İpini “dış güçler”e teslim etti
İfade aynen şu:
“Brüksel dönüşü Başbakan’ın morali yüksekti.
Brüksel’den AB’nin desteğini de cebine koyarak döndü.
Paralel devlet bundan korksun.”
***
Madem öyle;
Meydan meydan dolaşıp “dış güçlerin oyunu” diye ağlamayacaksınız, ağlayamazsınız bundan böyle!
“Dış güçlerin maşaları”ndan “içerideki baronlarından” yakınmayacaksınız, yakınamazsınız!
“Küresel güçler”in, Erdoğan’ı, “milli” durduğu için “istenmeyen lider” ilan ettiğini savunmayacaksınız, savunamazsınız!
“Emperyalizme boyun eğmediği” için “uluslararası bir komplo”ya kurban edilmek istendiği masalları anlatmayacaksınız, anlatamazsınız!
***
“Başbakan çıktığı her yoldan güçlenerek dönüyor”muş.
Bunların “Biri Brüksel, diğeri Washington”muş.
“Çemişgezek’te dahi temsilciliği bulunan bir parti, dünyanın yönetildiği iki merkezi ihmal edemez”miş.
***
Adnan Menderes’in “ipi” fiilen ne zaman çekilmişti biliyor musunuz?
Yassıada’da, hakkındaki iddialara karşı kendisini savunmaya başladığında; yani “Yassıada mahkemesi”ni tanıdığında!
Balyoz sanıklarının “cezası” ne zaman kesildi biliyor musunuz?
Silivri’deki o spor salonundan bozma mekanda “suçlamaları reddetmek” için bile olsa “mahkeme”yi muhatap aldıklarında; yani tanıdıklarında, meşruiyet kazandırdıklarında!
Cenevre-2’de neredeyse “terör hamisi” diye tescillendiği, Lahey’e sevk yolunun döşendiği şu günlerde, kuyusunu kazdığını söylediği “dış güçler”i -bir kere daha- tanıyarak Erdoğan da aynı şeyi yapıyor şimdi, kendisini “uluslararası alanda” savunarak “yargılama”, “hüküm verme” hatta “infaz” yetkisini de onlara bırakmış oluyor.
“Sine-i millet”e dönmek yerine Brüksel’e giderek -millet nazarında- kendi sandalyesini tekmeliyor!
***
“Paralel devlet”i Brüksel’e şikayet etmek ne demek?
Yahut büyükelçiler vasıtasıyla dünya başkentlerine “jurnalletmek”?
“Yönettiğimi zannettiğim devleti meğer ben yönetmiyormuşum, meğer bir örgüt/çete tarafından kuşatılmışım, gelin kurtarın beni bu kumpasçılardan” demek; AB’ye-ABD’ye “içişlerime karışabilirsin” vizesi vermek, hatta “ne olur gel içişlerime karış” davetiyesi çıkarmak anlamına gelmiyor mu?
Erdoğan hem Büyükelçiler konferansı, hem de Brüksel’deki tavrıyla, kendisine komplo kurduğunu öne sürdüğü “dış güçler”i kendi elleriyle meşrulaştırmış olmadı mı?
Başında bulunduğu devletin sorunlarını AB yahut ABD ile “korkutarak” çözmeyi tercih etmiş bir Başbakan’ın aynı AB-ABD sopası kendisine gösterildiğinde “dış güçlere yedirtme beni ey halkım” diye ağlamaya hakkı kalır mı?
Bence kalmadı!
***
İktidarı o dilinden düşürmediği kefene sarıldığı gün Erdoğan kimseyi değil; Brüksel’i “Çemişgezek teşkilatı” na tercih ettiği o günü hatırlamalı!
Ben kanuna kanun demem!..
Askerlik Kanunu’nda değişiklik öngören ve TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda kabul edilen tasarıya göre Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacak, isimsiz, imzasız, adressiz, takma adla yapılan ihbar ve şikayetler işleme konulmayacak.
Yüzlerce askerin hayatının “faili meçhul” ihbarlara dayanılarak nasıl karartıldığını düşününce; başta Balyoz birçok davanın kararlarını -en azından kamu vicdanında- “hükümsüz” kılacağından önemli bir gelişme tabii.
Ama...
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın yargılanması gereken yer, Ümraniye ve Balyoz Davaları başladığında da Yüce Divan’dı ki zaten!
Uygulanabildi mi?
Atfedilen suç tarihinde “Özel Yetkili Mahkeme” diye bir mekanizma var olmadığına göre bu kişilerin “gece yarısı yasası”yla Silivri’de yargılanması zaten -çok hukukçuya göre- “kanuni” değildi!
Sırf Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları da değil üstelik; yine yargılandıkları “suç”ların tarihlerine bakıldığında, Silivri sanıkları arasındaki birinci sınıf askeri hakimlerin Yargıtay’da, diğer subayların da askeri mahkemelerde yargılanması gerekirdi zaten!
Özel Yetkili Mahkemenin değil suçun oluştuğu tarihin “koşulları”na uyulmalıydı!
Uyulabildi mi?
Kanunu yazarsın; ama sayısal çoğunlukla, ama uçan tekmeyle, ama yumrukla ama milletvekilleri uyuklarken “korsan” teklifle yaparsın olur!
Marifet “kanun yapmak” değil;
“Kanun devleti”ni “hukuk devleti”nin celladı haline getirdin mi, getirmedin mi; sen onu söyle!