İktidarın demokratı olmak
Sanal darbecilere atfen yararlanılacak ya da tutuklanacak gazeteciler listesi yayınlandı. Kıyamet koptu. Yararlanılacak gazeteciler öfke içinde “ben doğuştan demokratım. Benden darbeciler yararlanamaz” diye açıklamada bulundu. Tutuklanacak gazeteciler de “Bu bizim demokratlığımızın tescilidir. Darbeciler bizi boşuna hedef seçmemişlerdir” anlamına gelen bir tavır içinde savcılığa suç duyurusunda bulundular.
12 Eylül darbesinin gazetecileri!
Elbette böyle bir liste hazırlamak da, bu listeleri yayınlamak da ve buna dayalı olarak kimlik kanıtlama sevdasına tutulmak da yanlıştır. Ancak bir de resmin öbür yanına bakmak gerekir. Bunlar, söylentiye göre henüz plan aşamasında olan bir “darbe”nin listeleridir. Asıl üzerinde durulması gereken daha başka listeler vardır. O da gerçekten 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de yapılmış darbeler sırasında, gerçek darbecilerin yararlandığı ve tutukladığı gazetecilerin listesidir. Asıl onların açıklanması ve yayınlanması anlamlı olur. Gerçekte onları yayınlamaya bile gerek yoktur. Gazete arşivleri, o dönemde bugünün anlı şanlı “demokrat”larının ne kadar da darbe destekçisi olduğunu kanıtlayacak sayısız yazıyla doludur. Ancak biz işin o yanıyla ilgili değiliz.
Gücün yanında yer almak!
Türkiye’de gücün yanında yer almak popüler aktörler için gelenektir. Bu nedenle güç kimde ise onun yanında posttan yer kapmak yadırganır olmaktan çıkmıştır. Sonuçta bu malum gazetecilerin tavrını ilke ve değerler değil konjonktür tayin etmektedir. Bizim malum türden gazetecimiz, güç 12 Eylül’ün darbe lideri Evren’in elinde ise onun yanında, seçimle iş başına gelmiş bir iktidarın elinde ise de onun uçağında yer almakta bir sakınca görmez. Durum açık/seçik orta yerdedir.
Türkiye’de muhalif olmak!
Bu yüzden Türkiye’de garibin, zayıfın, güçsüzün (söz gelimi TEKEL işçisinin) yanında yer almak risktir. İktidarın doğrudan hedefi haline gelmiş olan muhaliflerin hukukunu savunmak ise başlı başına cüret işidir. İktidardakiler devletin gücünü kullanarak yere düşürdükleri ya da hapse tıktıklarına “bir tekme de sen vur” diye adeta kampanya düzenlemektedir. Bu durumda mazlumun hukukunu savunmak her türlü iftira, isnat ve ithama da muhatap olmak demektir. Böyle bir durumda güçsüzün yanında yer alanlar, işbirlikçiler tarafından “darbeci”, “cuntacı”, “TSK’cı” ya da “Derin Devletçi” olarak yaftalanmaktadır.
İktidar demokratları!
Bu ekibe bir bakınız, hiç birisinin ABD’nin Irak’ta “demokrasi ve özgürlük” adı altında işlediği katliamlara karşı tek satır yazı yazdığını göremezsiniz. İktidarın herkesi dinleme, izleme, gece yarısı gözetim altına alma operasyonlarını normal görürler. İnsanların suçlarını dahi öğrenemeden hapishane köşelerinde can vermelerini demokrasinin gereği gibi sunarlar. Ondan sonra döner bir de utanmadan demokratlık dersi verirler.
Çıkar karşılığı arkadaşlarını satan bir yazar için Andre Malraux, “Siz cehennemden eli boş dönmeyenlerden birisiniz” demiştir. İktidardakilerin dinlemelerini, baskılarını övmekten, yüceltmekten ve beraat ettirmekten başka bir işi olmayan yazar/çizerlerin yaptıkları tam da budur. Zulme ve baskıya karşı çıkmadıktan sonra darbecilerin kullanım listesinden olsanız ne yazar, olmasanız ne yazar!