İkisini de vurun
1990’lı yılların başında Hizbullah-PKK çatışmasından zararlı çıkan PKK olmuştu. O günden bu yana köprünün altından çok sular aktı. Lakin o yılların eylemleri bölgede unutulmuş değil. Örgüt feodalitesi her iki kesim içinde giderek katılaşıyor. Tarla sulama meselesinden doğan kan davaları gibi örgütlerin arasındaki kan davası da körükleniyor. Havuz medyası IŞİD ve PKK’nın savaşçı bulmakta zorlandığını belirtiyor. Takvim Gazetesinin masa başında hazırlanmış haberlerinde IŞİD’in ayda 40 bin TL’ye, PKK’nın ise 5 bin dolara savaşçı aradığı yer alıyor. Kesenin ağzının açıldığından dem vuruyor. Sonuçta böylesi haberlerin sahiplerine havuzdan kolay para akıyor. Ama söz konusu rakamlarda bir sıfır fazla. IŞİD’in savaşçı devşirmeyle ilgili sıkıntı yaşadığını sanmıyorum. Dünyanın her yerinden kriminal-psikopatlar IŞİD’e katılarak, bastırılmış duygularını sergileme imkanı buluyorlar. Türkiye’de AKP hükümetinin uygulamaları yüzünden IŞİD potansiyeli gün geçtikçe artıyor. PKK’ya gelince AKP’nin açılım politikaları örgütü olağanüstü şımarttı. HDP’li belediyelerin halka hizmet yerine örgüte lojistik destek sağlamaları, bir nevi askerlik şubesi görevini yüklenmeleriyle eleman sıkıntısı çekmiyor. İddia edildiği gibi büyük paralar yerine günlük harçlıklar bu potansiyeli sürekli canlı tutuyor. Sokak hakimiyetinde PKK önde olmasına rağmen tabanda Hizbullah daha sağlam temeller üzerinde oturuyor. Silah üstünlüğü PKK’dan yana. Ama Hizbullah nokta eylemlerinde çok daha etkin. Bölgede sağduyu çağrılarına rağmen önümüzdeki günlerde ses getiren intikam saldırılarında Hizbullah psikolojik üstünlüğü ele geçirebilir.
Her haliyle kumpas olduğu ortaya çıkan “Faili Meçhuller ve Cemal Temizöz Davası” nı dört yıl boyunca Diyarbakır’da izlediğim için, sokakta nelerin konuşulduğuna da tanık oldum. Bu ateş sadece Diyarbakır’ı değil Batman’ı da yakacak. Zira Batman’da sokak hakimiyeti Hizbullah’ta. IŞİD saflarında savaşan Hizbullahçılardan bazılarının geri dönerek daha önce enseden kurşunlayarak yaptıkları öldürme eylemleri, korku saçmak için kelle kesmeye varabilir.
***
Hizbullah-PKK çatışmasına tutmaya çalıştığımız ışığı kısa bir tur ile Kıbrıs’a çevirelim. Rumların çok uluslu şirketlerle ada karasularında doğal gaz çıkarmalarına Türkiye geç de olsa karşılık verdi. Rum tarafı derhal müzakere masasından kalkarak Akdeniz’in ısınmasına sebep oldu. Ege’de 19’a çıkan adaların Yunan işgaline göz yuman hükümet, Kıbrıs’ta Yunan donanmasını ite kaka kovalayan Türk Deniz Kuvvetleri’nin Balyoz ve Casusluk tertibi ile tasfiye edilişini unutmuş görünüyor. Terör olaylarının artmasıyla askeri meydanlara süren hükümet bakalım Türk donanmasını hangi personel ile Akdeniz’e indirebilecek?
***
Gelelim dünden artan “ikisini de vurun” emrine.. Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar, bayramda Suruç’ta incelemelerde bulunmuştu. IŞİD ile PYD arasındaki çatışmaları dürbünle izleyen Akar, sınırda önlem alan birliklere “gerekirse ikisi birden vurun” emrini verdi. Necdet Özel’in Harp Akademileri Komutanlığı yaptığı tarihe rastladığı için Kara Kuvvetleri subayları Balyoz ve Casusluk kumpaslarında fazla zayiat vermedi. Yıllarını Hasdal, Hadımköy, Mamak gibi cezaevlerinde geçiren tutuklular tahliye olup emekli oldular. Ancak seferberlik görev emri alıp kısa sürede birliklerine katılma emri de var. Bir çoğunu Silivri duruşmaları sırasında tanıdım. Ülkenin olağanüstü günlerinde görev yapmaktan imtina etmeyeceklerinden de eminim. Asıl merak ettiğim Hulusi Akar’ın “ikisini de vurun” emri verirken, vuracak personelin hukuki haklarını koruyup koruyamayacağıdır! Bakalım Necdet Özel ile Hulusi Akar, hükümetten MİT için alınan koruma kararını alabilecek mi?