İktidar partisi 'etnik' bölündü...

The Wall Street Journal; ABD’de ekonomi içerikli yayın yapan ve devlet yanlısı olarak bilinen bir gazetedir.
Bu izahı niye mi yaptım?
Okyanus ötesinden pimi çekilen ve AKP’de patlayıp ağır tahribat yapan Uludere bombasının iktidar partisinde ileriki günlerde yapacağı daha büyük tahribatları daha da iyi anlayasınız diye.
Çünkü bu işte, baştan beri garip tezgah kokuları geliyor. ABD’de onca gazete varken bunun devlet yanlısı EKONOMİ gazetesinden sızdırılması bilinen usullere çok aykırı bir yöntem. Her ne kadar bizim Başbakan, gazeteden sızdırılan  “Uludere istihbaratını biz verdik”  haberini yalanlayıp  “seçim öncesi Obama’yı zora düşürmek için yapılan hareket” olarak değerlendirse de gelinen nokta ortada. Obama değil, Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi büyük bir krizin eşiğine getirildi. Buna, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün  “Ben zaten bu haberin çıkacağını 2 gün öncesinden biliyordum” açıklamasını da ekleyin. Sizce, bu haberi bilmesine rağmen AKP’li Abdullah Gül niye sessizce bekledi ve daha sonra da bu açıklamayı yaptı?..
Okyanus ötesinden fırlatılan bomba ile üç kuş vuruldu;
1-Tayyip Erdoğan.
2- AKP içinde gidişattan rahatsız olanlar.
3- TSK içindeki uluslararası projelere hâlâ direnebilen milliler.
Yiğidi öldürelim ama biz yine de hakkını yemeyelim. Bu sütunlarda Tayyip Erdoğan’ın politikalarını nasıl eleştirdiğimi en iyi siz okurlarım bilirsiniz. Fakat söylemeliyim ki; Uludere olayında Tayyip Erdoğan da, yakın arkadaşı İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de doğru noktada duruyorlar. Fakat bu ilk defa durulan doğru nokta, özellikle Erdoğan’ın başına önemli işler açacak gibi gözüküyor. İdris Naim Şahin’in yaptığı açıklama sonrasında AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in kendi bakanına karşı yaptığı sert çıkışı ayrıntıları ile gördünüz. Tayyip Erdoğan da Kazakistan dönüşü bence tarihe not düşecek önemde açıklamalarda bulundu. Dünkü yazımda eksik bıraktığım bir husus vardı. O da; Hüseyin Çelik, AKP içindeki  “Kürtçü”  kanadın ileri gelenlerinden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın da en büyük destekçilerindendir.
Tayyip Erdoğan’ın önceki günkü açıklamalarından satır başlarını alarak devam edelim..
“Burada bir kazanın olmuş olabileceğini daha başta söyledik. Ama bu bölgenin bir terör bölgesi olduğunu da söyledik. Bana kimse kalkıp sınır boyu kaçakçılığı yapanların, yaptığı kaçakçılığı meşru olarak gösterme gayretine giremez. Bu konularla ilgili olarak da bizler yasaların belirlediği tazminatları, çok çok üzerinde, yatırdık. Başbakan yardımcım, eşlerimiz, aileleri yerinde ziyaret etti. İnsaniyse, biz insani görevimizi yaptık. Terör örgütü ve uzantıları bizden daha farklı bir beyan bekliyorsa, kusura bakmasın. Bu işin idari incelemesi yapılıyor. Adli incelemesi sürüyor. Bunun dışında yapabileceğimiz bir şey yok. Süreci takip ediyoruz. Adaletin tecellisini beklemek görevimizdir. Bunun dışında atılması gereken adımlar atılmıştır. O özür atılmış olan adımlarla dilenmiştir.”
Tayyip Erdoğan bu sözler ile yakın arkadaşı İdris Naim Şahin’e sahip çıktı. Erdoğan,  “Bizim söyleyeceğimiz budur. Ve grubumdan da bundan sonra farklı bir açıklama gelmeyecektir”  diyerek de iktidar içinde Kürtçü gruba ve onların  sözcülüğünü yapan Hüseyin Çelik’e  “susun” talimatı verdi.
AKP içindeki patlaklarla beraber, ortaya çıkan  “ETNİK KÖKENLİ” kavganın  tek boyutu Uludere olayı değil. Uzun süredir yeni anayasa yapım çalışmalarından dolayı çok rahatsız olan milletvekili grubu var. AKP ve Hükümetin izlediği politikalardan rahatsız olan milletvekilleri gizli toplantılarda bir araya geliyorlar. Kendilerini  “Türk” olarak adlandıran grup üyeleri, deşifre olmamak için toplantıları, farklı farklı mekanlarda yapıyorlar. AKP’nin  “Türk”  grubuna mensup muhalif eski ve yeni milletvekilleri,  “başta Kürt açılımı ve MİT’in Oslo’da terör örgütü PKK’nın elebaşları ile görüşmesi bardağı taşıran son damla oldu”  diyorlar. Hükümetin terörle mücadelede peşmerge reisi Mesud Barzani üzerinden yeni bir açılım için çalışması ve BDP ile pazarlık masasına oturulmak istenmesi üzerine,  “örgütlü çalışma yapma ihtiyacı duyduklarını”  dile getiriyorlar..
Meclis dışında belirli günlerde toplantılar yapan ve özellikle yeni anayasa yazım sürecinde Türkiye’nin üniter yapısı, tek bayrak, tek dil konularında BDP ile işbirliği yapılacağı izlenimini edinen AKP’nin iç muhalif milletvekilleri, yaptıkları toplantılarda kaygılarını açıkça dillendirmeye başladı.
 “Kürtçü”  politikalardan sıkıntılı AKP’liler yüksek sesle konuşmaya başlayabilirler mi?..
Bilemem!.. Ben size olanları aktarıyorum...
Bu çerçevede hafta içinde meydana gelen bir başka olaya da dikkatlerinizi çekmek isterim.
BDP’liler, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile,  “İmralı’ya ziyareti görüşeceklerini” açıklayınca randevuları iptal edilmişti. Ergin’e yakın kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre olayın aslı şöyle:
 “BDP’liler randevu istedi. Ergin, aslında randevuya sıcak bakıyordu. Fakat BDP’liler basına sızdırınca çok sinirlendi. Alelacele randevuyu iptal etti. Yazılı açıklama yaptı ve BDP’ye üstü örtülü sitem etti” .
Tayyip Erdoğan da Kazakistan dönüşü,  “Bunların siyasetteki temsilcileri ile müzakere ederim ama terör örgütüyle de mücadele ederim”  diyerek BDP’lilerle diyalog kapısını aralık tuttu.
Oldukça kritik ve hassas bir denge üzerinde dans ediyor Tayyip Erdoğan. Hüseyin Çelik’in açıklamalarından sonra Ankara kulislerine  “İdris Naim Şahin gidici” söylentileri pompalandı. Ben, İdris Naim Şahin’in, Tayyip Erdoğan’dan -söyleyeceklerinin noktası ve virgülüne kadar- habersiz, ona danışmadan açıklama yaptığına hâlâ inanmıyorum. Bence, Şahin’e  “çık konuş” diyen Erdoğan. AKP’de, Erdoğan’a  “yakın halka sistemi”  bu şekilde yürür.
İdris Naim Şahin’in görevinden alınması demek  “Kürtçü”  kanada ve ona başından beri karşı olan topluluğa kelle vermek demek. Şahin karşıtı kampanyanın daha da şiddetleneceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok. Taraftar medyaya şöyle bakın yeter!..

