İÇİMİZDEKİ SIRPLAR

Yeniden Yeniçağ okuyucularıyla beraber olmak çok güzel, uzun bir aradan sonra geçmişte hak hukuk ve demokrasi mücadelemizde Yeniçağ’la birlikte çok özel hatıralarımız bizi güçlü kıldı. Bu vesileyle sizlerle beraber olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Kadın Voleybol takımımız Dünya şampiyonluğundan sonra Avrupa şampiyonluğunu da kazandı.

Hepimizi bu eşsiz başarı ile gururlandırdı.

Daha gurur verici olan şampiyonluktan sonra takımın prim konusunda takındığı tavırdır.

Federasyon başkanı soruyor:

Ne isterseniz isteyin bütün özel talepleriniz karşılanacak

Takım kaptanı Eda cevap veriyor:

"Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter..” (umarım bazı siyasiler bu asil duruşdan ders çıkarırlar her şeyi pazarlık konusu yapmazlar!)

Bu tok gözlülük, bu asil davranış en az şampiyonluk kadar değerlidir.

Biz futbol maçlarında yapılan prim kavgalarını da biliyoruz. Halbuki ay- yıldızlı formayı giyen bir sporcu için en büyük prim, o formayı giyme şerefine ermektir. Binlerce, on binlerce sporcu milli olma, ülkeyi temsil etme hayali kurar. Bu o kadar büyük bir onurdur ki, ülkenizi temsil eden bir bayrak olursunuz.

Kendi adıma bu büyük başarıyı amasız mamasız kutluyor, takımımızın her ferdine Koç’undan masörüne, malzemecisinden yardımcılarına kadar tek tek teşekkür ediyorum. Türk kadınının çalışınca ne ve neler yapabileceğini dünya aleme gösterdiler.

Gelin görün ki, bundan rahatsız olanlar da var. Olaylara bakmak, başarıyı görmek yerine sporcuların özel alanlarına girerek röntgencilik yapanlar oldu. Bu başarı hikayesinin toplumda yarattığı birlik rolünü görmezden geldiler. Yunan-Sırp sempatisi tekrar sökün etti. Tarikatların, cemaatlerin, vakıfların bir kısmındaki yüz kızartıcı çirkinliklerin üstünü örtenler birden bire ahlak polisliğine soyundular. Çocuğu tecavüze uğrayan ailelere, “bir defa ile bir şey olmaz” diyen bakanı görmeyenler bir sporcunun hayatı üzerinden kazanılan zaferi anlamsızlaştırmaya, lekelemeye çalıştılar.

Hep kendime sorarım bazılarının kafası niye hep belden aşağı çalışır diye. Birinin o alanla ilgili bir zaafı veya kompleksi varsa hep dikkatini oraya çevirir. Kafaları hep pantolonlarının içindedir. Bu aslında aynada kendini görmektir.

Oysa biz bugün bunları konuşmamalı zaferimizin tadını çıkarmalıydık.

Kendi takımına düşmanlık yapan herhalde başka bir topluluk yoktur.

Yandaşın hastalığı İslam’ı, ahlakı hep başkalarında araması, kendinde olan çürümeyi görmemesidir. Birileri de bunların bu tavrına bakarak çok dindar oldukları zehabına kapılabilir. Oysa mesele İslam veya ahlak değildir. Mesele gösteriştir, bu ülkenin başarılarından rahatsız olmaktır. Türkü sevmemektir. Eğer ahlaki bir duyarlılık söz konusu olsaydı önce her alanda yaygınlaşan rüşvetten, yolsuzluktan, hırsızlıktan, adaletsizlikten şikayet etmeleri gerekirdi. 17-25 Aralık ne kadar FETÖ’nün kumpası ise o kadar da AKP’nin bir çıkar işbirlikçisi olduğunun ortaya çıkmasıdır. Namustan, ardan bahsedenler önce bu kamusal günahlara bakmalı. Bir kişinin zaafı sadece bir kişiye zarar verir, ama sosyal suç, sosyal günah dediğimiz eylemler milyonlara zarar verir. Siz milyonlara zarar verdiniz, milyonları çürüttünüz, devleti devlet olmaktan çıkardınız. Önce aynaya bakın, sonra konuşun.

Kutsal değerler bir ülkenin milletini birleştirir bütünleştirir birbirine sevdirir kamplaştırmaz ayrıştırmaz düşman etmez.

Yazarın Diğer Yazıları