İnsan, özgürlük ve sistem
Ors ve çekiç, onur ve konfor, erdem ve ekmek arasında tercih yapmaya zorlanan sıradan insanın tutacağı yol bellidir. Diğer yandan düşünce hem karın doyurmuyor hem de özgürleştirmiyorsa o zaman birey kutsal bir hastalıkla karşı karşıya demektir. Düşüncenin özgürleştirdiği ortamda ise mide aç kalıyorsa, insanı zalim bir tercih ensesinden yakalamış demektir. Yaşam en büyük özgürlüktür. Bu anlamda en kötü yaşam en iyi ölümden iyidir. Fikir bireyin yaşamını anlamlandırmaya ve yabancılaşmadan kurtarmaya yarayan bir araçtır. Başlı başına bir anlamı da yoktur.
Daniel De Foe’dan Meriç’in aktardığı, “Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Bir adamın, ” benden başka herkes aldanıyor “ demesi güç ama sahiden herkes aldanıyorsa, o ne yapsın?” Çoğu zaman aldanmanın ve alçak olmanın faturasını insanlar hayatıyla ödemiyor ama gerçeği haykırmanın bedelini hem hayatı ile hem de tarih boyunca lanetlenerek ödeyenler de var. Günümüz dünyasında da gerçekten aldanan insanlara “aldanıyorsunuz” demek hakaretle eş değer olarak görülür olmuştur.
Gerçekler yüzünden çarmıha gerilenler, aç hayvanlara parçalatılanlar, kurşuna dizilenler, itelenip ötelenenlerin sayısı hiç de az değildir. Tabi bu arada “Hayır hayır Dünya dönmüyor” diyerek gerçeklerden dönenlerin varlığını da göz ardı etmemek gerekir.
Özgürlük ile insan arasında çok yakın bir ilişki vardır. Özgürlük insanı bitki ve hayvandan ayıran en temel unsurlardan birisidir. Özgür olmayan bireye kâmil anlamda insan demek de çok zordur. Bu yönü itibarıyla özgür olmayanların yalnız varlığı değil, insanlığı da tartışılır.
Zorla baş eğdirilmişler, uşaklığa alıştırılarak sonuçta insanlıklarına yabancılaştırılmışlar kendilerini özgür sanan kölelerdir. Diğer yandan bir ideolojiyi, putu, kültü ya da bireyi kutsallaştıranları da bu kategoriye sokmak mümkündür. Onlar insanlıkları aleyhine alışkanlık edinmişlerdir. “Evet” demeye, bir köle gibi emre amade pozisyonda durmaya, başkalarının çıkarları için hayatlarını feda etmeye dünden razı bir görüntü içindedirler.
İnsanın hem bedeni hem de fikirleri özgür olmalıdır. Fikir özgürlüğünün önünde hiçbir engel olmamalıdır. Özgürce düşüncelerin ifade edilmesi bu anlamda insanlığın gereğidir. Bunun aksi düşünülemez.
Ancak şu soruyu da kendi kendimize sormak durumundayız: Özgürleştirmeyen, aksine köleleştiren fikirlerin özgür olmasından insanın ve insanlığın yararı nedir?
Özgür ve erdemli olmanın ne denli zor olduğu ortadadır. Her şeyi gücün yönettiği bir dünyada etik ve erdem esaslı davranmak, insanın başını belaya sokar.
Diğer yandan bir yerde sistem özgür değil bağımlı, etken değil edilgen insan yetiştirmeyi amaçlıyorsa, orada her türlü özgürlük, amacına ihanet edecek şekilde kullanılabilir.
Bilindiği gibi çoğu yerde, baş eğmenin bedeli olarak bir çok insan, ancak var olma imkânına kavuşabiliyor. Aşağıdakileri ezici bir sistemin tepesinde bulunanlar da hükmetme bedeli olarak özgürlüklerinin bir kısmından vaz geçmek zorunda kalırlar.
Herkesi zincir altında tutmaya çalışanlar, farkında olmadan zincirin en ağırını kendi boyunlarında taşırlar. Boetie, bu konuda yıllar önce şunları söylemişti: “Yurttaşlar, kör bir yükselme tutkusuna kapıldıkça ve aşağısı yerine yükseklere baktıkça kendilerinin ezilmesine daha kolaylıkla rıza gösterirler; hükmetme onlar için bağımsızlıktan daha fazla önem kazanır ve başkalarını zincir altında tutabilmek için, kendileri de zincir taşımayı kabul ederler.”