İmralı borazanları...
Tarihi utanç günü... Türkiye Cumhuriyeti’nde çıkan gazetelerin tamamına yakını, dünkü manşetlerini,
PKK’nın başı, binlerce evladımızın katili, cani Öcalan’ın ağzıyla attı. Anlı şanlı “tarihi gün”! Sevr’in 100 yıl sonra tecellisini, dokuz sütuna manşetle karşıladı -bir kısmı canı gönülden, bir kısmı kabarık cebinden yandaş, bir kısmı da yandaş olmak bir yana içten içe dua etse de ‘Allah iktidarı başımızdan eksik etsin’diye korkaklığından biat eden- medya...
‘Vatan toprağının eli kanlı katillere terki anlaşması’na alkış tutanları iki sütun-beş santimlik “yuh”la yetinsek kuyruğumuza teneke bağlardı Türk evlatları:
- Sizin Türklüğünüz, Türkçülüğünüz, milliyetperverliğiniz bu kadar mıydı?
Allah böyle ağır ithamı hak ettirecek gaflete düşürmesin, kalemimize dayanma/direnme gücü versin, susturmasın İmralı borazanlarına karşı!
İhanet mahallesi
Sırf en adil hâkimin; zamanın hükmünü vereceği an’a delil kalsın diye “Medya Polemik”i ödünç aldık, “Sizden Gelenler”e tahsisli pazartesi köşesini kamulaştırdık -sonuçta gazetecilik de kamu görevi/hizmeti- ve bütün sayfayı medya mahallesini parsellemiş Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin, Mevlanzade Rıfat’ların, Fanizade’lerin, Rıza Tevfik’lerin, Rumbeyoğlu Fahrettin’lerin, Refi Cevat’ların adres tespitine ayırdık bugün.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin Yeni Türkiye Federasyonu’na, Abdullah Öcalan’ın “sürgündeki eş devlet başkanı”na, PKK’lıların eyalet valiliklerine atanmasına “yol veren” müzakere metnini, hangi gazete, nasıl süsleyip püsledi, nasıl perdeledi, “aslında ne olduğunu” halktan nasıl gizledi:
KİM-NE YAZDI?
Akşam -büyük harflerle yazacağım ki iyice kazınsın zihninize bu manşetleri hiç unutmayın- “BARIŞA DEV ADIM” diye tanıttı egemenliğin terör örgütüyle bölüşülmesini!
Sol, sosyalist, demokrat BirGün, PKK’nın silahla kazandığı tavizleri “SİLAH BIRAKMA SÜRECİ” başlığıyla unutturdu.
Güya Atatürkçülerin, başta üniter devlet Cumhuriyet değerlerine sahip çıkanların gazetesi Cumhuriyet, manşetten “DOLMABAHÇE ANLAŞMASI” diye duyurdu Cumhuriyet’in tasfiyesini!
Yeni Şafak’a göre “Çözüm sürecinde tarihi gün” dü; kocaman puntolarla, bayram kutlar gibi yazdı: SİLAHLARA VEDA ÇAĞRISI.
Güneş’e göre “GÜZEL ŞEYLER OLUYOR” du.
Habertürk, “önce biz duyurmuştuk” derdine düşmüş, “sürece” ne kadar hakim, ne kadar dahil olduğunu kanıtlamak ister gibiydi: Dolmabahçe’de çözüm için ortak irade ve silahlara veda daveti; BU BİR ÇAĞRI!
Hürriyet, belli ki son dakika Yaşar Kemal’e ithaf etmese birinci sayfasını o da eteğe düşürdüğü aynı ‘coşkulu(!)’manşeti atacaktı: TARİHİ ÇAĞRI!
Milliyet, -ne de olsa basında güven, adres değiştirdi- “PKK’YA SİLAH BIRAK ÇAĞRISI” diye mutlu mesut karşıladı.
Posta, Nostradamus’tan hallice paylaştı kehanetini: BARIŞ ÇOK YAKIN!
Sabah’a kalırsa “ŞİMDİ BARIŞ ZAMANI”ydı!
Emsallerine tur bindiren Star’ın tek eksiği vardı davul-zurna takımı. “Çözüm sürecinde beklenen mesaj geldi, umutlar zirveye çıktı” diye göbek atan üst başlığı şu manşet tamamladı: BARIŞ BAHARI!
