İptal edilmeseydi BDP de ilklerin resepsiyonunda olacaktı...

Hani halk arasında bir deyim vardır ya!..   “Dumura uğramak” ... Çoktan ötesine geçtik ama sık sık -kendi kendime de olsa- kullanmaktan geri duramıyorum.
Yaşadığımız olaylara, paralel gelişen haberlere bakıyorum;
Her defasında “olacak iş değil” diyorum.
Diyorum da ne oluyor?
Domates güzeli gibi, “yes, it’s normal” deyip geçiyoruz.
Terör örgütünün onca yaptığı alçakça saldırının ardından TV ekranlarından teröristlerle kucaklaşma görüntülerini yayınlatıp dalga geçtiler;
“Yes, it’s normal” ...
BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş çıkıp, “Çukurca-Şemdinli arasında 400 kilometre PKK’nın denetiminde. Asker bu bölgede operasyon yapamıyor” dedi.
“Yes it’s normal” ...
Tunceli’de karakollarımıza yine saldırılar olmuş ama püskürtmüşüz.
“Yes, it’s normal” ..
Allah Allah!..
“Niye, it’s normal” diye sormayın işte..
Hani şu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sağlık nedenleri ile iptal edilen Çankaya Köşkündeki “ilklerin resepsiyonu” var ya!..
Ona katılması için BDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a da davetiye gitmiş.
Cumhurbaşkanı’nın sağlığı yerinde olsaydı ve ilklerin resepsiyonu gerçekleşseydi, teröristlerle kucaklaşan ve “400 kilometre kontrolümüz altında” diyenlerle, kocaaaa komutanlarımızın birlikte görüntülerini görünce ne tepki verecektiniz?
Tabii ki!..
“Yes, it’s normal” ..
Tamam, onca olup bitenlerden sonra artık her şey “Yes, it’s normal” de;
Hala Ankara’da, BDP’den terör örgütünün “ateş kes yapması” için Hükümete “8 ili bize bırakacaksınız. Kürtçe dil ve eğitim şartımızı kabul edeceksiniz. Genel affı çıkartacaksınız” talepleri gittiği ve kapalı kapılar ardında pazarlıkların devam ettiği konuşuluyor.
Terörün hakim olduğu bölgelerde, güvenlik güçlerimizin sadece mevzilerini koruyabilmek için gündüz uyuyup, gece uyanık kalıp savunmada bekledikleri bildiriliyor.
Güvenlik güçlerimizin operasyonel amaçlı nakil ve intikal işlemlerini çok zor gerçekleştirdikleri kaydediliyor..
Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, Yeni Şafak gazetesinde “Türkiye’ye hiçbir mülteci, silahla giremez, kampta silah bulunduramaz, şehirlerde silahla hareket edemez” diye yazsa da, güvenlik ve istihbarat güçlerinin raporlarında, Suriye’den Türkiye’ye giren mültecilerin 2 bininin kayıp olduğu ve bunların bulunamayıp çoğununun terör örgütü PKK’ya katıldığı bilgisi yer aldı...
Tamam, kızmayın.Uzatmayacağım!..
“Yes, it’s normal” ...


Kefen paranızı kollayın

“Yıllardır ‘yastık altından nasıl çıkacak’ diye ekonomi çevrelerini meşgul eden altın, Türkiye’de yeni bir sürece giriyor. 2008’de başlayan dünya krizinin etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yatırımcıların ilgisini çeken altın, bankaların son yıllarda üzerinde ürün çıkardığı en gözde yatırım enstrümanlarından oldu.
Bankalar vadeli, vadesiz altın hesaplarının yanı sıra birikimli altın hesapları ve ana para korumalı sayısız altın yatırım fonları çıkardılar.
Şimdi ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK), hazırladığı taslakla altının bankacılıkta bir ödeme aracı olarak kullanılması planlanıyor.
BDDK’nın bu çalışması uygulamaya başlanırsa, bankalara Cumhuriyet altını ve ziynet altınlarının alım ve satımını yapma izni veriyor. Daha önce hurda altınları alan bankalar böylece, Cumhuriyet altını işlemlerini yapabilecekler.”
Medyada yer alan bu ve benzeri haberler sanırım dikkatinizden kaçmadı!..
Our Boy’sun gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesinin ardından milleti bankerlere sardılar.
Ne trajediler yaşandı ama yine de hedeflerine ulaşamadılar.
Sonra mantar gibi üreyen bankalar ve Kemal Derviş operasyonları. Tamamen yabancı sermayeye geçirilen bankacılık sistemi.
Yine olmadı!..
Sonra bir hamle daha..
Adını Mortgage koydular..
Kefen parasını sandıkta saklayan bu millet onu hiç yemedi.
Şimdi işi iyice aleniyete döktüler.
“Yastık altında kötü günler için sakladığınız paranızı ve hatta kefen paranızı da elinizden alacağız” diyorlar.
Sayısız operasyonlar arasında, bu milleti yıkıp tamamen direncini çökertmek için uyguladıkları ekonomik operasyonlarla bir türlü hortumlayamadıkları yastık altı için, artık iyice gözlerini kararttılar.
Yastık altı Türk’ün gerçek ekonomik sistemidir. Adamlar kafayı yiyecekler. Yıllardır uğraşıyorlar ele geçiremediler. Onun için Yunanistan gibi olmuyoruz.
Dedelerimizden, ninelerimizden gördüğümüz kefen paranızı da kaptırmak istiyorsanız benden uyarması;
Tezgaha gelmeyin!..

Önemli not: Bu satırların yazarının 30 kuşak akrabaları içinde kuyumcu yoktur. Hatta kuyumcu tanıdığı bile yoktur. 30 kuşak sonrası akrabalarımda kuyumcu varsa onu da ben bilemem!..

Yazarın Diğer Yazıları