygılarımı sunuyorum.
Esen kalın efendim.