Takvim, “TARİHİ ÇAĞRI” . Taraf, “SİLAHLARA VEDA ÇAĞRISI” , bir zamanların sözüm ona milliyetçi-muhafazakar gazetesi Türkiye, “TARİHİ GÜN”. Vatan, “SİLAHI BIRAKIN”. Yeni Akit, “KONGREYE GİT, SİLAHI BIRAK” diye ses verdi Öcalan’ın sesine!
Aynı müstemleke ruhu
İktidar sahiplerinin, işgalcilere karşı direnmek yerine bunu fırsat bilip işgalci Amiral Calthorpe’e, Kafkaslar’da İngiltere himayesinde bir Çerkez devleti kurmak için iş birliği teklif eden Rauf’tan, Van’ı Ermenilere vermeyi teklif eden Bekir Sami’den farkının kalmadığı bir ülkede...
Askere “İzmir bugün öğleden sonra itilaf devletleri kıtaları tarafından işgal edilecektir. Toplar ve diğer her türlü harp malzemesi bu kıtalara teslim edilecektir. Bu bölgedeki komutanlar, subaylar ve erler bölge dışında ve gerilerde toplanacaklar, kolorduca verilecek emre göre hareket eyleyeceklerdir. Bu işgal esnasında katiyen karşı konmayacak işgale karşı itilaf müfrezelerine gereken kolaylık gösterilecektir...” talimatı verebilmiş Ali Nadir gibi “paşa”ların türediği şu günlerde...
Vatan sathından geçtim, hattının dahi müdafaasından vazgeçilmişken; Uzunköprü’de “düşman birliklerine ateş etmeyin” emri almış Osmanlı subayını andırıyorken Mehmetçik...
Ve Yunan ordusu dört nala üzerine ilerlerken, Rum mutasarrıf Anastas’a emanet edilmiş haldeki Afyonkarahisar gibi biçareyken memleket...
Başka ne olacaktı ki!
Elbet, “tarihin tekerrür” tablosunu tamamlamak düşecekti Alemdar’ın, Ferda’nın, Peyam-ı Sabah’ın muadillerine!
Bir avuç direniş
Bir “İHANET TOKASI” diyen ve ötekiler gibi Öcalan’ın değil de “Vatan toprağını peşkeş çekecekler” diye feryat eden MHP’li Oktay Vural’ın sözlerini manşete çıkaran Yeniçağ, bir “AKP’DEN PKK’YA BÖLÜNME TEMİNATI” tespitini paylaşan Ortadoğu, bir “CUMHURİYET’E SİLAH ÇEKTİLER” diyen Aydınlık, bir de “ATATÜRK’ÜN ÖNÜNDE TESLİMİYET ANLAŞMASI” diye isyan eden Sözcü; not edin bir kenara, bu dört gazeteden başka gıkını çıkaran olmadı medyada “Kürdistan”ın tapu senedinin imza edilmesine!
Hakkını yemeyelim, bu insafsız kuşatmanın göbeğinde kaldığı halde bir de Melih Aşık’ın yüreği elvermedi de, “Hükümet üyeleri PKK silah bırakacakmış gibi lastikli cümleler kurarken, ” Sorun bizim Türk devletine karşı silah bırakıp bırakmamamız değildir; sorun, böyle bir direnişi ortaya çıkaran koşulların ortadan kaldırılıp kaldırılmamasıdır. AKP hükümeti önderliğin ortaya koyduğu 10 başlıkta müzakere edip sorunu çözecek midir, çözmeyecek midir? Bu sorun çözülmeden “PKK silah bırakacak”, “PKK kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak” biçimindeki yaklaşımlar demagojidir “ diyen KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun sözlerine dikkat çekerek uyandırmaya çalıştı milleti:
“Karasu özetle... PKK’nın tüm talepleri yerine getirilinceye kadar silah bırakmayacağız, diyor. Taleplerin sonu mu? Elinden silahı bırakmayan bir terör örgütünün taleplerinin sonu yoktur...
Devleti dönüştürecekler
Ki zaten dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır; bölücü-Kürtçü hareketleri yakından takip eden Aslı Aydıntaşbaş, konuştuğu HDP’lileri kaynak göstererek, “müzakere maddeleri”nin asıl öneminin “devletin dönüşümünü garantilemesi” olduğunu not düştü dünkü yazısının satır aralarında.
Nasıl dönüşür bir devlet?
“Devlet” dediğin nelerden oluşur onun şuuruna varmalı, “dönüşüm” diye cilaladıkları “şey”in vahametini kavrayabilmek için!
1.İnsan; yani milletin!
2.Egemenlik; yani kurucu-milli iraden, bağımsızlığın, gücün!
3.Ülke; yani toprak bütünlüğünün, vatanın!
Ayşenur Aslan ‘velev ki bu açıklamaya kandık, inandık, onayladık’makamından girip “Kürtlere özerk-demokratik bir gelecek” vaadine karşılık, “Güneydoğu’nun kalan kısmında, yani biz Kürt olmayan vatandaşlar için AKP’nin demokrasi istediğini/isteyebileceğini düşünen var mı?” diye soruyordu dün;
AKP-PKK modeli bir “çözüm” ü desteklemeye hazır kesimlerin dahi kafasını kurcalayan “Ya Türkler?” sorusuyla tescillenen “insani ayrışma-çözülme” , “öz yurdun parya” halini iliklerine kadar hissediyor olman devletteki dönüşümün ilk işareti!
İkincisi, Güneydoğu’nun bir çok şehrinde dalgalanabilmesi bir paçavranın! Üniversitelerinde, kendi çocuklarını koruyamıyor olman mesela “geliyorum” diyen cinayetlerden! Kendi yolunda yürüyemiyor olman, teröristten vize almazsan kendi ülkende serbestçe dolaşamıyor olman! Mahkemelerinin hükümsüzlüğü, karakollarının bir nevi “askeri hapishane”ye dönüşmesi! TBMM’den geçen yasaların bile İmralı’nın icazetine ipoteklenmesi!
Ve üçüncüsü; bir karışına dönük tacizin dahi savaş nedeni olduğu toprağını “gururla” terk ederek gösterdiğin basiretsizliğin üzerine tüy diker gibi kabul etmen özerkliği!
Bu işte “dönüşüm”den kastettikleri, değiştirecekler Atatürk’ün uğruna “ölmeyi” emrettiği, hamaseten söylemiyorum tam manasıyla oluk oluk kanla çizilmiş o kutsal sınır çizgilerini!
Akıl alır gibi değil...
Çoğu yazısının, demokrasi mücadelesinin de altına imza atmaktan çekinmeyeceğim koca profesör, Emre Kongar, ‘her şeye rağmen umutla’ şöyle yazdı dünkü Cumhuriyet’te:
“... Erdal İnönü’nün gerçekleşmesi için 1991 seçimlerinde inisiyatif aldığı ama o zamanın koşulları içinde yürümeyen kalıcı bir çözüm.
Dilerim bu kez yürür!”
Bari siz yapmayın Hocam!
“Türkiye’nin demokratik yollarla ele geçirilmesi” değil miydi PKK’nın 1991 projesi?
İnönü’nün inisiyatifiyle TBMM’ye giren Kürtçü vekillerin ilk eylemi, kürsüde terör örgütü paçavraları sallamak değil miydi? Kürtçe yeminle yasalarımızı çiğnemek değil miydi?
“Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur” değil miydi o gün SHP’nin kalkan olduğu girişimin özeti?
Barış istemiyorum
Soruyorlar:
- Sen barış istemiyor musun?
İstemiyorum!
Net!
Ben PKK’yla barışmak istemiyorum!
Ben PKK’nın ortadan kaldırılmasını istiyorum! “Başı”nın palazlandırılmasını değil böcek gibi ezilmesini istiyorum!
- Yeni Anayasa istemiyor musun?
İstemiyorum!
Din-dil-etnik köken ayrımı olmaksızın hepimizi kanunlar önünde eşit sayan bir Anayasa’nın “adil-demokratik bir düzen” için yeterli olduğuna inanıyorum;
Yeter ki çiğnemesin “kanun benim” diyen diktatör özentileri!
***
Ha bir de...
Unutuyordum neredeyse...
Sözüm, ülkemin emperyalistlerin ağzına layık dilimlenmesini, “istikbal-i devlet, hukuk-u saltanat, izzetnefs-i millet kurtarılmıştır” şeklindeki mütareke-müstemleke kafasıyla hazmedenlere/hazmettirebileceğini düşünenlere:
Ünlü bir Türk atasözüdür; erken öten horozu keserler!
Bu tablonun “mütarekenin tekerrürü” olması demek, “istiklal savaşı”nın tekerrürü de yakın demektir!
Hatırlatırım;
O savaş Türk Milleti’nin nihai zaferiyle neticelenmiştir; her türlü ETNİK İHANET’e rağmen!