***

Sözü, Adalet Bakanı’ndan açmıştık, devam edelim. Dünkü yazımda, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası ile ilgili BBP’lilerin kendilerine gelen sağlam duyumlar üzerine dillendirdikleri iddialara yer vermiştik. İddia,  “Sadullah Ergin’in Malatya özel yetkili savcısı ile yaptığı telefon görüşmesinden bir gün sonra, tutuklu 3 kaza kırım uzmanının serbest bırakılması” ile ilgiliydi.  “Rastlantı da olabilir” diyordu BBP’liler. Mustafa Destici dün düzenlediği basın toplantısında,  “Hâlâ kuvvetli şüpheler ortada iken’delil karartma’, ‘evrakta sahtecilik’ ve ‘örgüt üyesi’ olma üzerine tutuklananların suçun vasıf ve mahiyeti değişmediği halde niçin serbest bırakıldığı, kamuoyunda ve bizlerde derin şüpheler uyandırmıştır” dedi. Muhabirimizin sorusu üzerine, Bakan hakkındaki iddiaya ise Destici şöyle yanıt verdi:
 “Basında da yer alan bu konuyla ilgili Bakan beni aradı, görüştük. Dava sürecine müdahalesi olmadığını, sürecin olumlu gitmesi açısından bizim taleplerimizi karşılama noktasında girişimlerinin olduğunu söyledi. Bizimle görüşmek istediğini dile getirdi. Ankara’ya geldiğinde bir görüşme ayarlayacağız.”

Ergin’den yalanlama
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 17 Mayıs’ta yazdığım ve ismi bende saklı olan CHP’li bir milletvekilinin, Bakan’ın Hatay kongresine müdahale ettiği iddiaları ile ilgili yazıma yalanlama gönderdi. Ergin, yazıda CHP’li milletvekilinin ağzından dile getirdiğim iddiaların somut delile dayanmadığını ve iftira olduğunu söylüyor.
Karar sizin değerli okurlarım...

Yazarın Diğer Yazıları