"İleri demokrasi"
Nefretin sevgi gibi, ihanetin aşk gibi, zulmün adalet gibi, diktatörlüğün demokrasi gibi sunulması insanların kafasının karışmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de iktidarın fiilen uyguladığı baskı ve susturma faaliyetleri ile ileri demokrasi söylemleri arasında da buna benzer bir ilişki vardır.
AKP iktidarının ve sözcülerinin söylemleriyle eylemleri arasındaki makas giderek açılmaktadır. İktidarın gerçeği ile söylemleri arasında yüzde yüze yakın bir açıklık meydana gelmiş bulunmaktadır. Eline geçirdiği gücü hikmet-i hükümet olarak uygulayan iktidar, bir yandan da demokrasiden, haktan ve hukuktan söz etmektedir.
Bugün AKP iktidarı medyayı, TRT’yi, sivil toplum kuruluşlarını, bürokrasiyi, anayasal kuruluşları, yargıyı, üniversiteleri, YÖK’ü, iş çevrelerini ve tümüyle devleti, parti denetimi altına almıştır. Bu yapılanmanın ne anlama geldiğini 19 Şubat 2012 tarihli Sabah Gazetesinde Ferhat Ünlü şöyle açıklar: “Silaha, yani orduya hakim olmadan devlet olmak mümkün değildir. İmdi... AK Parti lideri, Başbakan Erdoğan, silaha sahip olanlara, yani orduya hakim olabilmeyi başardı, bunu da siyasetin gücüyle yaptı. Dolayısıyla AK Parti artık devletin günümüzdeki tezahürüdür. Seçimle iktidardan gidene kadar da öyle kalacaktır”.
Bir yandan hikmet-i hükümet yani devlet olmuş ya da olmaya odaklanmış bir parti, diğer yanda dillere pelesenk olmuş “ileri demokrasi” söylemleri var.
Dilinde “ileri demokrasi” söylemleri, uygulamada ise elindeki devlet gücüyle “taraf olmayanların bertaraf” edileceğini açıklayan bir Başbakan vardır. Bir süre önce AKP’nin öngördüğü anayasal değişiklikler için iktidar partisinin görüşlerinden yana taraf olmayanların “bertaraf” edileceğini Başbakan bizzat açıklamıştı..
Şu sözler de “ileri demokrasi” söyleminin mucidi Başbakan Erdoğan’a aittir; “partinin mensupları... yanlış haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın, almayın ...” .
erhalde bu sözler demokrasi, tahammül, hoşgörü ve karşı düşünceye saygıyla ağzına kadar dolu değildir. Aksine bu sözlerde tehdit, sindirme, susturma ve baskı vardır.
İleri demokrasi söylemleri altında Başbakan Erdoğan gazetelerin patronlarına şöyle sesleniyor: “Ne yapayım köşe yazarı, hakim olamıyorum, diyemezsin. ’Sen bunun sorumlususun arkadaş’ diyeceksin... Köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiği zaman da feryat etmeye hakkın yok”.
Başbakan gazete patronlarından köşe yazarlarını, “Kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok” diyerek kovmasını istiyor. Halbuki, bırakın ileri demokrasiyi sıradan demokrasinin asgari şartı ifade özgürlüğüne dayanır. Yazarları susturmaya yönelik çağrılar ancak diktatörlüklerde olur.
TBMM Başkanı’na “sen mi susturacaksın ben mi?” diyen soran bir Başbakan ve onun sözüm ona ileri demokrasi uygulamalarıyla Türkiye karşı karşıyadır.
Önüne her çıkanı -devlet gücünü- kullanarak susturan, muhalif unsurları bir gerekçe icat edip içeri tıktıran, kendi zenginler sınıfını, medyasını yaratan ve kendini devlet sanan bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. İleri demokrasi de uygulanan baskının kılıfıdır. Daha açıkçası “ileri demokrasi” dışarıya demokrat görünme hevesinden ibaret içi boş bir söylemdir.