İngilizce’de “hımm, hımm” evet demek değil

Geçen gün Türk basını, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne dayanarak, Mursi hakkında bir soruya “hımm, hıımm” demesinden sonuç çıkarmış. Ben de bu “hımm hımm” cevabı, ne anlama geliyor diye, ABD Dışişleri Bakanlığı basın toplantısının metnini okudum, videosunu seyrettim. Zira Amerikalı yetkililer bir şey dinlerken de “hım hım” der ve bu da sizi dinlediği dışında bir anlam ifade etmez. Aynı Türkçede olduğu gibi. Ne onaydır ne de başka bir şey.
ABD Dışişleri Bakanlığ’nını 12 Temmuz Cuma günkü basın toplantısının üçte ikisi, ülkelerin dinlendiğini açıklayan CIA eski ajanı Snowden’a ayrılmış. Adamın sığınması, Rusların bu olayı kullanması, Amerikalıları endişelendiren, Mursi değil. Basın toplantısının sonuna doğru bir gazeteci, Almanya’dan yola çıkarak ve bugüne kadar Mursi’nin tutuklanmasını neden eleştirmediklerini sormuş. Soru biraz uzun olduğu içinde sözcü dinlerken “hımm, hımmm” demiş. Daha sonra ABD sözcüsü Psaki, “siyasi tutuklamalara karşı olduklarını ve siyasi tutukluların serbest bırakılması gerektiğini” söylemiş. Gazeteci “Mursi’nin tutuklanması nedir?” diye ısrar edince de, sözcü “Serbest bırakılmalı” demiş. Yani bizim ampul takımının öne sürdüğü gibi bir emir değil, bir gönül koyma veya arzu gibi görünüyor.
Ama bu kadar yıllık tecrübelerim beni yanıltmıyorsa, Amerikalılar, laf olsun torba dolsun mantığından, yarın biri çıkar, bizi, demokratik değiliz diye suçlar mazereti açısından bu açıklamayı yapmış görünüyor. Yani işi ciddiye alsalar, birinci soru olarak tanıdıkları bir gazeteciye sordurur ve eser gürlerler. Burada öyle bir şey yok.
Tabii bizim yeşil basın bu noktayı sakız gibi çiğnerken asıl konuyu teğet geçmeyi tercih etmiş. Mesela aynı sözcünün “Mursi yönetimi demokratik değildi” ifadesi ve “Kastettiğim şu; biz sokağa çıkan ve görüşlerini belirtmek için sesini yükselten 22 milyon insana dikkat çekiyoruz. Onlar aynı zamanda demokrasinin sadece basit bir şekilde sandıkta seçimleri kazanmak olmadığını açıkça gösterdiler” şeklinde Erdoğan’a da gönderme yapan sözleri ne hikmetse yeşil basında yok.
Bir başka önemli nokta, Başbakanın baharlara çiçek açtıran müttefikleri. Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt, 8 milyar doları nakit, gerisi kredi toplam 12 milyar doları derhal Mısırlı darbecilere (yani Mursi’yi devirenlere) akıtmış. ABD’nin talimatı olmadan bu ülkeler Mısır’a kuruş verir mi? Tabii ki hayır. Aslında bizimkiler de bir milyar, peşin bir milyar kredi şeklinde, 2 milyar dolar vermişler Mısır’a. Mursi’yi deviren askerlere yaradı o para da. Ama Erdoğan emekli ve memurlardan bu paranın yarısını bile esirgedi. Son söz, farkında mısınız Mursi ne kadar Turgut Özal’a benziyor. Genetik mi acaba?
ABD Dışişleri Bakanlığının eski sözcüsü ve Obama’nın Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Bakan yardımcılığına atadığı Victoria Nuland, Senato Dış İlişkiler Komisyonunda Türkiye sorularını yanıtladı. Senato oturumunda, “Erdoğan hükümetini, özellikle Taksim ve Gezi olayları ardından sürekli olarak, demokrasi, insan hakları, gazetecilere baskı ile ifade özgürlüğü ve polis şiddeti konusunda uyardıklarını” söyledi. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sözleri de bizim boyalı basında görme olanağınız yok.
Gördüğünüz gibi ABD’nin hem Mursi hem de Türkiye’ye yönelik açıklamaları bu iktidara destek vaat etmiyor. Ama ABD kendi çıkarları açısından bir Kürt devletinin kurulmasını sağlamak amacıyla Tayyip beyin sürecini ve iktidarına, şimdilik güle güle demiyor. Bu arada PKK da gemi azıya almış durumda. Türk ordusu sinmiş, her köşede teröristler kol geziyor. Türkiye en karanlık günlerini yaşıyor. Şimdiye kadar bilmediğim ve yeni öğrendiğim bir şeyi de sizlerle paylaşayım; Irak’taki Kürt yönetiminin başında olan kanka Barzani’nin hangi tarikattan olduğunu biliyor muydunuz? Sanmam. Nakşibendî. Biliyorsunuz, AKP’yi kurduranlar da Nakşibendîler. Tadından doyum olmuyor değil mi. Takdir sizlerin.
Bu arada son yazımda yaptığım bir maddi hatayı düzeltmek istiyorum. Molla Barzani’nin Rusya’da öldüğünü yazmıştım. Yanlış, Barzani evet Rusya’ya kaçtı ve yezidi Kürtlerle Ermenistan’da Sovyetler Birliği döneminde 12 yıl yaşadı ve daha sonra General Kasım’ın daveti üzerine 1958 yılında Irak’a döndü, Kerkük’ü Kürdistan’ın bir parçası ilan etti ve daha sonra da kan gövdeyi götürmüştü. Özür dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları