İlkel olan kim?
Geçmiş yüzyıllara bakarak insanlığın geliştiğini söylüyoruz. Böbürlenerek çağdaş uygarlığı yaşadığımızdan söz ediyoruz. Bu yargıya varmamız kuşkusuz kolay; çünkü çağımızın insanı bilim ve teknolojik buluşlarda doruklara çıktı. Sesi geride bırakan uçaklar yaptı.Televizyonu, cep telefonunu buldu. Uzayda dolaşmakla kalmadı; Aya bile merhaba dedi.
Bu gelişmiş, bu ’uygar’ insanlık daha neler yaptı neler... Bir koca kenti yok etmekle kalmayıp; radyasyon etkisi yüzyıllarca süren bombalar üretti. Bir yüzyılda iki büyük dünya savaşı çıkarttı; milyonlarca insan öldürdü. En kutlu, en saygın değerleri diline dolayarak bir diğer insan topluluğunu yok etmeye çalıştı. Demokrasi, uygarlık adına ülkelere ordusuyla daldı. Girdiği ülkede günde ortalama yüz kişinin ölümüne sebep oldu.
Şu gerçeği yaşıyoruz: Zayıfı öldüren, paylaşmadan kaçınan; güçsüzü sömüren; günümüzün güçlü, eli atom bombalı insanlığı, kendisini gelişmiş olarak görüyor. Akıl durgunluğu sağlayan veya saldırganlığı yücelten iletişim araçlarıyla da bu insanlık, ben ’ileriyim’diyebiliyor.
Ama sözgelimi, dünyada olan bitenden habersiz ormanda yaşayan bir kabileyi de ilkel buluyor; onu gösteri maymunu gibi izlemekten de zevk alabiliyor!
Burada bir soru:
Bu ’uygarlık’ bir yanılsama mıdır? İnsanlık olarak bir halüsinasyon mu yaşıyoruz? Yoksa biz çağın gerçek ilkelleri miyiz?
İnanın, bu soruları sözgelişi olarak sormadım.
Şimdi, sizlere Vatan gazetesinde 23 Eylül 2007’de yayımlanan “Asıl sizler ilkelsiniz” başlıklı haberi sunuyorum:
“Pasifik’teki ’Mutlu insanlar ülkesi’olarak bilinen Vanuatu’nun güneyindeki Tanna Adası’nın yerli halkı, yıllardır ’modern’dünyadan uzak huzurlu bir yaşam sürüyordu. ’İngiliz’Channel 4, ’Yerlilerle Tanışın’adlı üç bölümlük bir reality şov için Tanna yerlilerinden biri reis dört kişiyi İngiltere’ye götürdü. Bir hafta boyunca İngiltere’de kalan yerliler sokaklarda dolaştı, televizyon izledi, futbol maçına gitti, köpeklere bakım yapılan kuaför salonlarını gezdi.”
“Yerliler güç bela kendilerini adalarına atarken, grubun içindeki kabile reisi Şef Yata izlenimleri sorulduğunda şunları söyledi: ’Asıl ilkel olan sizsiniz’, bizde kimse sokaklarda yatmaz. Evsizlere hemen bütün köy toplanıp bir baraka yaparız. Bizim havamız daha temiz.Yiyeceklerimiz de taze. Bizde çocuğu olmayan ailelere başkası çocuk yapıp verir. Bizde çocukları şiddete sevk eden tv de yok radyo da. Biz çocuklarımıza masal anlatırız. Televizyon dediğiniz şey çok yorucu ve izlerken insanı sinirlendiriyor. Biz insanlarla yüzyüze konuşmayı ve onlardan yanıt almayı tercih ederiz. Sizde para diye bir şey var hepinizi mutsuz ediyor. Biz takas usulünü kullanıyoruz.”
“Şef Yata’nın adasına döner dönmez kabilesine verdiği ilk nasihat de ’Sakın İngiltere’ye gitmeyin!’oldu.”
Bu sözler karşısında günümüz insanlığının ’uygarım’diye efelenmesi tartışmalı değil midir?
Bence tartışmalıdır!
İnsanlığın bu içler acısı uygarlık yaşantısı geçen yüzyılın bilgeleri arasında da tartışılıyordu.
20. yüzyılın ilk yıllarında Dr. Alexis Carrel “İnsan Denen Meçhul” adlı eserinde özet olarak şöyle diyordu: “Günümüzün insanı uçaklara biniyor, Atlantik’i çabucak geçiyor; ama bu insanlık insanca davranmıyor. Bu insanlık kendisini kendi örsü üzerine koyup, kendi çekici ile kendisine insanca bir biçim vermelidir”
Yüz yıl önce söylenen bu söz günümüzde de geçerli.
Geçerli; çünkü uygar görüntülü yaratıkların vahşetlerinden insanlık erdemi adına utanıyoruz.
Hafaya buluşmak dileğiyle...